Acıyanlar acınacak duruma gelirler!

Yasemin kokusu

Suikast Çemberi filmi, 1995 yılında vizyona girdiğinde izleyenlerini “duygusallığın” ve “iyi niyetin” nasıl “ölümcül” olabildiği temasıyla sarstı.

İzleyiciler, filmde bir kadın kokusu olan “Yasemin Kokusu” ile tanışarak ihtimal dışı kabul edilen bir ipucunun her şeyin yönünü nasıl “değiştirebildiğini” gördüler.

Filmde, alanında bir numara ve işinde profesyonel olan Sylvester Stallone’nin gözle görülmeyen küçük ihmali, az biraz romantizm eğilimi ve rakibine ‘bu kadar yeter’ şeklinde kendini gösteren “acıma duygusu” ile Antonio Banderas karşında “ölümle burun buruna” geldi.

Bu sahneler günümüz politik ortamını da aydınlatıyor.

Öncelikle Türkiye’de 2013’ün son üç ayında gün yüzüne çıkan olaylar artık hükümet-cemaat tartışması tanımından tamamen çıkarılmalı.

İşe buradan başlamayan yeni Türkiye iradesi yol alamayacaktır.

Değil mi ki bu küresel bir savaştır, örneği Mısır’da görülen uluslar arası kuralların, anlaşmaların ve temayüllerin hiçbirini dikkate almayan finans-terör odağının profesyonelce komuta ettiği sinsi bir savaş.

Cemaatten komplocu küresel odağa doğru yapılan bir grafik-analiz en büyük yanlıştır. Komplocu küresel odaktan onun ülke içindeki networkuna gelen bir grafik-analiz doğruolandır.

Bütün kavramsallaştırmalarda artık Cemaat olgusunun hiçbir bileşeni gündeme getirilmemelidir.

Son küresel oyun 2016 Amerikan seçimlerinin izlerini taşıyor. İki ana yapıdan oluşan Amerikan iç savaşı Avrasya satranç tahtası üzerinde bilek güreşi yaparak 2016 seçimlerinde galip gelmeye çalışıyorlar.

Arap Baharı’nı kilitleyerek büyük başarı kazanan Bush çizgisi Türkiye’yi de düşürürse 2016 seçimini garantileyeceğine inanmışa benziyor.

Taraflar bunun için yerel güçlerle işbirliği yapma gereği duyuyorlar. Taraflar için partner desteği hayati derecede önem kazanıyor.

Her zaman olduğu gibi bu kirli savaşta üst iradelerin altında kalan “saf” kişiler, topluluklar ve yapılar kendilerinin malzeme olarak kullanıldıklarının farkına bile varmıyorlar.

2000 sonrası yıllarda global Türkiye iradesi (devlet ve toplum) strüktüel dönüşümü isterken tamamı dış güçlerle işbirliği içinde olan bütün yerli üst yapılar tek tek harekete geçirilerek büyük dönüşümün organik özelliğine bugün de engel olunmaya çalışılıyor.

Küresel güçlerle mutlak bağlılığı olduğu izlenen eski yapılar sıralarını tek tek savınca ve elendikçe yenileri devreye giriyor.

Fotoğrafı bir kez daha net olarak ortaya koymalı: Düşmanın merkezi dışarıda, bu nedenle Türkiye’de olayların arkası asla kesilmeyecek.

Devletliler ve özellikle hükümet bu anlamda iyi niyetli görünüyor.

Yeni devlet duygusallığının, iyi niyetinin, romantizminin, ihmallerinin ve acıma duygusunun kurbanı olabilir.

Yeni Türkiye’yi oluşturan yapılar ihaneti cezalandıramıyor.

Hükümet Gezi Parkı’nda toplumun gördüğü komployu tam olarak deşifre edemedi ve işini iyi yapmadı.

Devlet Gezi Parkı’ndan önce içine girdiği rehavet yanlışını Gezi Parkından sonra ihmalkârlık yanlışı ile süslüyor.

Yeni devlet birilerinin yanlışla inat ve bilinçli bir şekilde hükümet-cemaat savaşı tanımına kilitlemeye çalıştığı son olayları anladı ama gereğini hakkıyla yerine getiremediği izlenimi veriyor.

Olaylara etkin bir şekilde müdahale edilemediği, sadece izlendiği ve ihanet gerçekleştikten sonra harekete geçildiği artık dışarı yansıyor.

Hükümet olaylara karşı komplo refleksiyle ilk tepkisini veriyor ama yıkılmadığını gördüğü andan itibaren şaşırtıcı bir rehavet içine giriyor.

En önemli olgu ise henüz Yeni Türkiye kurucularının gündemine girmiş değil: Bu süreç sonunda Devlet-Toplum paralelliği “zarar görebilir.” Toplum yönünü tekrar içine çevirebilir, küsebilir, büzülebilir. Çünkü şu an toplum komplolara devletten daha sert tepki veriyor. Duygusal ve samimi.

Ama yeni Türkiye iradesi karşı koyuşun arkasını getiremediğinde ya da altını dolduramadığında, küresel komplonun parçası olanlar kamuoyu önünde deşifre edilerek ve delilleriyle ispat edilerek gerektiği müeyyideye tabi tutulmadıklarında sorular başlar.

Soru ayrılığın ilk habercisidir.

Öncü kadrolar, kafasında sorular olan toplumu bir sonrakinde aynı direngenlikle yanında bulamayabilir.

Gerçek çöküş işte o zaman başlar.

Tarihin her döneminde krallıklar, imparatorluklar ve devletler ihanetin, çeteciliğin, kalleşliğin, paralel oluşumların, dış güçler piyonluğunun ve güdümlü organizasyonların üzerine aynı yöntemle gittiler.

Ancak bu olayda yeni Türkiye iradesi hem ağır ve sorumsuz olduğu izlenimi veriyor hem yorulan bedenini hedef alacak yeni bir hamle olmayacak gibi bir rehavet içinde görünüyor.

Bu güne kadar en önemli faaliyet savcı Zekeriya Öz kişiliğini itibarsızlaştıran Dubai tatilinin deşifre edilmesi olarak kendini gösterdi. Bunun konunun özü ile ilgili reel hiçbir değeri yoktur. Kanuni düzenlemeler ise ihaneti sonra yeri gelince tekrar harekete geçsin diye içe hapseder.

Şuursuzluk, kavramsallaştırmanın içini dolduramama, ihmalkârlık, sahte barış ortamı, acıma, duygusallık dönüşüm iradesine yön veren yapının dizini kırabilir.

Mısır örneği bir kez daha yaşanmaz diye ilahi bir kaide mi var?

Acıma duygusu ve ihmalkârlık ile ölümü ensesinde hisseden Sylvester Stallone şanslıydı ama yeni Türkiye’nin bu şansı olmayabilir.

Hatırlayın yeni Mısır iradesi “o kadar da değil” şeklinde kendini gösteren iyi niyetinin kurbanı oldu.

Aynı saflık ve iyi niyetliliğin aynı delikten ikinci kez ısırılacağı izlenimini vermesinin toplumu kaygılandırdığını gözlemliyoruz.

İnsanda iyi niyet maraz yaratır, devletler de ise iyi niyet çöküş..

Şu an her tarafta “Yasemin Kokusu” var.

Suikast Çemberi filminin senaryosunda şu repliğin yer almasını çok isterdim: Konu ihanet ise acıyan daima acınacak hale gelir!

omeraltass@gmail.com

twitter.com/omraltas

http://www.facebook.com/Ömer Altaş

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s