II. İstiklal Mücadelesi

Farklı bir Ezop masalı, II. İstiklal Mücadelesi

Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde kalbur zaman içinde develer tellal iken pireler berber iken ben annemin beşiğini tıngır mıngır sallarken Mavi Küre içinde tektonik bir değişim olmuş.

Avrasya bölgesi imparatorlukların tek beşiği olma özelliğini kaybetmiş.

Dalgalar prensi Britanya batmış.

Göz alıcı ve ürkütücü bir şimşek çakmış, o sırada çıkan bir rüzgar batan Britanya’nın elindeki bayrağı ve değerli taşlarla süslü gizem dolu sandığı Amerika kıtasına atmış. Sandığın içinde dünyanın en zeki ve kurnaz siyaset kuramlarının yazılı olduğu papirüsler varmış.

Bu papirüsler Makyavel’in torunları olan Amerikalıların kaderini değiştirmiş.

Papirüslerin altında bir anahtar bulmuşlar. Bu anahtarın dünyanın ortasında bir yerde Kâbe denilen dört köşe ve tek katlı bir evin kapısına aitmiş.

Mavi küreye tamamen egemen olmanın tek şartı bu anahtarı o kapının kilidine takmakmış.Britanya bu anahtarın sarılı olduğu papirüse şunu yazmışlar: “Ey meçhul yolcu, biz bu anahtarı yerine koyamadığımız için battık”

Yerlileri soykırımlarla yok eden Amerikalıların bu olaydan önce vicdanları bir türlü rahat etmiyormuş.

Papirüslerden, bu bunalımlı ruh halini ve vicdan azabını bastırmanın tek yolunun aynısını sürekli yapmak olduğunu öğrenmişler. İnsanları yok ederek bitiremeyeceklerini bu nedenle insanların ruhlarını teslim almaları gerektiğine ikna olmuşlar.

O zamandan bu zamana Amerikalılar dünyaya egemen olmak için devletlerin ve kıtaların jeopolitik ihtiyaçlarına uygun jeostratejiler geliştirmişler.

Önlerine çıkan bütün rakiplerini İspanyadan Sovyetler Birliğine kadar tek tek yenmişler.

Öylesine etkili, sır dolu yöntemleri varmış ki kimse karşılarında direnemiyormuş. Bazılarını savaşla yenmişler, bazılarını askeri darbelerle, bazılarını satın alarak, bazılarını tehditle, bazılarını şantajla, bazılarını liberalizmle, bazılarını demokrasi ile yenmişler.

En önemli özellikleri uzun vadeli plan yapmakmış. Uluslararası bütün jeopolitik kararları alternatif versiyonlarıyla birlikte en az otuz yıl öncesinden planlarlarmış.

Amerika Birleşik Devletleri en çok dünyanın orta coğrafyasında zorlanmış.

Meğer küçümsedikleri ve alay ettikleri Britanya imparatorluğu bu konuda haklıymış.

Dünyanın orta yerinde lanetli bir şeyler olabilirmiş, hatta öyle söylentiler varmış ki kendi kalplerine de korku girmiş: O anahtarı her kim Kâbe kapısına sokarsa kendi yok olacakmış!

Bu nedenle Amerikalılar coğrafyaları istila ederek hakimiyet kurma yöntemini bir tarafa bırakmışlar.

Fiili savaşı esas alan Büyük Orta dünya Projesi’nin mimarı Bush çizgisinden vazgeçmişler.

Yerine orta dünyanın egemen dinine olumlu bakan hatta önünü açan ve ülkelerin sözüm ona ulusal çıkarlarını gözeten projelere öncelik vermişler.

Herkesin saf saf buna inandığını görünce çok mutlu olmuşlar.

İmparator Pentagon üst düzey kendi devlet adamlarını çağırmış. Teorik çalışmalar yapan uluslararası üne sahip Amerika aydınlarına da haber salmış.

İçlerinden en olgun teorisyene sormuş; “Otuz yıldır üzerinde çalışma yaptığımız yeni Ortadoğu projesinin bir özetini yapar mısın Barnet, önce Türkiye’den başla Thomes

Thomes P.M. Barnett “Tabi efendim” demiş.

Barnett: “Efendim Müslüman bir devlet Müslüman devlet olarak kalmalı, küreselleşen dünyaya katılımı sağlanmalı ve bu koşullarda Amerikan çıkarlarına nasıl katılacağına dikkat edilmeli. Türkiye’ye alan bırakılmalı, kendini lider hissetmeli. Bunun için kısaca şunlar gerçekleştirilmeli

a- Kuran’ı yeniden yorumlamalı, peygamber Muhammed’in mesajının modern çağ için güncellenmesine cesurca öncülük etmeli

b- Tahranın nükleer programı ile ilgili olarak diplomatik temas kurmalı, onun Ortadoğu’daki etkili nüfuzunu zarifçe dengelemeli,

c- Suriye’yi sisteme entegre edebilmek için mümkün olan her şeyi yapmalı

d- Irak’a yatırım akışı sağlamalı, Irak’ın istikrarını korumalı

e- ABD’nin Rusya ile ilişkilerine aracı olmalı, Balkanlardan ABD’nin yarım bıraktığı operasyonları sessizce perçinlemeli

f- Güney Lübnan’a ve Afganistan’a asker göndermeli, Taliban’a erişimi üstlenmeli.

g- Kafkasya ve Orta Asya ekonomilerini kendi üzerinden Batıya bağlamalı

h- Komşularla tarihi ihtilafını gidermeli

Tabi ki bir şartımız var: Emperyal niyetler taşımayacak, kazanamayacağı sıfır toplamlı bir oyuna başvurmayacak ve bize karşı hüsnü niyetini ispat edecek efendim” demiş.

(Metnin birebir orijinal hali Yılmaz Tezkan ve M. Murat Taşar’ın yazdığı, Ülke Siyaset yayınlarından çıkan “Dünden Bugüne Jeopolitik Dünya ve Türkiye” adlı eserin 454. sahifesinde yer alıyor)

Graham E. Fuller, Samuel P.Huntington, Zbigniew Kazimierz Brzezinski, Yoshihiro Francis Fukuyama, Alekxis Heraclides, Ian O. Lesser vs. gibi diğer popüler teorisyenler sözcüleri Barnet’i başlarıyla onaylamışlar.

İmparator Pentagon bu sözlerden çok memnun olmuş.

Demiş ki “Barnett bunu Türkiye’ye gidip biz yapacak değiliz tabiî ki.”

Fuller, her zaman ki gibi boşboğazlık yapmış “efendim orta dünyada büyük bir anti-Amerikan irade var bunu kaşıyacak herhangi bir görüntü içine girmemeliyiz. Türkiye’nin ulusal çıkarlarını koruduğumuz algısı çok önemli, kilit nokta burası” demiş.

“Ee?”

“Bizim orada iltisaklı olduğumuz dini oluşumlar var, 12 Eylül darbemiz sonrasında devlet bazı dini grupları ve siyasal oluşumları iç ve dış güvenlik nedenleriyle büyütmüştü zaten. Bunu birlikte yaptığımız herkesin malumu.

Sanki her şeyi o Cemaat yapıyormuş gibi yapacağız, onların içinde Washington’da profesyonelce yetiştirdiğimiz gayr-ı nizami harp taktiği ve psikolojisi konusunda eğitimli adamlarımızı yerleştirmiştik zaten.

Bu grupları; askeriyeye, emniyete, eğitim ve devlet idaresinin diğer bütün birimlerine kendilerine bile hissettirmeden yerleştirmeyi başardık. O cemaatin tabanı cihat ettiklerini sanıyorlar efendim.

Jhon F. Kennedy’nin Barış Gönüllüleri projesini olduğu gibi onlara da önerdik. 1961’den itibaren Barış Gönüllüleri (Peace Corps) projemiz kapsamında 300.000 Amerikalı 136 farklı ülkede demokrasi misyonerleri olarak hizmet ettiler. Barış Gönüllüleri ile Büyük Amerika ideali ufkuyla özellikle Afrika ve Asya’nın sömürgecilik sonrası yeni kurulan ülkelerindeki ant-i Amerikancı stereotiplerin varlığını izole etmek istedik.

Şimdi de bu cemaat ile aynı yöntemi bizim gibi 136 ülkede uygulayarak İslam dünyasındaki anti Amerikan İslamlığını savunan stereotiplere karşı bir tampon olarak işlev gördürüyoruz. Ama onlar bunu Laik Kemalist devlete “büyük Türkiye ideali gerçekleştiriyoruz” diyerek sunuyorlar, fundemantalist İslam dünyasına “Liva-ı Muhammedi evrene dikmek istiyoruz” diyerek sunuyorlar.

Onların üst yapıları her yerde önlerini bizim açtığımızı çok iyi biliyorlar.

Siz de pekiyi biliyorsunuz ki Pentagon’un ve İsrail’in temel çıkarlarını garanti atına alacak bütün ihtimalleri kontrol altında tutuyoruz.

Biz içeride onlarız onlar dışarıda bizler.

Siz talimatı verdiğiniz andan itibaren Türkiye’de devleti Yeni Devlet, Türkiye’yi Yeni Türkiye yapacak gücümüz var.

Türkiye toplumunun her şeyi kendi dinamikleriyle yaptığına inandıracak yöntemler hazır efendim.”

“Bize bağlı olmayan yeni bir Türkiye oluşma ihtimali yok değil mi?”

“Yok efendim.”

“Ya çıkarsa?”

“Bütün ideolojik ve dini hareketler kontrol altında efendim. Küçük bir sorun var, bunun için zamanla kendi networkunu da oluşturmuş haddini aşan unsurları da barındıran yeterince kirlenen Gladio’yu Türkiye’deki ismiyle Ergenekon’u tasfiye etmemiz gerekir.”

Gel zaman git zaman bir kahin gibi Barnett’in öngörülerinin hepsi çıkmış.

Türkiye’de Kemalizm hızla tasfiye edilmeye başlamış. Amerika bugüne kadar iş yaptığı Gladyo’yu gözünün yaşına bakmadan tasfiye etmiş. Gladyo tasfiye olmuş, Ergenekon tasfiye olmuş, en önemlisi Teşkilat-ı Mahsusa (Osmanlı) ruhu da tasfiye edilmiş ama yapının ergonomik kompakt sistemi ve insan gücü korunmuş yerine Cemaat yerleştirilmiş.

Masal bu ya önceleri Pentagon uçlardaki bir partinin büyük bir oy ile iktidara gelmesini umursamamış. Çünkü hükümet dediğin bir elbiseymiş, beden kendilerinin olduktan sonra hangi renk elbise giydiğinin ne önemi varmış!

Devletin bütün organları; asker, yasama, yürütme, yargı ellerindeymiş, hükümete kendini muktedir devlet zannettirilecekmiş. Yukarıda kendini devletlu sanan ve detay hiç bir şeyden haberi olmayan paralel bir hükümet olsa ne olur olmasa ne olur?

Ama gel zaman git zaman bir şeyler ısrarla ters gitmeye başlamış.

İmparator Pentagon :“Neler oluyor?” demiş.

Demişler ki “her şey yolunda efendim ama Kasımpaşalı bir liderin hezeyanları var onu da hallederiz, sorun yok.”

Amerika’ya iltisaklı yeni Türkiye kadroları kendilerinden çok eminmiş, çünkü hükümetten Erdoğan’ı aldıklarında geriye başka bir anti irade kalmıyormuş.

Ama bir gün kahrolası telefon acı acı ve uğursuzca çalmış. İngilizce konuşan bir yetkili:

“Davos’taki rezalet nedir? Kim bunu hesabını verecek, hani her şey kontrol altındaydı?”diyerek ve küfrederek telefonu kapatmış.

Her şey o zaman değişmiş.

Kimse beklemiyormuş ama Amerika’nın yeni Türkiye’si “pörsüyormuş.”

“Hükümet bize rağmen hiçbir şey yapamayacağını bilmeli, bugüne kadar birlikte yaptığımız Kürt açılımından Alevi çalıştaylarına kadar bütün kazanımları hiçe sayın acımadan sabote edin!” demişler.

“Bugüne kadar yapılan her şeyin aslında suç olduğunu gösterin onlara, çabuk, çok sert olun!”

O günden sonra birden bire iki Türkiye çıkmış ortaya. Biri demokratikleşmeye devam ediyormuş, diğeri yeni Türkiye’yi var eden her şeyi geri sarıyormuş. Bunu bazı yazarlar Amerika’nın yeni Türkiye’si ile organik ve milli yeni Türkiye şeklinde kavramsallaştırmışlar.

Önce Oslo görüşmelerindeki devlet sırrı deşifre olmuş, seçilmiş milletvekili ve belediye başkanlarının ellerine kelepçe takmışlar, MİT müsteşarını içeri atmak istemişler sonra daha yüzlerce olayda tersine gelişmeler yaşanmış.

Detaylar atıldığında ortaya “Vietnam kabağı” gibi bir gerçek kalıyormuş: Amerika Cemaat eliyle tekrar her şeyi bozmaya ve hatta o nedenle hükümeti suçlamaya başlamış.

“Ne yeni Türkiye’si, yeni-meni Türkiye yok, komik olmayın” demeye başlamışlar.

Türkiye’deki muhafazakâr dini sosyal yapı artık çıldırmış gibi davranmaya, hop oturup hop kalkmaya, anlamsız tutumlar sergilemeye başlamış.

Taraftarlarını sadece İslami terminoloji ile besledikleri için en kirli politik olayları da dini alana çekerek izah etmeye başlamışlar.

Masal bu ya, o güne kadar Türkiye’de varlığı görülmeyen derin Osmanlı devleti, Teşkilat-ı Mahsusa ruhu olanları sadece seyrediyormuş.

7 Şubat darbesini “olabilirlik” içinde görmüş.

Ama 17 Aralık tutuklamalarını ve 25 Aralık kalkışmalarını yeni devlete ihanet, çetecilik, komitacılık ve illegal örgüt saldırısı olarak kodlamış.

“Yargı darbesi gerçekleştiriliyor, bu kez farklı, şaka da değil” diye düşünmüş.

Ülkenin en tepesinde iç savaş görüntüleri oluşmuş.

O güne kadar yorumlayarak ayakta tutuğu iyi niyetlerini bir tarafa bırakmış bu kez.

Yeni devlet ilk büyük sınavını vermeye zorlandığını anlamış.

Gizlice devletin her kademesini yerleşerek Ülke’yi istila eden yabancı güçlere karşı topyekun bir temizlik harekâtının artık gerekli olduğuna karar vermiş.

Gel zaman git zaman Yeni devlet devlet kararıyla, vatana ihanet, casusluk, yabancı güçlere yataklık, örgüt kurma, toplumun dini duygularıyla oynama, halktan toplanan paraların nerelere gittiğini ispat edememe ve devleti yargı darbesiyle ele geçirme gerekçeleriyle dini muhafazakâr oluşumu tamamen tasfiye etmiş.

Ülkenin üç yüzyıllık yenilgi tarihinde Kutul-Amara ve İstiklal savaşından sonra bir ilk oluyormuş. Türkiye artık daha bağımsız bir ülke olmuş.

Yeni devlet küresel güç ile gerçekleştirdiği ilişkilerinde artık onursuzluk hissi yaşamıyormuş.

Türkiye, yeni devletin bu “yeni bir istiklal mücadelesidir” dediği operasyondan sonra inanılmaz bir ivmeyle demokratikleşme, normalleşme ve barış projelerini devreye sokarak hepsini bir bir uygulamış , ilk sivil anayasasını yapmış ve hızla büyümeye başlamış.

Onlar ermiş muradına.

Cemaat lideri Amerika’da kalarak son yıllarını tamamlamış ve hakkın rahmetine kavuşmuş.

Cemaat üyeleri idealler, kesin inançlar ve kullanılmak üçgenine yerleşen “Ülkücü sendromu” rahtsızlığını tedavi etmeye çalışmışlar. Onların sendromu ülkücülerin sendromundan daha büyükmüş: “Küresel Hizmetçilik sendromu”

Amerika da elinde kalan anahtarı papirüslerin altında aldığı yere tekrar bırakarak kerevetine çıkmış.

Her sabah Washington sahilinde ellerini açıp tanrının yeni gizemli bir sandık göndermesi için dua etmişler.

Bu masal da burada bitmiş.

omeraltass@gmail.com

twitter.com/omraltas

http://www.facebook.com/Ömer Altaş

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s