Paryaların hegemonyası

Bu makale bir hasbıhal olarak kurgulandı.

Bir okuyucunun “Yeni Dünya Ve Yeni İslami Hareket” başlığını taşıyan yazıma yaptığı bir yorumu dikkate aldım.

Yazı ile ilgili zihnimi zaten meşgul eden gerekli bir değiniyi bu vesile ile kritik etme imkânı buldum.

İslami hareket olgusunun kendinde çağrıştırdığı haklı hegemonik algıyı tartışıyor yorumcumuz:

“ İslami hareket bende, tanımladığı din anlayışını Allah adına bana, başkalarına dayatan bir topluluk çağrışımı yapıyor.”

Öncelikle yazımın temasını belirleyen İslami hareket olgusunu, tanrısallığın, uluhiyyetin somuta geçiş eşiğinde çıkardığı beşeri seslerin toplamı olarak tanımlıyorum.

Vahyin beşer kalbine indiğinde oluşturduğu haşyet ve itminanın yarattığı edimlerin bütünü.

Arşa en yakın duran noktanın geride kalan diğer noktalara da refere ettiği rota, istikamet.

Ama olan Ümmü Mektum katılım talep ettiğinde “yüzünü ekşitme” diyen fermanın ve buna uyum sağlayan sistemin bütünü.

Ayakkabısını kâse yapıp çölde dili sarkan bir köpeğe su veren kişiyi cennetle müjdeleyen hassasiyetlerin birikimi.

Ağacını aşılayan bir bahçıvana “sen işin tekniğini tabii ki benden daha iyi bilirsin” diyerek bilimin akışını onaylayan ve teşvik eden bir dünya görüşü.

İyi belagatin, haklılığın bir gerekçesi olmadığını söyleyerek savunmasızı koruyan bir mekanizmanın adı.

Bir kadına sevgisini ve ilgisini yüreğine gömen bir Nebi’yi deşifre ederek “normalleş ve normalleştir, herkes gibisin” diyen değerler bütünü.

Kız çocuklarını diri diri gömen katı toplumsal geleneğin tasfiyesi gibi toplumsal duyarlılığın, itirazın ve devrimci tutumların birleştiği sistemin adı.

İçinde inananların ve insanların yüzünü yere düşürecek bir tek telkin dahi olmayan ayetler tilavet edilirken ortaya çıkan tertil.

Sadece iyilik, adalet, paylaşma, doğruluk, eşitlik, izzeti nefs, izzeti nas, kardeşlik, yoksunlara vermek, sevgi ve merhameti salık veren; azgınlığı, hadsizliği, “sarhoşluğu”, zulmü, tahakkümü, kibri, nankörlüğü, haram zadeliği, haksız kazancı, tecavüzü ve kula kulluğu reddeden emir ve nehiylerin yaşam koridoruna dizilişi.

Ekonominin, siyasetin, sanatın, medyanın,çoğulluğun, teknolojinin, tarımın, hayvancılığın, enerji kaynaklarının, bilimin, çevrenin, doğanın, gelecek tasavvurunun, moral değerlerin bir mutlak referans süzgecinde “insana dair ortak değer” bilinciyle dolaylanması.

Masumun, masunun, mahfuzun, berzahın, levhin ve ayatın somuta indirgenme anı.

Bir referans. Bir kalibrasyon.

Tabii ki İslamlık ya da İslami hareket ayrıdır, İslam tarihi, İslam kültürü ve pratik İslami yapılar ayrı şeydir.

Ortadoğu’da, Asya’da, Afrika’da ve Balkanlarda bazen İslami hareket adı altında yapılan çalışmaların hiçbiri bu olgunun kendisi değildir.

Bu bölgelerdeki yapıların adlarını bazen bu şekilde koymaları elbette ki sorunun önemli kaynağı.

Çatışma alanına çekilen ve kendine savunma refleksi düşen İslami yapılar bütünün anlamsallığına bu nedenle zarar vermedi.

Nasıl ki Komünist pratiklerin başarısızlığı Kapitalizm karşısındaki Marksist ve Sosyalist bilincin aradığı haklı referans kaynaklarına zarar veremedi ise.

Che Guevara fenomeni değersizleştirilebilir mi?

Dünyanın dört bir tarafında yüz binlerce insan; onur, hak ve paylaşım arayışını hala Sosyalizm üzerinden yürütmeye çalışıyor.

Trajikomik olan şudur ki uluslar arası emperyal odakların, finans kapital yapıların ve dini fanatizmlerin İslamiyete, halklara ve gelişmemiş ülkelere karşı savaşı dayatma olmuyor ama nasıl oluyorsa bu toplulukların varlık mücadelesi bir dayatma içeriyor!

Asıl vesayet budur. Bir vesayet yeterince büyükse özgürlük olarak algılanabilir(!)

Elbette ki İslam dünyasında yaşanan yığınlarca hata, yanlışlık, olumsuzluk ve anlamsızlıklar var.

Ancak bilinmeli ki kendi içindeki bu negatif preparatlar yaşanmayıp da gerektiği gibi bile olsaydı da savaş devam edecekti!

Bütün mesele ve oluşan kaotizm aslında bu noktada saklı.

Aynı şekilde 2010’ların Türkiye’sinde de Kemalizm, laiklik, ulusalcılık ve yabancı taşeronluğu bu ülkenin demokratik dönüşümünü sabote etmek için bin türlü hileli savaş tekniğini uygulamaya devam ederken bu dayatma olmaz da, Kürt, Alevi, Ermeni ve Müslüman halk olanlara itiraz etme şansı yakaladığında bu dayatma olur!

Demokrasiyi derinleştirmeye çalışan ve bu fırsatı yakalayan “İslamcılar” vesayetçi olur!

Liberalizm, değersizlik, hiçlik, maddilik, bireycilik, amiyanelik, vurdumduymazlık, benlik ve hedonizmin gölgesi günümüzde öylesine etkin ki insanlarımız söz konusu değerlerin konuşulmasından bile “irritite” oluyorlar.

“Bizim insanımızın zihin dünyası ” artık bu bağlamda gündeme gelen her şeyin Cuma hutbeleri ve bayram vaazlarına münhasırının da belki yeterli olacağına inanıyor.

Özellikle Türkiye’de güçlü bir laiklik kültürü hegemonisi var. Çatışmaya girmesine bile gerek yok. Hükmen galip durumda zaten. Çünkü fiili Müslümanlık ve İslami yapılar minderden çekilerek bu oyunda “biz yoğuz!” demiş, ikinci sınıflığı içselleştirmiş durumdalar.

Medyada, sanatta, sinemada, tiyatroda ve diğer elit platformlarda; Müslümanlık ile ilgili entelektüel düzeydeki bir söylev dahi “banalliktir”.

Üstelik Batı’nın çöpe atılmış nice kültürel molozu aydın mitleri olarak üniversitelerde ve ekranlarda tekrarlanıp dururken!

Evlere şenlik “operada namaz” tartışmasını umarım unutmamışınızdır.

Sorun şu: İslami sınıflardaki ve bireylerdeki yenilgi psikolojisi ve takiyeciliğin bir karaktere dönüşmesi. Aynı şey Alevilikte ve Kürtlükte de oldu.

Avrasya ve Anglo Sakson sistemi gizli açık İslam’a, İslam halklarına, insanlığa ve gelişmemiş ülkelere savaş açar, yok eder, yer altı ve yer üstü kaynaklarını sömürür ama bu yapılar başını kaldırdığında bu İslamcılık olur, terörizm olur, isyan olur, Talibanlık olur, Kaidecilik olur ve III.dünyacılık olur.

Özgür dünyayı istemeyen ve henüz gelişmesini ve insanlaşmasını tamamlayamayan “cro-magnun” topluluklar olurlar.

Manipüle edilmiş kitleler de olan biteni böylesine tersten okur durur.

İzdüşümü ülkemizde de aynıdır.

Sistem Kürt olgusunu önce inkar eder sonra bu nedenle oluşan Kürt hareketini karalar, ötekileştirir.

Devlet Alevileri önce döver sonra bu nedenle oluşan Alevi hareketini hain ilan eder, itibarsızlaştırır.

Rejim Ermeniliğe önce bir nedenle kasteder sonra oluşan Ermeni hareketini gâvurlukla suçlar, empatiyi dışlar.

Kemalist düzen önce İslamiyet’i düşman kategorisine sokar, izleriyle ölüm kalım savaşına girer sonra bu nedenle oluşan İslami hareketi suçlar ve izole eder.

İslamlık gücünü toplar ve var olan birikimini doğru yanlış, eksik fazla tam demokrasi olgusunun, plüralliğin ve normalleşmenin gelişimine verir ama bu çaba İslami hareketin vesayet arayışı olur!

Farkında mısınız, Kemalist düşünme biçimi eşeysiz üreme ile liberal felsefe bünyesine klonlanarak kültürel kimliklerin kendi içinde çökmesini ve topluma sadece tek özellikli, “bir tüketici” olarak katılmalarını öneriyor.

omeraltass@gmail.com

twitter.com/altasyalvac

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s