BDP’liler, yarın ‘TC rejimi’ değişecek farkında mısınız?

Bakın insan nasıl bir muamma?

Bir CHP’linin, yaşadığı ilin Belediye Başkanlığını bir Ak Parti’linin almasını istemesine sıkça rastlandı. Ama o CHP’li oyunu yine CHP’ye verdi. Bir CHP başkanının herkesten çok şehri talan edeceğine inanmasına rağmen.

Bir MHP’linin, göğsünü kabartan nice olayı iktidar partisinin gerçekleştirdiğini gururla söylediğine de sıkça rastlandı. Ama o MHP’li oyunu sandıkta yine MHP’ye attı. Olası bir MHP iktidarının ülkeyi ileriye taşımasının zor olduğunu ve davasına uygun davranmayacağını bile bile.

Bir BDP’linin Tayyip Erdoğan olmazsa barış ve açılım politikalarının asla sürdürülemeyeceğini söylediğini herkes duymuştur. Ama hiçbir güç, sandıkta o BDP’linin AK Parti’ye oy atmasına ikna edemedi. BDP’li gitti ve sandıkta oyunu mutlaka BDP’ye verdi

Hatta merkeze en uzak partiler ve kitle sorunu yaşayan siyasal hareketler bile -ulusalcılar, koministler, radikal solcular- Erdoğan’ın gücünü, yaptıklarını ve ülkeyi taşıdığı müstevayı gözleri ışıldayarak izliyorlar ama meydanlara çıkarak sokak gösterisi yapanlar da onlar.

Bu sosyoloji ve bu psikolojik tutum hiçbir resmi platformda dile getirilmez. Bu davranışlara sadece yaşandığı anda tanık olunur ve hayatın içinden akar gider, ‘sanki yoktular..’

Aynı partililer bu konu bir topluluk içinde en önemlisi kendi mahallesinde konuşulduğunda ise tam tersini söyleyecektir.

Çünkü Türkiye küçük burjuva ülkesidir. Türkiye kabileci, soy-sop, mezhep ülkesidir.

Çünkü Türkiye doğusuyla batısıyla aşiret ülkesidir. Asabiyeci ülkedir, aileci, sosyal çevreci, kulüpçü ülkedir. Mahallenin kızına yan bakılması darb-ı meselindeki psikolojiyi tam olarak yansıtacak şekilde mahallecidir.

Şehirleşme, modernite fiziki şartlar açısından çok daha ileri seviyeye gelmiştir ama Türkiye insanının ortalama kafa yapısı öyle görülüyor ki “kulüpçülükten” kurtulamamaktadır.

Aslında bu, insan türünün serbest zamanlardaki en başat davranışıdır.

Türkiye’de insan asla “tek başına” hareket edemez. Ancak her birey özgür olduğunu dolu dolu örneklerle anlatır durur.

Bu gerçek bize neyi gösterir?

Gerçeğin izafiliğini işaret eder. Türkiye’de gerçekler görecedir, ama Türkiyeliler mutlak doktrinasyona sahiptirler(!) İnsanın zavallılığını gösterir. Türkiye’de insanlar yapıların köleleridirler, ama efendi gibi davranırlar!

Bu gerçek bize, ‘ideolojik insanın’ iki yüzünü gösterir. Kendi içinde bir yönünü yaşar açık alanlarda başka bir yönünü yaşar. Yüreği başka bir şey söylüyorken o meydanın tam ortasında vurulup ölen gençler çoktur.

Bu makale BDP kurmayları için yazıldı.

Yarın -10 Ağustos 2014- halk cumhurbaşkanını seçecek.

Başka duygular içinde olsalar bile farklı partililer kendi partisine oy verecek, başka partiden bir Cumhurbaşkanı adayına oy vermeye eli gitmeyecek.

Ama buna rağmen vicdanında diğerinin kazanması için dua edenler olacak.

BDP’ lilerin çoğu kendi partisine oy verecek. Çünkü BDP’lilerde psikolojik eşikler çok daha net.

Ne olursa olsun başka bir partiye oy vermek, onları ihanet çaprazı hissine sokar. Ama ruhlarında Erdoğan’ın ilk turda kazanmasını isteyecekler.

Bu tarihi bir perspektifle analiz edildiğinde anlaşılır bir durum.

BDP’ lilerin mazeretleri budur: “Eğer biz partimizi yalnız bırakırsak ve seçimlerde zayıflayarak çıkarsak Barış süreci darbe alır.”

Bu psikolojik tutum, 30 Mart 2014 seçimlerinin “makul olan” en güçlü argümanıydı ve “iyi oldu.”

BDP, Türkiye’nin yeni siyasetinin anahtar ve kurucu rolü oynadığını göstermiş oldu.

Hem toplumsal olaylara karşı yeni Türkiye’nin yanında yer aldılar hem kendi kimliklerinin baskı gücünü tahkim etmiş oldular.

Ancak durum şimdi nedir?

BDP kurmayları şu an ‘ballı’ bir oyunun keyfini sürüyorlar ve paradoks içindeler.

Yeni Türkiye kurucularına en sert ve zaman zaman akıldışı muhalefeti sergileyerek eski Türkiye’nin ana taşıyıcı unsuru olan “arkadaşları” Sol Kemalistlere konuşuyorlar, sadece onları mutlu etmek istiyorlar ve kendi tabanlarında söz dinlemeyen, serseri, ideolojik küçük yapıları absorbe etmiş oluyorlar. Diğer taraftan, Öcalan liderliğine itiraz etmeyerek yeni Türkiye’nin inşasında anahtar rolü oynuyorlar.

Ancak bıçak kemiğe dayandı.

Bu durum, ikili tutumu, psikolojiyi ve oyun oynamayı yasaklar.

BDP, Türkiye’nin en kritik yol ayrımında “ikiyüzlülüğe” devam ediyor.

Mert değil.

Eski Türkiye kalelerinin yıkılma aşamalarında, komplolarda doğru tutumlarının tamamına; helvadan put yapıp sonra acıktığında onu yiyen Arap bedevisi cahiliye unsurları gibi tek tek ihanet ediyorlar.

Şu an BDP’nin siluetine bir bakın; “sıfatsız”. Özü kayıp. Kendi kayıp. Sol, gerici, TC’ ci yapıların oyuncağı durumunda, onların rotasında, onların dümen suyunda alabora olarak meçhule sürükleniyorlar.

BDP’ yi var eden ve Türkiye siyasetinde bu etkin rolü üstlenmesine sebep olan milli iradeye çapraz duruyorlar.

Öcalan iradesine ters davranıyorlar. Öcalan iradesiyle halkın iradesi birleşti, BDP kurmayları bunun uzağına koşuyor.

Onlar, Kandil’in anlamsız tutumlarının ajandasını uyguluyorlar. 21 Mart Nevruz bildirgesinin ruhunu incitiyorlar.

Kamuoyu önünde; BDP kimliğinin bir bütün olarak var olduğunu göstermek ‘gerekli’ ve Türkiye için ‘yararlı’ ama BDP kurmayları bunu sonuna kadar istismar ediyor, biride kalkıp tarihi bir itiraz sunmuyor, BDP yavaş yavaş gen uyumu nedeniyle Sol kodlarına uygun davranarak ‘gericileşiyor.’

BDP, klasik sol bagajından kurtulmadan yeni süreçte yol alamaz. Batıya açılmak için aslını terk ederse karga öyküsünde olduğu gibi ‘paytak’ olur.

Yarın ki seçimde BDP, Türkiye politikasının özel durumu nedeniyle kendilerine yönlen sol teveccühün şımarıklığı içine girmemeli.

Örneğin BDP’liler, kendilerine yönelme ihtimali olan CHP’ye küskün Sol ve Alevi oyları kadarını Erdoğan’ın seçilmesi için versinler.

Bugün BDP’nin güçlü olmasından çok daha önemli olan rejim değişikliğinin mimarının güçlü olmasıdır.

BDP cumhurbaşkanlığı için aday çıkararak ve 30 Mart yerel seçimlerde içe kapanarak kendine lazım olanı yaptı.

Şimdi davasında samimi olduğunu gösterme vakti.

BDP’ liler yeni Türkiye’nin kurucu önderine oy verdiklerinde aslında kendi davalarına “daha çok” hizmet etmiş olacaklar, farkındalar mı?

Bu 10 Ağustos 2014 Cumhurbaşkanı seçiminde Recep Tayyip Erdoğan’ın mümkün olan en yüksek oyu almasının ve açık ara seçilmesinin krıtik değerine işaret ediyor.

Yarın ki seçim ne BDP seçimi ne Ak parti seçimidir.

Yarın ki Cumhurbaşkanlığı seçimi habis rejimin değişimi seçimidir.

BDP’liler, tarih önünde önemli bir sınavdasınız, bu sınavda politik şehvetin esiri olmayın.

İhtiyacı olmamasına rağmen tarihsel bir anlam için oylarınızın bir kısmını Erdoğan’a atın!

Ne demek istediğimizi anladınız değil mi?

omeraltass@gmail.com

twitter.com/omraltas

http://www.facebook.com/Ömer Altaş

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s