Ey İslamcılar eski bitti!

Bugünkü İslamcı iktidarın yapı taşlarını anlamak isteyenlerin en fazla dikkat etmeleri gereken “lokal” bir olaya yazının ana fikri nedeniyle kısaca projektör tutalım.

1980-2000 yılları arasında bir “İslamcılık” akımı varlık gösterdi.

Oryantalist, Fransız tipi literatür dilimize yerleşmeden önce bu akım “İslami Hareket” olarak tanımlanırdı. Söz konusu dönemde İslam referanslı eylem ve söylemlerin bütünü zaten kendileri tarafından da “İslami hareketler” olarak adlandırılırdı.

O dönemin İslami Hareket sosyolojisi içinde yer alan, kendi tabirleriyle “şuurlu bir dava adamını ya da kadınını” tanımlamaya çalışalım: İdeolojik kimliğini tamamlamış, kesin inançlı, İslamiyet az önce nazil olmaya başlamış gibi kararlı ve heyecanlı, okuyan, itiraz eden, Kuran ezberleyen, tefsir dersleri yapan, her fırsatta ve her yerde insanları davaya “davet eden”, ahlakını ve kültürünü artırmak için gecesini gündüzüne katan “yeni” bir insan tipi.

Bu serüvenin bir lideri yoktu. Ama ülkenin dört bir tarafında “nasıl olduğu bilinmez” bir şekilde herkes sırası farklı listelerde aynı kitapları okudu, o kitapların üzerine neredeyse aynı kelimelerle notlar düştüler. Bu “Dava adamları” eldeki temel kitap listesini tamamlandıktan sonra “dışarıya” açılırdı.

O dönemlerde bir kişi, “çay ocaklarında”,“kitapevlerinde” ya da bir parkın sote yerinde bir “ağabeyi” bir kez dinler sonra kalkar giderdi. Kalkıp giden “müellefe-i kulup” (kalbi davaya yeni ısınan) genç o görüşmede her ne dinlediyse “180 derece” değişir artık farklı bir insan olurdu.

O birey; artık bütün vaktini her türlü kitabı okuyarak geçirecek, ayet ezberleyecek, ders halkalarına katılacak, sayısız sohbetlerde görüş belirtecek, namazını itina ile kılıcak, “cahili değerlerin” tamamını hayatından çıkaracak, elinde ne varsa terk ederek kurtarılmış küçük alanlarda “Müslümanlar’a” katılacak, “tağuti” T.C. düzenine karşı “cihat” sürecinin illegal bir parçası olacak ve önüne çıkan her engeli kimseden destek beklemeden kendi başına aşacak, hayatındaki her şeyi bir taraf atarak sadece davası için yaşayacaktı.

Türkiye’nin dört bir tarafında ve üniversitelerde, eylemlilikleriyle, cesaretleriyle, karalılıklarıyla ve özellikle özgüvenleriyle bulundukları alanların entelektüel müstevasının da öncüleri olan bu bireyler şu an 35-70 yaş arasında bir yelpazeye sahipler.

2007’den itibaren “İslamcı” iktidarın kamuoyu ile paylaştığı perspektif sunan, özgürlükçü ve derinlikli literatürün kaynağı işte bu insanlar. 2000’lerin demokrasi açılımını süsleyen belağatın fikri alt yapısını bu akıma mensup insanlar hazırladı.

Bütün bunlar şunları sormak için yazıldı.

1995’den sonraki yıllarda neden bu topluluk “genel anlamda” yapısal ve psikolojik bir çöküş sürecine girdi?

Bu heterojen sınıfı ideolojide, etik değerlerde ve eylemsellikte yeterince doyuran referans kaynakları neydi?

Özgürleştiren, geliştiren ve yaratıcı fikirlerle çevresine yön verebilen bu topluluklar şimdi neden birçok açıdan geri kaldılar?

Bu cemaatlerde yoluna devam edenlerin neden kendileri ve gençleri “eski formasyondan” çok uzaklar? Ya da 2000 sonrasından itibaren İslami yapıların eğitim programlarından geçerek üniversitelere yerleşen gençler neden bu kadar “boşlar”?

Perspektifini kaybetmiş, zihninde çatışma bilinci olmayan, olaylara düz bakan, söyleyecek sözü bulunmayan, ritüel ve şekil esaslı İslami gençliğin oluşum sebepleri nedir?

Büyük coğrafyada hem sosyal hem siyasal alanda nice sarsıcı olay olurken, İslamcılık ve ülke tarihinin en kritik süreçlerden birini yaşarken neden “tepkisiz” kalırlar?

Orta yerde bir “organik çelişki” yok, olsa kendiliğinden dinamizmini bulur, harekete geçer mi demeli?

Yoksa sözü edilen “organik saiklerin” önünü kapatan, durduran ya da manipüle eden eski İslamcıların kendisi mi diye düşünmeli?

İzlediğimiz kadarıyla bir zamanların anlı-şanlı İslami Hareket mensupları yeni sürece uyum sağlamakta yeterince zorlanıyorlar.

90 sonrası yıllarda Doğu’da akıl almaz gayrı insani olayların bahanesi yapılan Hizbullah maskesi altındaki olaylarla bilinci çiğnenen, 28 Şubat süreci ile de zayıflamış bu bilince tepeden balyoz darbesi alan İslami yapılar tarih ölçülerine göre “anında” gelen İslamcı iktidar ve devlet, Müslümanların yönlendirdiği demokratikleşme dönüşümü ile kendilerine gelemez durumdalar.

Bireysel gelişimini sürdürenler olmasına rağmen nerdeyse bütün eski İslami çevreler geçiş sürecinin tüm zorluklarını yaşıyor ve içinden çıkamadıklarını her geçen gün daha fazla gösteriyorlar.

Hayat her gün yeniden altüst olurken ne konvansiyonel şartlarda kurulmuş yapılarını sorguluyorlar ne de dünün bambaşka koşullarının terminoloji, kelime ve kavramları ile bugünün gerçeklerini izah etmekten geri duruyorlar?

Ne öncekinden vazgeçebiliyorlar ne de yeni ile ilgili gerçekçi bir tanım yapabiliyorlar? Arafta, boşlukta, o geniş alanda futbol tabiriyle sadece “top çeviriyorlar.”

“Bitti!”

“Bitti” diyemiyorlar.

“Yapısal, fikirsel, ideolojik ve bireysel olarak büyük bir “fiyakamızın” olduğu eski dönemler bitti. Kendimizin değil fikirlerimizin iktidar olduğu yepyeni bir dönem başladı.”

Bu itiraf gerçekleşmediği sürece o yapılar ve bireyler esnaflık gibi bir “sınıfa” dönüşecek, o büyük yaratıcı yapı kendi içinde “fosilleşecek”, tüm yeni ve yararlı gelişmelerin önünde bu kez esaslı bir engel olacaklar.

Öyle görünüyor ki yeni bir varlığın ilk adımını atmak eskinin bitişini kabul etmekten geçiyor.

omeraltass@gmail.com

twitter.com/omraltas

http://www.facebook.com/Ömer Altaş

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s