Mülk sadece Allahındır.
Makam da Allahın.
Resmi gayrı resmi fonlar, yüksek rezidanslar, devasa alışveriş merkezleri ve akıl almaz toplu konutların tamamı.
Kamunun.
Ortakın.
İnsanları inciten Allahı incitmiş olur.
Büyüklük Allaha aittir, kul onu sahiplenemez, Rablik taslamış olur.
İnsana düşen kibirden uzak durmaktır. Kendini tanrıyla eşlememektir.
Heva ve hevesini, benlik ve tutkularını bu nedenle ilah edinmemektir.
İnsan kim oluyor da elinde bulunanlarla böbürlenebiliyor.
İnsan kim oluyor da imkânlarıyla, elindeki çoklukla övünebiliyor.
İnsan bunu kime karşı yaparsa yaptığı kadar yenilecektir.
Devlet halkına yapınca halk onu hal edecektir.
Kurulu sistem vatandaşına yapınca vatandaş onu alaşağı edecektir.
Dizini kıran bir Başbakan ile yücelenen devlet dizini kırmayan, boynunu eğmeyen kimliklerle zelil olmaktadır.
Gecekondunun düşük tavanından boynunu eğerek giren bir fotoğraf ile var olan iktidar; parlak ve pahalı İtalyan mermerlerden inşa edilmiş plazalardan çıkmayan yeni elitlerle yok olacaktır.
Ekonomiyi tabana yaymak fikriyle, kaliteli yaşam standardı vaadiyle var olan Yeni Türkiye, hep bana diyen, etrafta mebzul miktarda seğirten, karaktersiz belediye ya da teşekkül yöneticileriyle ve bürokratlarıyla muhtemeldir ki kaybedecektir.
Geçmişte İstanbul Küçükçekmece Belediyesine gitmiştim.
Geniş merdivenlerinden yukarıya doğru çıkarken aşağıya inen bir üst amir ile karşılaştım.
Abartılı kıyafetinin, anlamsız genişlikte ve parlaklıktaki kravatının altına saklanmış kanlı canlı vücudunu sarmış kibrinden iliklerime kadar sarsıldım. Baskın Oran gibi insanlığımdan utandım.
Sasani Kisrası gibi, Roma imparatoru gibi, yerlilerin yarıtanrı kralları gibi mağrur ve mütekebbir.
O sahneyi hiçbir zaman unutmadım.
Bu manzaranın çoğaldığı zaman iktidarın tepe üstü yıkılacağından hiç kuşkum olmadı halada yok.
1720 yılında Fransaya giden Osmanlı sefiri, Fransa kralı XVI. Louis ile karşılaşır. Henüz gençtir. Bu nedenle taç giymemiştir ama kraldır.
Üzerinde ceviz büyüklüğünde elmaslar ve çok değerli taşlarla süslü elbisesi ve makam odası vardır.
Kral bunlarla övünerek Sefire gösterir, Sefir boş bulunur sorar: Bunlar kime ait?
Kral benden başka kime ait olabilir der.
Mürebbiyesi onu bilge insan olarak uyarır.
Size ait değil krallığa ait!
Ey devletliler, ey makamına tapan hizmet ehilleri; elinizde olan hemen her şeyin hiçbiri size ait değil.
Sadece devlete aittir.
Devlet kamunundur.
Devlet halkındır.
Devlet vatandaşındır.
Sizler sadece devletin başında, makamınızın başında bir süreliğine varsınız.
Allah günleri dönderirir dolandırır.
Bu günler şimdi size denk geldi.
Büyük olduğunuz ve bulunmaz yetenekte olduğunuz için elde etmediniz.
Siz sadece başka türlü sınanıyorsunuz bunu unutmayın.
Secdede boyun eğmek yüreğin tevazu ile eğilmesi ile anlam bulur.
Gerisi Vay onların halinedir.
Siz de bir gün mutlaka farkına varacaksınız bunun.
Hizmet göreviniz bitecek sonra çekip gideceksiniz.
Çekip gitmek istemeyenleri Kamu (Allah) enikonu oradan indirecek ve rezil edecektir.
Âlemlere rahmet olan peygamber bile yanına gelen bir ama olan Ümmü Mektuma sehven yüzünü çevirdiği için ilahi ikazın en büyüğü ile muhatap olmuştu.
Oysa ki olay kendisinin fark etmediği bir şekilde cereyan etmişti.
Ama Ulûhiyet evrensel dengeyi korumakta kararlıydı.
Nereden bileceksin belki de o da arınacaktı dedi.
Muhammed Aleyhisselam bu sureyi gizlemedi.
Sureye bu adı vererek sonsuza kodladı: Abese
Ey devletliler!
Buyrukların eteğine yapışarak halk ile konuştunuz.
Şimdi eteğine yapıştığınız Ayetler boğazınıza düğümlenmek üzere.
Devlet erkanı halkına yüzünü dönemez.
Devlet halkına yüzünü ekşitemez.
Kamu yöneticisi o görevi almak için bu kadar heves ettiyse kamuya ya da bir ferde kaşını çatamaz.
Devlet vatandaşı bizatihi muhatap alır.
Devlet ancak yüzünü vatandaşına döndüğünde ayakta kalır.
Bir Bakan vatandaşa yan gözle ya da yandan bakamaz.
Vatandaşın sahibi Allahtır.
Hele bir mağdur yaşamın vicdanıdır.
Muhtaç bir kişi, mağdur ve mazlum bir kişi her şeyi bir an durdurabilme kapasitesine sahip tek şeydir.
Bir Bakan yoksul ve yoksun varken oradan geçip gidemez, onu arkasında bırakamaz, aşağılayamaz.
“Elimden geleni yaptım başka ne yapayım” diyemez.
Yeterince haksız olmasa bile rencide olan bir yüreği yalnız bırakamaz.
Hele bir Kent valisi bir hastayı ayağına, makamına çağıramaz.
Bizim kültürümüzde hasta ziyaretine gidilir ve yanına diz çökülür.
Hastaya gel bana, sana yardım edeyim denilmez.
Utanç verici bir durumdur bu.
Allahtan korkmak gerekir.
omeraltass@gmail.com
twitter.com/altasyalvac