Araplara ne oluyor?

MISIR DEVRİMİ ”

     Arap dünyasında beklenmedik bir şekilde yaşanan ve sonuna kadar gideceği belli olan gelişmeler ‘Mısır Devrimi ’ ismi ile tarihteki yerini aldı. Oysa Mısır’daki ayaklanmadan önce, henüz ümit yokken, bir diktatörün kendi polisi tarafından karga tulumba uçağa bindirildiği müthiş bir Tunus devrimi var.

    Gelişmeleri ilk günden itibaren canlı olarak veren El- Cezire televizyonu ve diğer Arap basını bu Mısır Devrimi tabirine sarıldı. İzleyebildiğimiz kadarıyla, Türkiye ve Dünya basını da bu tabiri onayladı. İleride bu konuyu ele alacak analizler, Tunus halk devriminin kronolojik önceliğine rağmen neden ısrarla “Mısır Devrimi” tabirinin kullanıldığını araştıracaklardır. Öyle ki Arap dünyasında cereyan eden gelişmeleri şu sıralar takip etmek durumunda kalan birini düşünelim, devrimin ilk önce Mısır’da gerçekleştiğini sanabilir.

      Bu durum bize, Mısır’ın tarihi jeo-stratejik önemini hala koruduğunu ve Yeni Dünya’ya bu derin özelliğini taşıdığını gösterir. Karşımızda, Firavunlar öncesinden taşıdığı mirasını İslam’la, Memluklar’la,  Osmanlı’yla, Mehmet Ali Paşa’yla , Fransa’yla, Büyük Britanya’yla ve Hüsnü Mübarek’le ve en önemlisi sert sosyolojik çatışmalarla zenginleştirmiş olan bir Mısır var artık.

     Öyle görünüyor ki İran ve Türkiye tarafından yönlendirilen Politik İslam’ın güçlü ve yeni bir misafiri var. Mısır, yeni haliyle, Siyasal İslam’ın Yeni Dünya’ya bugüne kadar sunamadığı güçlü ve cesur yorumların popüler merkezi olacağa benziyor.

“ BİLİNÇ DEVRİMİ ”

      Tunus ve Mısır’daki halk ayaklanmasının Arap dünyası ve diasporasında bir “bilinç” patlamasına neden olduğunu izledik. Diktatör tahtı gölgesi altında on yıllardır yaşayan Araplar, çağdaş dünya koşullarına uyum ve özgürlük hususunda yapısal bozuklukları olduğu kanaatini edinmişler ve ‘benliklerini unutmuşlardı.’* İşte bu yıkıldı. Arap insanı mensubu olduğu referansların aynı zamanda kendini tüketen illetin nedenleri olduğu düşüncesini terk etti. Böylece Araplık, Müslümanlık ve Asabiye gibi üç özün önü açılmış oldu. Gerçek devrim buydu.

     Unutulmasın ki bu devrime götüren yolun arkasında özel formlarla yer alan Açık Toplumcu Liberaller, Arap bireylerin bağımsız özgürlük arayışını arzu etmez. Ama zorunlu ve acil kodlu şartlar bu gibi ayrıntılarda takılıp kalmamayı gerektiriyor. Varsın Arap Yeni Dünya’ya eklemlensin, varsın Müslümanlar soğuk savaş koşulları tüketiciliğinde kurtulsun ve özgür olarak inançlarını ihya etsinler ve varsın kendine güveni kazanan bir Arap bireyinin gözü açılsın. Bunlar şu an itibariyle tali öneme sahip. Ama gelin görün ki onlar hesap yapar, Allah’ın da bir hesabı var inancı işte bu zorunlu sosyal yapı boşluğundan doğuşunu gerçekleştirir. Onlar sadece ekonomik ‘entegrasyon’ istiyorlar ama başka şeylerin tohumu da aynı anda toprağa düşüyor. İlginçtir, Şeytan’lar işlerini yaparken sonraki süreçlerde ayaklarına bağ olacak bu tür ek problemleri hala çözemediler.

     Tunus devrimi ve Mısır devriminin, diktatör dönemleriyle kıyaslanmayacak derecedeki devasa ekonomik getirileri uluslararası komprador burjuvazinin habis fonlarına gitsin. Bizi mutlu eden şey ise, Arap gençlerinin boyunlarında artık asılı olan “Yes We Can ” künyesinin kudretidir.

      Her görüşten Arap insanı devrimler karşısında büyük bir şaşkınlık ve hatta kendi tercih ettikleri tabirle bir şok yaşadılar. Arapların bu ‘’gerçekleşme ihtimalini dahi akıllarına getirmemiş olma hali”nin de kayıtlardaki yerini alması lazım.

“ ARAP DEVRİMİ ”

     Arapların yaşadığı iki stratejik ülkede gerçekleşen halk ayaklanması süreçlerinde, milliyetçi-ırkçı bir üsluba prim verilmedi. Arap dünyasında gerçekleşen bu uyanışlara kavmiyetçilik temelli bir tanımlama getirilmemesi siyaseten bir kazançtır. Arap toplumu yine kendileri gibi Arap ve Müslüman sıfatlı insanların oluşturduğu habis rejimlere başkaldırdı. Böylece, Dünya savaşları döneminde emperyalizmin sömürgeleri altında yer alan bölgelerde ateşlenerek bir amacın en büyük gerekçesine dönen saptırıcı milliyetçilik, misyonunu tamamladı. Şüphesiz Arap dünyasının milliyetçilik havzası, en yoğun ve rafine beslenme arzını bu dönemde görecektir. Ama kavmiyetçilik, artık duygusunun yaşanmışlığı nedeniyle Yeni Ortadoğu İdeali oluşumunun yaratılacağı yatakta bir tecrübe atığıdır.

“ İSLAM DEVRİMİ ”

      İsrail’i ve İsrail’i besleyen uluslar arası Siyonist, modern suç şebekesi, Tunus ve Mısır’daki ayaklanmaların bir İslam devrimi olmasını çok isterdi. Gerçekleşmeyince dünya kamuoyunda devrimlerin bu şekilde algılanması çabasına girdiler. Haber ajanslarına düşen görüntülerde bir şeyi çok arzu eden ama gerçekleştiremeyen ve bu nedenle incinen zavallı bir psikolojiyi sergilediler.

    Kaldı ki, Tunus ve Mısır’daki, Nahda Hareketi ve Müslüman Kardeşler Hareketi toplumun en örgütlü İslami referanslı organizasyonları olmalarına ve kıyamdaki yerlerini almalarına rağmen bir kez bile “İslam Devrimi” tabirini kullanmadılar.

    Şartların bu kadar olgun olduğunu görememek Mao’cu sol ve İslamisiyasetlerin bazı kesimlerinin hayıflanmasına neden olmuş olabilir. Ama gerçek şu ki devrim esnasında bu anlamda gelişen slogan ve tavırlar ‘meydan’ tarafından maniplasyon olarak kabul gördü ve dışlandı. Herkes ‘meydan’a göre kendine çeki düzen verdi. Garip olan şu, İslam bir saniye dahi meydanı terk etmedi. Peki, ‘meydan’ buna rağmen kendi ile İslami referans arasına neden tatlı bir mesafe koydu?

     Mısır devriminin ‘’meydan’’ aşısı İslam başlığı altında büyük tartışmalara neden olacaktır. Belki bazı sarsıcı noktalarını ileride daha sakin tartışacağız.

“ ÖFKE ( ĞADAP ) DEVRİMİ ”

     Lise ve üniversite yıllarımızda, Dünya devrim marşları, duyarlı gençlerin kanını kaynatırdı. Bunlar arasında yine yoğun olarak dinlediğimiz Filistinli şarkıcı Marsel Halife’nin söylediği ‘’ öfke’’ marşı vardı. ‘’Ve Ğadap Ve Ğadap ’’, ’’ Öfke! Öfke!’’ şeklindeki melodik nakaratlar o zaman her şeyi anlatmaya yeterdi. İsrail’in İntifada’yı bastırmak için yaptığı akıl almaz zulümlerin derin infialinden bu şarkılarla biraz olsun teselli bulurduk. Zaman geçti Arap dünyası iki devrim gerçekleştirdi, umarız Libya da başarıya ulaşır, her üç devrimin baskın karakteri de kendi tabirleriyle ‘’Ğadap’’ üzerine kuruluydu. Arap gençleri gerçekten çok öfkeliydiler. ‘’Öfke Günü’’ şeklinde gösteriler düzenlediler. Tunus’ta Öfke Devrimi vardı. Mısırda Öfke Devrimi vardı. Şimdi de Libya da Öfke Devrimi gerçekleşiyor. Ey Zorbalar, bir zamanlar İsrail’e yönelen o büyük ve reel öfke, ne yaptınız da şimdi size yöneldi? Bu aydınlık okumuş gençler neden bu kadar öfkeli?

     Ve bu arada, aynı kaderi paylaşma ihtimalini hiçe sayan umarsız zalim ve zorba Suud yönetimi acaba hepsini aşan bir öfkeyi göğüslemeye hazır mı? Sakın, özgür, aydın ve devrimci Arap gençleri en hak edeni sona bırakmış olmasın!

“ ABD ETKİSİ ”

        Amerika Birleşik Devletleri’nin Mısır Devrimi ile ilgili, Başkanlık ve Dışişleri Bakanlığı düzeyinde yaptıkları açıklamalar herkesin gözü önünde cereyan etti. Süreci kaçırmış bir telaşla kararsız, ön hazırlıksız ve politikasızdılar. Öyle sanıyoruz ki, istihbarat servislerinin bürolarına ve yüksek bütçeli Think Thankmerkezlerine hışımla girerek masanın arkasında kimi bulduysa paylayan Amerikalı yetkili sayısı az değildir.

      İzlenimimiz şu ki, bu sorunlu tavrı gösteren Amerika’nın bürokratik yapısıydı. Bu ‘’Bürokratik Amerika’’yı bir türlü adam edemediğini düşünen ‘’Şeytan’ın Halifeleri’’ bir avuç finans kapital grubu, olanları sevinçle ve serinkanlılıkla izlediler. Onlar Amerika’daki ve İngiltere’deki hantal bürokratik gerici yapıdan zaten hiç memnun değiller. Özellikle de içlerindeki savaşçı politika ve İsrail yanlısı gruplar onları gereksiz yere meşgul ediyor ve ayak bağı oluşturuyorlar.

      Bir gün İsrail’siz bir Ortadoğu mümkün olduğunda ya da bir iç devrimle barış sürecine eklemlendiğinde, ki yakın bir gelecekte vuku bulacak görünüyor, bu Hıristiyanlar, İslamcılar ya da Solcu İsrael Shamir’lerin çabalarıyla değil, doktirinel Liberalizm’in kurucu elitleri tarafından gerçekleştirilmiş olacaktır.

      Şeytanın Halifeleri için Britanya imparatorluğunun ve Amerika İmparatorluğunun gerektiğinde ticari bir değeri yok. Bu imparatorluklar ‘’ülkeleri’’ kendilerine bağlamak istiyorlar, Şeytanın Halifeleri ise ‘’bireyleri’’. Aralarında böyle bir fark, çatışma nedeni ve alanı var. Dünya bireylerini modern, reel ve makul yöntemlerle (İBAN numarası, Google, Facebook, Twitter, Windows vs.) kendi özel kar merkezlerine bağlı kıldıklarında arzu ettikleri Büyük Entegre Köle Dünyası idealini gerçekleştirmiş olacaklar. Buraya giden yol şu an Liberalizm’den geçiyor. Son sınırına kadar bireysel özgürlük, alabildiğine açık toplum ve güçlü Demokratik yönetimler.

      Bunların gerçekleşme sürecinde kimlerin mutlu kimlerin mutsuz olduğu zerre kadar ilgi alanlarında değil. Dünyanın hiçbir kıtası ve hiçbir ücra ülkesi yok ki, Yeni Dünya’da Demokratik bir topluma, Liberal bir ekonomiye ve özgür modern bireylere kavuşmasın.

     İyi olan şu ki, Mısır ve Tunus devriminde bilinen her şeyin altında CIA parmağı var efsanesi en azından büyük bir darbe aldı. Amerikan istihbarat servisi ikna edici ve ciddi bir ‘biz içindeydik’ belgesini dolaşıma sunmadıkları sürece kamuoyunda bu algının kesif gücü varlığını koruyacaktır.

‘’ İNGİLTERE Mİ? ‘’

      Tunus ve Mısır devrimleri en çok İsrail’i korkuttu, o nedenle bunlar bağımsız bir devrimdir diyemediğimiz gibi, bu devrimler muhtemelen en çok İngiltere’yi sevindirdi,  o nedenle bu bir İngiliz operasyonudur da diyemeyiz.

       İngiltere denklemin neresinde olabilir? Bilinir, İngiliz politikaları, rafine reelaklın maksimum verimlilikte kullanıldığı bir siyaset okulunun tezleri. Doğu toplumlarında ve diğer bölgelerde yer alan ana akslardan Çin, Hindistan, Pers, Anadolu, Mısır ve Amerika merkezli siyasetlerin bugüne kadar aynı aklı kopya edememelerinin nedenleri farklıdır. İngiliz her yerdedir ama kendini belli etmez. İngilizler, kalemin ucuna geldi hemen aktaralım: ”1900 yılında Irak’ın Samarrasokaklarının birinde, Şeyh Mirza Hasan Şirazi’nin  ( En yüksek Şii taklit mercilerinden çok etkin Necef müçtehidi ) başına bir taş isabet ediyor. Meseleyi siyasi düzeyde ele alan İngiltere Konsolosu, Osmanlı Sultanı II. Abdülhamit’i faillerin kısasa tabi tutulması için en kısa zamanda bulunması için sıkıştırıyor. Tabii ki Şirazi, süregelen devrimci damar yoluna bir bayrak dikerek tarihi bir cevap veriyor. “Ben ve Samarra halkı düşman değildir. Olay bir rastlantıdır, kasıt yoktur. İngiltere kendini ilgilendirmeyen işlere burnunu sokmasın. Ben ve Osmanlı Hükümeti aynı kıbleyi paylaşıyoruz.”

      İngiltere öteden beri, İsrail’in dünyanın başına bela olduğunu kabul etmektedir. Bu konuda Amerikalı kardeşlerinin önemli bir grubuyla ters düşmüştür. Hatta İngiltere İsrail’in yok olmasını en az İslamcılar kadar istemektedir. İngiltere, çıkarları İslam dünyasının çıkarlarıyla örtüştüğü için tarihinin en parlak dönemlerinden birini yaşamaktadır. Çünkü İsrail, babasının itibarını yerle bir eden kötü huylu, sevimsiz ve şımarık mafya çocuğu gibi, büyük bir coğrafyanın batı dünyasına olan sempatisini öldürmektedir. İngiltere aklı, İsrail ve İsrail’i besleyen uluslararası düzene karşı örtük bir savaş halindedir. Bu nedenle Şeytanın Halifeler’i İngiltere’yi daha fazla ciddiye alır. Çünkü o, ucuz kahramanlar gibi gladyatör edasıyla hemen sahneye fırlamaz. Sivil girişimlerle kaleyi döver. Dövenlerin tamamı İslamcı, Hıristiyan, Solcu ya da diğer Anti Siyonist Devrimciler olacak ve İngiltere, organize edildiğini hissetmeyerek organize eden modern vakıf, dernek ve STK’larla öznel politik ideallerini gerçekleştirecektir.

     İngiltere, Tunus ve Mısır devrimlerine herkesten çok sevinmektedir. İçinde yer almak için elinden gelen her şeyi yapmıştır ve yapacaktır. Unutmayalım ki İngiltere’nin siyaseti, en masum nedeninin üzerine binerek gelen aşkın siyaseti gibidir.

 “BİR TUHAF DEVRİM”

     Tunus Halk Hareketi daha spontane koşullar içinde doğdu ve sonuçlandı. Ama Mısır devrimi “Profesyonel” bir devrimdi. Her şeyi konuşulmuş kaliteli bir şirketin piknik gezisi gibi kusursuzdu. Bildik devrim kalıplarının dışındaydı.

     Mısır devriminde, uluslararası sistemi rahatsız edici hiçbir sloganın atılmamış olması şaşırtıcıydı. Mısır, yabancı parmakları, yer altı ve yerüstü zenginliklerinin sömürülmesi tarzı bir jargon da kullanmadı. Kahrolsun ABD, kahrolsun Batı demedi. Ateşli ya da ateşsiz silahlar kullanılmadı, yağmalama olayları anında yok edildi.

     Miting alanları olağanüstü bir organizasyonla kusursuzca işletildi. Kıptiler ve İslamcılar kendi dilleriyle sloganlarını attılar. Hepimiz kardeşiz, bizi kimse bölemez denildi. Sadece “Go!’’, ‘’ İrhal!’’, ‘’ Git! ” vardı. Şarkılar ve marşlar söylediler. Toplumun tüm bireyleri güvenli bir şekilde Tahrir alanında toplandı. Askerler de onlarına başlarında sabırla bekledi.

      Tunus diktatörü ‘’ayaklanma’’ ile gitti. Mısır diktatörü ‘’gösteri mitingi’’ ile.

‘’ YENİ MABED HALK ’’

     Anlaşılıyor ki, finans kapitalin yeni enstrümanı küresel sistemle bütünleşmiş, Entegre Edilmiş Halklar olacak. Kentli, özgür ve kredi kart borçlarını rahatlıkla ödeyebilen bireylerden oluşan kutsal bir halk. Halk bu, başka değil tanrı parçası.

     Solcular varlığımızı halkımızın varlığına feda ederiz diyerek koştular. İslamcılar Halk ile Hak arasında büyük ve paralel ilişki var, özgürlük ve demokrasi asıl bizde diyerek hevesle koştular. Ve itiraz etme yeteneğini zaten kaybetmiş nice kurum, kuruluş, inanç ve doktrinler bu mabette kendilerine ait bir şeyler buldular.

     Milliyetçiliği, Demokrasi’yi, Liberalizm’i ve Halk’ı mabet olarak inşa ederek satışa sunan aynı meşum merkez. Her şey Finans Kapitalizm’e liderlik eden bir avuç Şeytan Halifesi’ne parayı taşıyan damarların önündeki engellerin, uygarlığın nişanları Demokrasi ve Liberal ekonomi ile kaldırılmasından ibaret. Onurlu dünya gençleri, adil ve iyi bir dünyanın kurulumunun önündeki en büyük, kirli ve ateş ruhlu düşmanlarını tanımalı.

 ‘’HESAP-KİTAP ’’

     Arap dünyasındaki bilinç açılımı, Mısır ve Tunus’taki halk devrimleri şüphesiz hepimizi memnun etti. Yaşanan bu güzelliklerin içinde planlarını ısrarla uygulayan İnsanlık düşmanı özel ve tüzel kişiliklerin varlığı bu duyguyu azaltmaz. Herkes kendi diliyle mücadelesini verir. Komplo ve hile? Hile kuranlar hep vardı. ’’Ondan öncekiler de hile düzenekleri kurmuşlardı. ’’  Bundan sonraki süreçlerde de var olacaklar. Ama nasıl ki Mısır, Tunus ve Libya devrimlerinde hazırlıksız yakalandılarsa başka zorba düzenlerin de ön sezi yapamadan yıkılmaları ihtimal dahilindedir. ’’Onlara azap geldi, hiç beklemiyorlardı ’’*

*Lübnan’lı entellektüel bir Arab’ın ifadesi

*Fakih ve Sultan- Vecih Kevserani – Tercüme, Dr.Ramazan Yıldırım, Sh.195

*Kuran-ı Kerim, Nahl Suresi, 26. Ayet

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s