Star Gazetesinin her Pazar günü yayınlanan ve gündem ile ilgili derinlikli analizlerin yer aldığı Açık Görüş ekinini bu haftaki sayısı için yazdığım yazıda Gezi olaylarının can damarına değinmeye çalıştım.
16 Haziranda yayınlanması planlanan o yazımda Türkiyede temel çelişkinin ne olduğunu, Gezi Parkı provokatörlerinin bu temel çelişki üzerinden çatışma çıkarmak istediklerini, bunun bugüne kadarki en tehlikeli süreç olacağını, Yeni Türkiyenin türedi sınavı iyi vermesi gerektiğini ve demokratik dönüşümün bu etkili derin oyuna gelmemesini önerdim.
Gezi Parkı olaylarını ile ilgili daha önce de iki adet yazı yazdım. Gezi Parkı protestolarına katılarak, Beşiktaş, Levent, Fulya, Dikilitaş mahallerini sokak sokak gezerek olayın atardamarlarını dinledim. Herkesten çok demokratik açılımları sağlıklı yürütemeyen ve sürecin avantajlarının üzerine yatan Yeni Türkiye kadrolarını eleştirdim.
Yazılarım gerçeğe daha fazla yaklaşmak amacını taşıyordu sadece. Hiçbir yapıyla organik bağım olmadığı gibi hiç bir önyargım hala da yok.
Ancak bizlerin serinkanlılığı koruduğumuz kadar başkalarının aynı ruh hali içinde olmadığına, olayları ısrarla bir savaş mantığı içinde yürüttüklerine tanık oluyoruz.
Karşınızda, savaş sanatının kitabını yazan Sun Tzu ustaya taş çıkartan çekirgeler var.
Karşınızda, Gezi Parkında bencil (diğer sorunlara karşı duyarsız) büyük şehir üniversite kültürünün haklı (AVM itirazı ), haysiyetli (talan, yağma ve hoyratlığa tepki ) gerekli (yaşam tarzı) itirazı etrafında ihtiyaç listelerini tamamlamaya çalışan çakallar var.
Karşınızda, Yeni Türkiyenin oluşumunun geriye düşürdüğü, gericileştirdiği birey ve yapıların kin, öfke ve kıskançlıklarının; ileri demokratik dönüşümlerin çıkarlarını deşifre ettiği Eski Türkiye sermayesinin, endüstri yapısının ve medya düzeninin çaresizleri var.
Karşınızda, eski totaliter rejimin ilişkileriyle mutlu-mesut ve karlı bir düzen kurmuş ve oligarşik Kemalizmin tek tipçi ideolocyasıyla parelilik kurmuş uluslar arası, deniz aşırı ve Avrupai yapılar var.
Yine tam karşınızda Türkiyenin büyümesi ile birlikte, jeopolitik gereksinimlerini temin etme ve gerçekleştirme araçlarının tehdit altına girdiğini düşünen psikolojisi bozulmuş Avrasyacı devletlerin istihbarat örgütleri var.
İçimizde ise dış istihbarat örgütlerinin taşeronları var.
İçimizde devlete paralel bir devlet kurarak devasa çıkar ilişkilerini sürdüren ve ülkeyi faili meçhullere boğan, Doğuyu kan gölüne çeviren, Sivastan Başbağlara nice provokasyonlara imza atan, Uluderede en üst seviyede Gezi Parkında en alt düzeyde çadır yakma ve yakından ateş açma operasyonuna imza atan ayrılıkçı resmi terör ağları var.
İçimizde, Eski Türkiyenin Ergenekon üzerinden kurulan ilişkilerinin geliştirdiği düzenin sürmesi için her şeyi göze alabilen valiler, kaymakamlar, belediye başkanları ve diğer devlet personelleri var.
İçimizde, elli bin gencin ölüme neden olan Kürt sorununun barışla sonuçlanmasını bile hazmedemeyecek kadar birbirinden farklı içsel nedenlerle ne olursa olsun İslami, dini görünümlü her şeye her halükarda düşman olan pagan zihniyetler var.
Ancak Yeni Türkiye serüveninin büyük motivasyonunun bunların tamamını altına alarak yoluna devam edeceğini hissedebiliyoruz.
Çatal değnek yere batmaz.
Büyük su kaynakları tersine akıtılamazlar.
Bugüne kadar bütün komploları boşa çıktı, çünkü büyük ve sessiz Türkiye devriminin arkasında toplumu var.
Umutlanmayın, matematik olarak, teknik olarak ve dünyanın dönüş biçiminin yeni kodları ışığında başarılı olmanız mümkün görünmüyor.
Yapmanız gereken en akıllıca davranış demokratik Türkiye koşullarında azalan çıkar ve kar oranlarınızın bu kez tamamen yok olmasına sebep olmadan uyum içine olmak değil midir?
Neden illa tasfiye ederek tasfiye edilmenize meşruiyet ortamı yaratıyorsunuz?
Yeni Türkiye süreci ile gerçekte bilmediğimiz ne kaybettiniz ki böylesine ölüm-kalım savaşına girdiniz?
Ya bu kez başarılı oluruz ya da yok oluruz psikolojisini kimse size dayatmıyorken histerinizi kendiniz tedavi etmeniz gerekmez mi?
Son karar sizin elbette.
An itibariyle Gezi Parkı olaylarının 18. gününde de savaşmaya devam ediyorsunuz. Bu yazıyı bugünkü Hürriyet Gazetesinin basılı olanını ve internet sitesini okuduktan sonra kaleme aldım.
Türkiyede bu savaşın medya sözcülüğünü, öncülüğünü, teşvik ediciliğini, kışkırtıcılığını, haydi çocuklar biraz daha direnin, az kaldıcılığını, uluslararası her hareketliliği en yeni bir devrimin lojistiği olarak servis etmeyi üstlenen Hürriyet Gazetesi ve iştiraklerini kendi payıma küçük dilimi yutarcasına izliyorum.
Gezi Parkı olayları bahanesiyle bütün terminolojinizi savaş terminolojisi ile eşitlemiş durumdasınız.
Kullandığınız kelime ve kavramları, anlatı biçimlerinizi, ses tonlarınızı ve yüzünüzdeki mimikleri bir kez daha gözden geçirin ne demek istediğimi anlarsınız.
Anlaşmanın, barışmanın, uzlaşmanın, geri durmanın ve meydanı boşaltmanın stresini nasıl da belli ediyorsunuz!
Siz ultra elitler kendinizi bu kadar ele vermez, hep arkada dururdunuz.
Neden şimdi en öndesiniz, anlamak güç!
Her şeyden önce daima sözcüsü olduğunuz üç bin yıllık devlet geleneğine karşı suç işliyorsunuz.
Sahi iyi misiniz?
Ortamdaki terör görüntülerinin arkasına saklanarak olan biten her şeyi meşru göstererek ve hiçbir tedhişi eleştirmeden Gezi Parkı içindeki her şeyi nerdeyse atıkları bile kutsallaştırarak saçmaladığınızı görmeyecek kadar gözleriniz kör olmuş.
Farkında mısınız?
Sicili sizin gibi kirli olan bir medya gücünün omuzlamaya çalıştığı bir çatışmanın başarı şansı yok bu ülkede.
Unutmayın bunu.
Siz bu Gezi Parkı olayları sürecinde Anadolunun ve büyük farklı yapıların tersten kenetlenerek hiç gerekmediği ve eleştirdiğim halde ideolojik bir hatta saf tutuğunu hala görmediniz mi?
Sizin ve ülkenin geleceği için Gezi Parkı maskesini yüzünüzden çıkarın.
İleri demokratik dönüşüm sürecini baltalamayın.
Bugüne kadar Solcular, Sağcılar, Kürtçüler, Aleviciler, Ermeniciler ve hatta İslamcıların harcadığı parlak genç zihinleri hep yaptığınız gibi bir kez daha harcamayın ve ateşe atmayın.
Geleceklerinin perçeminden habis ellerinizi çekin.
#hürriyetsavascığırtkanlığınasonvermeliartık
omeraltass@gmail.com
twitter.com/altasyalvac