Akil İnsanlar yalnız değil!

Sosyal paylaşım sitesinde Barış için çalışan Akil İnsanlar için atılan iftiraları paylaşan ve “çocuklarım üzerine yemin ederim” demek zorunda bırakılan İç Anadolu Bölgesi Akil İnsanlar Heyeti üyesi Haber10 yazarı Prof. Erol Göka’ya içten içe dualarımla destek vermiştim.

Yıldıray Oğur’un 18 Niasan 2013 tarihli Sakil Medyaya Rağmen başlıklı yazısını sıradan bir günün erken saatinde okuduğumda Haber10 Genel Yayın Yönetmeni Hikmet Gök’ü arayarak bu makaleyi anlattım, kendisi de öyle ise manşet yapalım, ben bizzat ilgileneyim diyince kendime geldim.

Ancak Yönetmen’in sonradan karşılaştığı sürpriz aksilikler bizzat yazmayı düşündüğü haber analize engel oldu galiba.

Yıldıray Oğur, Barış sürecinin topluma birebir aktarılmasına aracı olan Akil İnsanlar’ın Karadeniz ekibinin karşılaştığı sorunları merkeze alan akıl almaz sansürleme, çarpıtma ve perdeleme yöntemlerini anlatmış.

Yıldıray Oğur’un yazısında asıl olan bu değildi benim için.

O yazıda asıl olan içindeki sessiz feryat.

“Okuyunca önce kendim için sonra da memleketim için oturup ağlayasım geldi” deyivermesi.

Samimi bir yüreğin içini, çeperlerini zorlayacak kadar doldurduktan sonra dışarı kutsal sayha akustiğiyle fışkıran daha fazlası ise içeride kalan sarsıcı sessiz feryat.

O çığlığı duydum.

O vicdanın sesiydi.

Gerçeğin sesi.

Normalin sesi. (The Normal)

Adının Erol, Yıldıray ya da bir başka olması burada hiç önemli değil.

Tam orta yerde duran bir Barış süreci var ve bu Barış sürecine katre kadar bir katkımız olsun diyenler var. Bu iki oluşuma karşı acımasız davranan kalemi satılık, aklı kiralık, duygusu aşağılık “illegal” bir şebeke var.

Yıldıray Oğurun yazısı 63 kişilik Akil İnsanlar ruhunun birlikte yazdığı bir makale aslında; izliyoruz.

Oğur’un yazısı kesretten kinaye.

O çaba 63 kişiden kinaye.

O makale 80 milyondan kinaye.

Sakil Medyaya Rağmen bütün bir toplumun iç sesi.

Ortak nefesi.

Onlar “çocuklar, gençler artık ölmesin” diyor, söz konusu şebeke, “hayır bu Batı’nın yeni jeopolitik bir projesi kabul etmiyoruz” diyor.

Onlar “anneler ağlamasın bari bundan böyle diyor, o organize yeraltı örgütü “hayır istemiyoruz çünkü Türklük ayaklar altına alınıyor Türkiye bölünüyor” diyor.

Onlar “ülkemizi maddi ve manevi maliyetler altına sokup tüketen faşizme son veriyoruz” diyorlar, o meşum fesat ağı “olsun öyle gitsin, yeter ki bunu çözen siz olmayın” diyorlar.

Onlar “iç savaş çıkacak bir ortama giderken, bölünme koşullarını ortadan kaldıracak bir devrim gerçekleştiriyoruz” diyorlar, onlar boyalı savaş platformlarında “hayır nereden bilelim sizler alttan alta ne işler çeviriyorsunuz” diye yazıyorlar.

Onlar “savaşan Kürt siyasal hareketi barış masasına alınarak makul çözümlere razı edildi” diyorlar, bu kalemler müteredditlerin aklını bozmak için “söyleyin bize onlara ne vaatlerde bulundunuz da bunu kabul ettiler” şeklinde kritikler yapıyorlar.

Charlie Chaplin sesli sinema dönemi başlayınca uzun bir süre karşı çıkmıştı. Alışkanlıkları değiştirmek zor olabiliyor. Bunların ki Charlie Chaplin muhalefeti değil. Başka bir şey. Anormal

Sözüm ona bu gözü dönmüş Kemalist çetenin itiraz gerekçeleri aslında tam olarak kendilerini anlatıyor.

O karşıtlıkların tamamı orjinal işlemeli bir kılıf içine yerleştirilen üzerinde “Made In Turkey” yazmayan maskelerden ibaret.

Bu maskelerin yanında hediye olarak kadife eldivenler var.

Onlar demir yumruklarına bu eldivenleri geçirerek kavgaya giriyorlar.

Çağdaş, popüler ve gönül alıcı kavramları ve insan aklının “buyur geç” diyeceği argümanları kullanarak ateş ediyorlar.

Yeni Türkiye’nin kendi sonları olduğunu görenler; bu nedenle barış sürecini sabote etmek istiyor, Ergenekon’u yaşatmak istiyor, totaliter Kemalizm’in iktidarını sürdürmesi için elinden geleni yapıyor.

Bunu finanse eden uluslararası bir düzen ve bu düzenin profesyonel bir gücü var.

Bu güç konvansiyonel ve modern yöntemleri en iyi biçimde kullanma kapasitesine sahip.

Hiç kuşkunuz olmasın ki, hitap ettikleri saf ve entegre kitleler hariç işi organize edenlerin tamamı değişik uluslararası güç odaklarının taşeronları.

İlerleyen zamanlarda bu gün yüzüne bir şekilde çıkacak ve kamuoyu büyük bir şaşkınlık yaşayarak “bu kadar da olmaz” diyecektir.

Karmaşık yaşam olayları bazen basit bir formülle çözülür.

Barış süreci ve Suriye olayı bu tespitin en iyi örneğidir.

Barış süreci ve Suriye olaylarını gün itibariyle her kim “jeopolitik bir perspektife” oturtup değerlendiriyorsa “normal” (The Normal) değildir.

Demokratik açılımları ve Suriye halk ayaklanmasını bu aşamada “uluslararası güç odaklarının bir komplosu” olarak değerlendirerek konuşuyor, geri kalan her şeye susuyorsa anormaldir.

Ölçü budur.

Kürt sorununun ortaya çıkarmış olduğu maddi ve manevi maliyetin ve on binlerce annenin feryadının durdurulması pahasına oluşan Barış sürecini bir oyun olarak gören bir şizofren politik akıldan ne bekleyebilirsiniz? “Şehit” annelerinden daha fazla şehitçilikçilerden!

Suriye meselesinde yüz binlerce masumun ölümü, bir o kadar suçsuzun yaralanması ve milyonlarcasının ülkesini terk edip sefalet içinde yaşadığı müstevada BAAS rejiminin Batı kampına kurban edildiğini söylemek özgür bir zihin yapısının ürünü olabilir mi?

Kaza yapan bir araç içinde ölen ve yaralananlara “şöför hatalıydı canım” diyerek yardım etmeyenlere ne dersiniz siz?

Akil insanlar Heyeti devletin ve toplumun normalleşmesinde tarihi bir anın şanslı icracıları.

Kültürümüzde “hayırlı” olduğu düşünülen bir şey için kullanılan kelime “nasip” kelimesidir.

Akil insanların tamamının hiç kuşkusu olmasın; bu hayırlı iş kendilerine “nasip” oldu.

Akil insanların seçiminin birçok tartışmaya neden olmasının pratik hiçbir değeri yok.

Akil adamlar heyeti olgusal bir gereksinimdi.

Kişiler, bu olgunun kendi averajını yok etmez.

Akil İnsanlar Heyeti’ni oluşturanlar kendilerine nasip olan imkânı çok iyi kullanıp hiç bir tereddüt yaşamalılar.

Gıpta edilecek bu hizmetlerini her yerde her zaman gururla anlatacaklar onlar.

Bu, alınlarının ortasında parlayan bir nişane kazandıracak kendilerine.

Ne mutlu sizlere!

Kendinizi yalnız hissetmeyin.

Herkesin normal yaşamını sürdürdüğü bir süreçte maddi bir özveride bulunuyorsunuz.

Herkesi hayatını yaşadığı bir ortamda duygusal bir özveride bulunuyorsunuz.

Görevinizi hakkıyla yerine getirmek için nice güçlüklerle karşılaşıp onlara göğüs geriyorsunuz.

Başarıldığında ve sonuçlandığında her şeye değecek kadar kutlu bir sonuç olacaktır bu.

Şu an siz toplum adınasınız. Toplum sizin üzerinizden kendini normalleştiriyor.

Politik düşünce, Ak Parti, devlet, siyasi liderler, muhalefet, çıkar ilişkileri bunların tamamı bu öze ulaşamayacak kadar uzakta tutulan öğeler bu dönemde.

Barış süreci siyasetler üstü bir arzu. Barış süreci toplum ruhunun aşkın bilinci. Barış süreci normalin kalıcılaştırılmasıdır.

Amerik’da ikamet eden ünlü ressam Paul Cadden gerçeğe tıpatıp uyan resimler çizer.

Çizdiklerini özellikle portrelerini gerçeğinden ayırmanız oldukça güçtür. Son derece başarılı bir sanatçıdır.

O resimleri için hak ettiği bir kavram kullanır: Intensıfy The Normal: Normalde yoğunlaşmak, normali derinleştirmek.

Kim bilir, belki, ülkemizde normal olanı derinleştirmek için yapılan bunca çabalar boşa gitmez asıl olanla bir ve aynı oluruz.

omeraltass@gmail.com

twitter.com/altasyalvac

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s