Demokratikleşme ve meşruiyet krizleri

Demokratikleşme Paketi’nde açıklanan maddelere kamuoyu ve devlet farklı baktı. Demokratikleşme Paketi’ni sunarken Başbakan’ın günler öncesinden yaşadığı yer yerinden oynayacak psikolojisi ile toplumun paketin içeriğini “olağan karşılaması” arasındaki fark; kamuoyunun ‘bu değişimler zaten yaşanıyor’ diye düşünmesi ve iktidarın değişimin kanunlaşmasını devrim olarak nitelemesinden kaynaklanıyor.

Bu nedenle 1 Ekim 2013 tarihi, gelecek nesillere bir dönemin “resmen” kapandığını yeni bir dönemin başladığını anlatan bir tarih olacak.

Demokratikleşme Paketi’ne her şeyden çok ideolojilerin meşruiyetini sonlandırması açısından tarihi bir önem atfedilebilir.

Demokratikleşme süreci; Kürtçülüğü, Türkçülüğü, İslamcılığı, Gayri Müslimciliği, Ermeniciliği ve Solculuğu resmen bitirdi.

Aleviciliğin meşruiyet iddiası bir süre daha devam edecek, Laik yaşam tarzı ideolojisi ise ideolojik olarak en güçlü zamanlarını yaşıyor.

KürtçülükTürkçülük “resmen” var olduğu için sürüyordu. Bunun en belirgin sembolü olan Andımızın kaldırılması PKK ve BDP’nin meşruiyet temelini yıktı.

Türkçülük, yapısal olarak daima bir devlet ideolojisi oldu. Ancak Devlet, bu kez başka bir karar aldı. Bu ülkede farklı ana dillerin olduğunu ve devletin bir asır boyunca bu insanların haysiyetlerini zedelediğini resmen kabul etti. Bu durum da MHP’nin meşruiyetini elinden alıyor. MHP’nin orta yerde mücadele ettiği bir Sol olmadığından bir süredir tarihi ile de bağları kopmuştu.

İslamcılık, en genel anlamda İslam düşmanı bir T.C devleti karşısında kendini konumlamıştı. Şimdi İslamlık düşmanı olmayan bir iktidarın hatta devletin varlığıyla İslamcılık derin bir meşruiyet bunalımını yaşıyor. Başörtü sorununun kanunlar çerçevesinde nerdeyse çözülüyor olması İslamcılığın son 30 yılını motive eden ana parametreyi de elinden aldı. Zannedilenin aksine yeni devlet en çok İslamcılığı öldürdü. Anadolu’nun dört bir tarafında yerel ve ulusal bazda faaliyet yürüten binlerce soğuk savaş ve T.C. dönemi koşullarına göre organize olmuş İslamcı hareketler çoğunlukla erteledikleri derin tartışmaların ağırlığı altında yok olduklarını fark etmiyorlar.

Başından itibaren İslamcılık değil Müslümanlık üzerinden yapılanmalarını sürdüren oluşumlar bu süreçte de ne yapmaları gerektiğini anlamış görünüyor.

Bu nedenle birçok İslamcı hareketin faaliyetini durdurması ya da dönüşmesi gerekiyor, aksi halde onlar için de çürüme kaçınılmaz olacaktır.

Aynı şekilde SPHas Parti ve BBP’nin de meşruiyetleri tartışılır bir noktaya ulaştı. Bu partiler bunu fark ederek yeni doktrinler öne çıkaramazlarsa oy kaybederek kapanabilirler.

Demokratikleşme süreci Ermenicilik, Rumculuk ve Süryaniciliği de yerli unsurları ve diasporasıyla meşruiyet krizine itiyor. Gayrı Müslimlerin Cumhuriyet tarihi boyunca tabi tutuldukları inkâr, hak gaspı ve ayrımcılık politikaları ortadan kaldırılıyor. Yeni Türkiye süreci hatta Osmanlı döneminde bile olmayan bir süreç başlatarak Gayrı Müslimlik olgusunu tebaalıktan normal vatandaş statüsüne taşıyor. Mor Gabriel Manastırı’nın Süryanilere iadesi vb. süreçlerle bu anlamda ideolojik kavga verenlerin kavga nedenleri ortadan kaldırılıyor. Ayrıca Nefret Suçları kanunu ile de en çok Gayrı Müslim azınlık grupları koruma altına alınacaktır. Demokratikleşme Paketi’nden sonra Türk Musevi Cemaati Başkanı İshak İbrahimzadeh’in yaptığı gibi Yahudi kanaat önderlerinin olumlu yönde açıklamaları buna iyi bir örnektir.

Solculuk ideolojisi, Gezi Parkı olaylarında yakaladığı tarihi fırsatı da hoyratça harcayarak ideolojik defterini kapattığının farkında bile değil. 12 Eylül sisteminin yargılanması, darbeciliğin mahkûm edilmesi, sistemin eşitlik temelinde kendini yenilemesi, halk iradesinin iktidara yürümesi ve demokratik teamüllerin devlet eliyle uygulanması Sol dünyayı derinden sarstı. Sol bu gelişmeleri Solculuktan başka hiç kimsenin yapabileceğini düşünmeyerek büyük bir bunalım yaşıyor. Sol “halkçılık” üzerine kurduğu bütün parametrelerin sahte bir zemin üzerine oturduğunu gözleriyle gördü. Kesif bir kıskançlıkla bugün demokratikleşmeye çalışan ülkenin önündeki en büyük engele dönüştüler. Medyada, sanatta, aydınlar arasında yeni Türkiye oluşumuna en sert tepki verenlerin tamamının bir şekilde Solcu olduğu dikkatlerden kaçmıyor. Meşruiyet ve güven bugün en çok Türkiye Solu’nun uzak olduğu iki argüman olarak karşımıza çıkıyor.

Bu nedenle irili ufaklı, bir zamanların anlı-şanlı Türkiye Solculuğu, bugün terör tanımlı anlamsız ve gereksiz eylemlerin mimarı olarak boy gösteriyor, kapılarına kilit vurmaları gerektiğini bile düşünemiyorlar.

Kendi içinde kadük kalarak, sürece uygun yeni politika üretemeyerek bitmiş bir Solculuk temeli üzerinde yürüyen ÖDP gibi partiler de ya tabela indirmeli ya da çok sevdikleri özeleştiri vermenin çok ötesinde yapısal değişikliğe gitmeliler.

CHP’nin üç bileşen üzerine kurulu yapısı da bu süreçte sadece tek ayak üzerinde kalmış durumda. Alevilik, Solculuk ve Kemalizm’i harmanlayarak hala yola devam etmek isteyen CHP Kemalizm’in bittiğini, Solculuğun inandırıcılığı kalmayıp gericileştiğini fark etmiyor. CHP’ye Alevilik kalıyor. Alevilerin CHP gibi faşist TC partisine yönelmelerinin istemeden gerçekleştiğini herkes biliyor. Alevilik temelinde Demokratik Açılım’ın tıkandığı ve Demokratikleşme Paketi’nin fare doğurduğu gerçeği Alevilik temelinde ideolojik kavga veren Alevicilerin meşruiyetinin sürmesine neden oluyor. CHP bu içeriğe sahip bir Alevilik üzerinde en fazla nereye kadar yol alabilir? Gezi Parkı olayları sürecinde manipüle edilerek gündemde ısrarla tutulan Laik yaşam tarzı propagandası ve böyle bir kaygıya inanan kitleler de CHP’yi partileri olarak kabul etmediler. Bu da gösteriyor ki CHP hitap ettiğini düşündüğü kitlenin yeni tip muhalefet tarzının da partisi olmaktan çok uzak.

CHP’nin kendini yeniden var etmesi ya da dönüşmesi mümkün görünmüyor. CHP’nin Yeni Türkiye sürecine geçişi aslında demokratik bir zorunluluk, toplumun ve devletin selameti adına bu başarılmalı.

Bu yönüyle Demokratikleşme Paketi’nin ilanı ve tabi ki öncesinde yaşanan gelişmeler can çekişen ideolojileri (bir şey değil bir şeycileri) öldürdü. Bu ülkemiz için iyi bir sonuç. Kürtçülük, Türkçülük, Ermenicilik, Rumculuk, Süryanicilik, Gayrimüslimcilik, Solculuk, Çağdaşçılık, Batıcılık, İslamcılık ve “biraz” Alevicilik aynı tarz devam ederlerse bundan böyle meşruiyet sorunu ile boğuşmaktan başka bir şey yapamayacaklar.

İdeolojiler öldü, geriye “sade inançlar” kaldı. Böylece ideolojik temelli politika yapan partiler ve toplumsal hareketler varlıksal bir boşluğa düştü.

Şimdi ülke olarak bu boşluk semptomunu tedavi etmenin yollarına bakmalıyız. Demokratikleşme sürecinde yoğun meşruiyet krizi yaşayacak olan BDP, MHP, CHP, SP, ÖDP gibi partilere devlet ve millet olarak destek olmalı onları dönüşüm için cesaretlendirmeliyiz.

Kürtler, Türkler, Ermeniler, Gayrı Müslimler, Süryaniler, Rumlar, Ülkücüler, Sol, Kemalistler, “Beyaz topluluklar”, Batıcılar, İslamlıklar, Aleviler hepsi ideolojik sapkınlıktan uzak olarak aynı meydana gelip millet asabiyesiyle bir karnaval atmosferi içinde “kendi bayraklarını” dalgalandırdıklarında bu ülke, büyük Ortadoğu-Balkanlar-Asya (ORBASYA) coğrafyasının ihtiyacı olan Müslüman Demokrasi inşasının da öncülüğünü üstlenmiş olur. Bu fırsatı değerlendirmek Türkiye’de yaşayan her sınıfın lehine olacaktır.

omeraltass@gmail.com

twitter.com/omraltas

http://www.facebook.com/Ömer Altaş

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s