Ekmeleddin İhsanoğlu: Sosyoloji mi akıl tutulması mı?

Muhalefet partilerinin, 2014 yılı Ağustos ayında gerçekleşecek olan tarihi gördükleri Cumhurbaşkanlığı seçimi için “çatı adayı” olarak Ekmeleddin İhsanoğlu’nu belirlemesi, gözden kaçması kuvvetle muhtemel bir başka açıdan daha ele alınmalı.

Profesör Ekmeleddin İhsanoğlu olayı akademik değerde bir test oldu.

İki “farklı” yapısal bloka bölünmüş Türk siyasal paradigmasının “ayrı ayrı” uygulamalarına rağmen “ortak stratejilerinin” bir testi bu.

Bu testin ortaya çıkardığı politik fotoğraf şu: Yeni Türkiye bir tez, evet ama, eski Türkiye anti tez bile değil artık, siyasal İslam rüzgârı eski Türkiye’yi de kendi önüne katmış durumda.

Eski Türkiye’nin bu kadar kötü yenilmişlik görüntüsünün, bazı samimi bağlılarının midelerine kramp girmesine sebep olmasını anlayabiliyoruz.

Onların durumu, antik bir Krallığın, stratejik kalelerinden en büyüğünün düştüğü haberini alan merkez karargâhtaki yüksek rütbeli komutanların psikolojisine benziyor.

Tam bir dumur psikolojisi, bunu o sınıfları bir kez de bununla ezmek amacıyla değil tespit maksadıyla dile getiriyoruz.

Ekmeleddin İhsanoğlu olgusu; eski Türkiye’nin, 12. raundun bitmesine birçok raunt kalmasına rağmen beklenmedik bir şekilde havlu atmasıdır.

Muhalefet yapıları, kamuoyu kendilerinden çok farklı alternatifler beklerken sürpriz bir hamle yaparak herkesi şaşırttılar.

Büyük muhalefet partileri İhsanoğlu’nu seçerek bugüne kadar ne söyledilerse çoğunu “tek kalemde” hiçe saydılar.

Demek ki, her biri, çok iyi saklamalarına rağmen kendileri ile çeliştiğini görmeyecek kadar zor durumdalar.

Ekmeleddin İhsanoğlu olayı; kim bilir belki başarılı olabilirler ama Türkiye’nin yeni yol haritasının siyasal İslam projesi olduğunu bizatihi ikrar etmek demektir.

Onlar bu fotoğrafı kendi içinde şöyle izah ederek tatmin olacaklar:

“Kendi kitlemiz, halk tabiriyle çantada keklik, oy potansiyelimiz birleşince de hepimiz ciddi bir yekûn ediyoruz. Şimdi biraz da muhafazakârlardan oy aldık mı, Hizmet Grubu’nun da disiplinli ve profesyonel çalışmalarıyla birlikte kesin zafer kazanırız.”

Olayın aslı bu değil oysa. Bu kararın tarihin kil tabletlerine düşeceği notun ise şu olacağını söylemekte hiç sakınca bulunmuyor:

Eski Türkiye siyasal İslam’ın dümen suyuna girerek oluşan yeni rotada yani yeni düzende kendine yaşam şansı arıyor.

Su üzerinde kalmak için bilinçsizce attığı kulaçlardan yorularak son bir hamle ile bu kez denizdeki yılana sarılıyor.

Eski Türkiye’nin Kemalist finans gücünün, ömrünü kendisiyle çatışmaya adamış olduğu bir paradigmaya asalakça asılarak var olmaya çalışacağı kimin aklına gelirdi!

Sosyolojik bir tez başlığı 16 Haziran itibariyle hazır görünüyor:

Oligarşik sermaye neden Siyasal İslamcı oldu?

Daha açık ifade edecek olursak, CHP neden politik İslamcı oldu?

MHP neden stratejik İslamcı oldu?

Beyaz Türkler nasıl İslamcılık yaftasına razı oldular?

Büyük sermaye grupları nasıl ya da ne oldu da böylesine manidar şekilde İslamcı oldular?

Fotoğrafın bir ironisini bile yapmak mümkün şimdi: Hizmet grubu çatı yapısı, acaba bu muhalefet yapılarını da siyasal İslamcı oldukları için Selam Terör Örgütü (STÖ) listesine, finansörleri ve payendeleri olarak ekler mi?

Pusu tamamıyla gidermek için ironiye acımasızca devam ediyoruz: Ülke, iktidarı ile muhalefeti ile nasıl oldu da STÖ lideri Recep Tayyip Erdoğan’ın vesayeti altına girdi?

Toplumsal algı, tarihin hafızası ve geleceğe referans olayları taşıyan yaşam katarı; olguları en uç noktasından ele alarak tanımlar ve detayları önemsemeden tarihi kitabını yazar.

Bu yeni kitabın başlığı da oldukça anlamlı:

Siyasal İslamcılaşan Fethullah Gülencilik, siyasal İslamcılaşan Solculuk, siyasal İslamcılaşan laikçi Atatürkçülük, siyasal İslamcılaşan Beyaz Türklük, yine İslamcılığı öne çıkaran Türk milliyetçiliği.

Ülke ne ilginç harmanlanıyor böyle; siyasal İslamcı Kemal Kılıçdaroğlu, siyasal İslamcı Devlet Bahçeli, siyasal İslamcı Fethullah Gülen, Siyasal İslamcı Koç, belki siyasal İslamcı Yılmaz Özdil..

Olur ya bir gün, karşı-devrimle Kemalist yeni bir ihtilal gerçekleşirse, kurulacak yeni İstiklal mahkemelerinin sözü geçenlerin tamamını Mustafa Kemal devrimlerine ihanet etmekten yargılaması mümkün artık.

Hayal bu ya, hatta Recep Tayyip Erdoğan bir absürtlük yapsa yürürlükteki 1980 Anayasası maddeleri ışığında bu unsurların tamamını radikal İslamcılık üzerinden “içeri tıkabilir” ve böylece kendi geleceğini de garanti altına almış olur(!)

Bir ülke bir bütün olarak nasıl oldu da Mustafa Kemal Türkiye’sine bu şekilde yekten ihanet eder oldu?

Hangi şey siyasal İslam karşısına yapay ya da gerçek bir tür siyasal İslam ile çıkılması gerektiğine ikna etti?

Bu politik tablo “akıl tutulması” değilse nedir?

O ki, bir reel politik, ülkenin bütün unsurlarını farklı şekillerde etkileyerek ısrarla kendine doğru çekiyor.

Bu reel politik, siyasal İslam’ın ve Kürt siyasal hareketinin birlikte domine ettiği barış esaslı Türkiye olgusudur.

Reel politika, bu çerçevede zaman içinde bütün inkârcılarını bile kendi “minderine” çekti.

Şimdi yeni Türkiye’nin bütün muhalefeti; yeni Türkiye kurucu iradesinin her tarafını karış karış bildiği bir minderde/deplasmanda sert bir künde yiyeceğini düşünmeden güreşe tutuşmuş durumda.

30 Mart yerel seçimleri öncesinde, “30 Mart: Herkes İslamcı vesayet hazır olsun!” başlıklı yazımız yayınlandığında infialle bir siyasal rotayı, bir reel politiği değil de süfli ve indi bir doktrinasyonu dayattığımızı düşünüp öfkelenenler öyle sanıyoruz ki ülkenin, projeksiyon altında ortaya çıkan bu yeni gerçeğini ibretle izliyorlardır.

Tarihin hafızası, yeni Türkiye’yi siyasal İslam doktrini networkü üzerinden yeniden inşa ediyor.

Bu “determinizm” bütün yelpaze yapıları aynı dümen suyunda sürüklüyor.

Tüm farklı yapılar aynı gemide olduğunu unutup birbirinden zıt şeyler söyleyerek ve afaki, keyfe keder tartışmalar yaparak sadece vakit öldürüyorlar.

Beri taraftan ise Türkiye’nin “ilerici aydınları”, devasa bir marinanın, su kütlesini yararak muhteşem siluetiyle suhulet içinde demirleyeceği limana doğru yanaştığını “pozitivistçe” görmektedirler.

Israrla belirtmek gerekir ki, küresel güçlerin ve Türkiye derin devletinin, bu yeni sosyo-politik durum karşısında ezber projelerini yeniden gözden geçirmeleri kendilerinin de lehlerine olacaktır.

omeraltass@gmail.com

twitter.com/omraltas

http://www.facebook.com/Ömer Altaş

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s