Berfo Ana ve Yeni Türkiye Dinamikleri

Cumartesi Anneleri olgusuyla ilk olarak 1996 yılında tanıştım.

İstanbul Üniversitesi SBF meydanında diyalog ve çatışma koşullarında yüz yüze geldiğimiz sol görüşlü bir kız arkadaşım farkındalığıma vesile oldu.

Galatasaray Lisesi önünde yapılan oturma eyleminde polis şiddet kullanmış o da içeri alınmıştı.

Tutuklu kaldığı hapishane binasında telefonla beni arama ihtiyacı hissetmişti.

Tehlikeli zamanlar olmasına rağmen gurur duymuş ve kendisiyle sohbet etmiştim.

Cumartesi anneleri bu özel anısıyla birlikte hayatımdaki yerini hep korudu.

Cumartesi anneleri, referansını Arjantinli annelerden aldı.

1976 cuntası 30 000 genci yok etti.

Cesur anneler Plaza Del Mayo meydanında toplanarak çocuklarının peşine düştü.

1980 ihtilalinde Türkiye’de gözaltı ve faili meçhullerle çocuklarını kaybeden yüzlerce annenin çocuklarını araması Arjantin’den esinle 1995 yılında bir eylem biçimine dönüştü.

Sol örgütlerin sıcak ilgisi ve propagandayı bu olgu üzerinden harlaması politik bir görüntü verse de durumun sarsıcılığını gölgelemedi.

Ortada yok yere kaybolan kendisinden haber alınamayan binlerce genç vardı.

Berfo Ana işte bu Cumartesi Anneleri eylemlerinin ve Cumartesi Anneleri olgusunun sembolüydü.

Farkında mısınız Berfo ana fiziki karakter olarak, Hindistan mücadelesinin sembolü Mahatma Gandi’ye nasıl benziyor!

Aslında mücadeleleriyle, kazanımlarıyla ve etkileriyle de paralel çağrışımlara sahipler.

Berfo ana bir semboldü.

12 Eylül askeri dikta rejimine karşı bir annenin sivil itaatsizlik eylemi.

Diktartörlüğe karşı halk iradesinin sembolü.

Devlet karşısında bireyin onurunun şiarı.

Faşist rejime karşı anayasal vatandaşlık hukukunun sembolü.

Zulüm düzeni karşısında bir devasa merhamet yüreğin kapışması.

Vesayet zamanlarında “sıradan merhametin” totaliter düzeni alt edeceği kimsenin aklına bile gelmezdi.

Berfo ananın öyküsünde detayları atın temasının çarpıcılığını bütün berraklığıyla görürsünüz.

Bu günün demokratik koşullarının oluşmasında Berfo annenin de yeri var.

Kemalist askeri sistemin çöküş sürecinde” Cumartesi Anneleri” eylemleri dizisinin de yeri var.

Başbakan Erdoğan’ın Cumartesi anneleriyle yüz yüze görüşmesi bu tezin reelliğinin bir işareti.

Yeni Türkiye kurucu iradesi toplumda farklı görüşlerin temsil ettiği vicdanların birikimi ve temeli üzerinde var oldu.

Yeni Türkiye kurucuları bu realiteyi görmemezlikten geldiklerinde ya da küçümsediklerinde o ayaklarına dolanacak, yeni mücadele biçimleri ve karşılığı olan sloganlarla sarsılacaklardır.

İran ve Ortadoğu devrimlerinin bu konudaki dramatolojisi Türkiye’nin sessiz devrim sürecinde tekrar etmemelidir.

Demokratik dönüşüm kapsamını daraltarak ideolojik (“İslamcı”) bir renk almamalıdır.

Müslümanlık ontolojisi ideolojik İslamcılığın manisidir.

Bu tehlike her zaman mevcuttur. Fiiliyatta işaretlerine bolca rastlıyoruz.

Berfo ananın 33 yıllık mücadelesini ancak ölüm engelleyebilirdi.

2011 TUİK verilerine göre Türkiye’de kadınların yaşam ortalaması 76.

Berfo ananın 70-80 yaş arasında hayata gözlerini yumması gerekirdi.

Ama bitmeyen umut ışığı bedenini bengisu gibi sürekli besledi.

İç enerjisi onu ancak 105 yıl ayakta tutabildi.

Uzun yıllar ona “oğlunuz hapisten kaçtı, gitti, kayboldu” dediler

O evinin şeklini ve boyasını değiştirmedi.

Dönünce evi tanımayabilir korkusuyla.

Ağlamayın burada hissedin sadece.

Ne zamanki Ak Parti milletvekili Zafer Üskül 2006 yılında “oğlun işkencede öldürülmüş” deyince Berfo ana bu kez “onun kemiklerini bana verin” diye mücadele etti.

Ölmeden önce onu bulup aynı mezarda defnedilmek istiyordu.

Aynı Bosnalı anneler gibi.

Onlar da ırkçı Sırplar tarafından öldürülen ve bedenleri parçalara bölünerek toprağa gömülen çocuklarının mücadelesini yıllardır veriyorlar.

Devlet, yüzde altmış beşi tamamlanmamış bedenleri teslim etmiyor.

Çıkan beden parçaları torbalar içinde raflarda bekletiliyor.

Bosnalı bir anne uzun yıllar boyunca açılan her toplu mezarda eli boş dönünce eşinin kemiğini bir toplu mezarın içine bırakıyor.

Doktorlar zaten bildikleri anneye müjdeli haberi veriyorlar ama anne bu haberle birlikte çıldırıyor.

Değerli film ve belgesel yönetmeni Abdullah Aytekin bu dramı beyaz perdeye taşıma hazırlıkları yapıyor.

Annelerin çığlığı dünyanın sosyal düzeninin yıkılmadan ayakta durmasını sağlayan manevi sabiteler.

Allah’ın Kuranı Kerim’de yeryüzünün fiziki yapısının dağılıp savrulmasını engellemek için dağları yarattığını ifade etmesi gibi.

Dönüşümler, evrimler ve devrimler paradoksal olarak erkeklerin göğüs göğüse mücadelesi ile değil annelerin semada yankılanan yakarışlarıyla gerçekleşir.

Ben Yeni Türkiye’nin oluşumunda da Berfo Anaların duasının rolünün diğer rollerin çoğunun üzerinde olduğuna inanırım.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan söz verdiği gibi Cemil Kırbayır’ın mezarını bulup onu annesi Berfo Kırbayır’ın yanına gömdüğü gün bu topraklar daha da bereketlenecektir.

Sosyal ve siyasal dönüşümün iki yakasında bir ilmik daha iliklenmiş olacaktır.

omeraltass@gmail.com

twitter.com/altasyalvac

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s