BDPli Sünni, dindar Kürtler ve CHPli Sünni, dindar Türklerin öyküsü
Türkiyede bütün dindarlar Ak Partili ve diğer % 45 oranını oluşturan topluluklar dinsiz (gavur) mi?
İdeolojik perspektif çatışmanın bu kavşakta kalmasını istiyor ama sosyo-psikolojik gerçek buna izin vermiyor.
Bu sorunun analizi siyaset kıvrımlarının geleceğini tahmin etmek açısından kritik bir öneme sahip.
Arkeolojik fotoğraflar çekme vakti.
Türkiyede CHPye ve BDPye oy verenler arasında kayda değer miktarda Sünni, dindar vatandaş var.
İslamlık üzerinden alevlenen günümüzün amansız çatışma ortamında bile partisini terk etmeyen bu dindar CHPliler ve BDPlilerin öyküsü manidar.
Ülkenin iki sınır boyunda ve iki sinir ucunda neler oluyor?
Türkiyede ulusal çapta temel çelişki; Laiklik, Kemalizm, Türkçülük, Cumhuriyet, TC rejimi ve eski devlet çaprazına oturduğu için dini duyarlılığı ve Allahla özel bir bağı olan her vatandaşın doğal partisinin Ak Parti olması bekleniyor.
Bu perdeye yansıyan kısmın ana algısını oluşturuyor.
Birkaç soru daha gerekiyor: Namazında-abdestinde olup da ısrarla CHPye ve BDPye oy verenleri yeni Türkiye devrimine katmak mümkün mü?
Sizce, CHP ve BDPye oy veren Sünni muhafazakârları ne ikna eder?
Hangi siyasi gelişme, Sünni dindarları alıp İslama düşmanlık besleyen sınıfları, paganları, Türk ya da Kürt ırkçıları, materyalist Solcuları ve laikçi Batıcıları bu partilerin bünyesinde kendiyle baş başa bırakır?
Bunun için önce BDP örnekliğine bakmalı.
Toplumsal olayların garip tecelli biçimi var hangi toplum kesimlerini ne kadar ve ne zaman etkiler bilinmez.
PKK siyasallaşması kapsamına razı olan BDPli Sünni, dindar Kürtlerin hikâyesi CHPye oy veren CHPli Sünni, dindar Türklerin hikâyesi ile çarpıcı benzerlikler gösteriyor.
BDP, bölgenin bir gerçeği, bunun ne demek olduğuna bakalım.
Anahtar veri bu: Kürt sorunu bölge insanların canına tak etti.
Bir köy yakılırken, boşaltılırken, bir meçhule tehcir edilirken köy halkının düşüneceği sadece bir gerçek kalır, diğer detaylar yok olur ya da ertelenir.
Bir yerde can derdi varsa orada o an din dahi olmaz!
Evi ateşe verilmiş, köyü yıkılmış, başına silah dayanmış, onuruyla oynanmış, her şeyini kaybetmiş, aç, sefil bir insanın namaz vaktini kaçırması ya da ona kerahet vakti girdi demek ne anlam ifade eder?
Türkiye Kürdistanında bu gerçek patlamak üzere iken BDP bu topluluklara demokratik (Kardeşliği koruyan) bir soluk aldırdı.
Bölge İslamcıları bu analizlere bozulacak ama BDP; PKK ve TC arasında bir geçiş formülüydü.
Bir sığınak.
PKKdan farklı olarak bir elini Türkiye demokrasisine diğer elini halka uzatan BDP, öyle krıtik bir evrede devreye girdi ki kapsamını oluşturan halk tek çıkışın bu olduğuna inandı.
Bu nedenle bir BDPli uzun bir süre asla başka bir partiye oy vermeyecek.
Türkiye Kürt bölgesinde sıcak zamanlardaki toplumsal türbülansın içinde kalan bireyler güçlü bir dindar da olsa BDPden vazgeçmeyecek.
Nitekim bu kapsamda kalan Kürtler, BDPden başka bir partiye oy vermeyi kendine ihanet olarak tarif ediyor.
Onlar, travmayı var eden şartlar tam olarak ortadan kalkmadığı sürece başka bir ifade ile o travmayı hatırlatacak en küçük bir işaret gördüklerinde bile BDPye dört elle sarılacaklar.
Kürt bölgesinden bakınca makul görünen bu sosyal fotoğraf; bölge dışına çıkıldığında konuşulması hala cesaret isteyen bir olguya dönüşüyor.
Barış ve dinci-faşizmin küresel destekli paralel saldırıları sürecinde; bütün kalbiyle Erdoğanın kazanması için dua edip eliyle BDPye oy verenlerin hikâyesi budur.
BDP kurmay aklı, bu değeri taşımayı hak etmese de toplumsal düzen garantörü vazifesi gördü.
BDP, politik duruşlarıyla Kürt aklını ve iradesini iğdiş eden bir tutum sergilese de kapsamına giren topluluğunun varlığını geleceğe taşımada bir teminatı işlevi gördü.
Bu nedenle yeni Türkiye kurucu iradesinin bu gerçeğin üzerine tersten gitmesi doğru olmaz.
Aynı şekilde CHP kitlesinin psikolojisinde de benzer bir travmanın izlerin görmek mümkün.
Yıkım dönemlerinde Osmanlı devletinin ağırlık merkezi, İstanbul ve Selanikin tam ortasıdır demek mümkün.
Osmanlı kurmaylarının ilerleme ekseni ve yönü dikkate alındığında Osmanlı devletinin Rumeliliği, Balkanlılığı şüphe götürmez.
19. yüzyılın sonu 20. Yüzyılın ilk başlangıç evrelerinde Trablusgarpta, Balkan savaşlarında, I.dünya savaşında yaşanan ağır yenilgiler en fazla bu bölge insanlarının canına dokundu.
Öldüler, öldürüldüler, sürüldüler, vatanlarını terk ettiler, her türlü sıkıntıyı bizzat yaşadılar ya da hepsine gözleriyle tanık oldular.
Yeni kurulan Cumhuriyetin politik yönü ne olursa olsun önemli değildi, sığınacak bir liman buldular. Vatanlarından kovulanlar tehcir ve mübadele ile geldikleri kıyı boylarına yerleştikleri yeni vatanda kendilerine her ne sunulduysa ona dört elle sarıldılar.
Meşrebi, mezhebi, sınıfı, dindarlık ölçüsü, coğrafyası ne olursa olsun hepsi sadece 1920 nin yeni Türkiyecileriydi, Cumhuriyetçilerdi.
Bu duygu nesilden nesile aktarıldı zamanla bir içgüdü oluştu.
Yeni vatanlarında bu bilinçaltını negatif olarak harekete geçiren nesne her ne ise büyük tepki gösterdiler. Bu din ise onu bile sahte kabul ettiler.
Devlete; nerenden, ne şekilde ve hangi içerikte olursa olsun yönelen her taarruzu bizzat kendine yapılmış kabul ettiler.
Bir daha vatansız kalamazlardı.
Bu kitleler bölgelerinin (özellikle Ege, Marmara) ana siyasi temayülünü de belirlediler. Çünkü inançlıydılar, kararlıydılar, tek parçaydılar ve birbirlerine ölümüne tutkun en dinamik topluluktular. Sonra da (bugün) o bölgelerin elitleri ve kanaat önderleri oldular.
Onlar da devlet partisinden başkasına, CHPden maadasına asla oy vermezler.
Dinin bütün vecibelerini yerine getiren nice CHPli, Ak Partiyi kasıtla bunlar samimi değil ithamıyla CHPde kalmaya devam etmeyi meşrulaştırmaya devam ediyor.
Mübadeleciler, alışkanlık gerçeğini bir kenara bırakmadan travmaya neden olan şartların ortadan kalktığına emin olmadıkları sürece CHPye oy vermeye devam edecekler.
Bu bize uzun vadeli de olsa bir mübadele travması tedavisi sisteminin gerekliliğini gösteriyor.
Genel anlamda göçmen travması habitatında büyüyenlerin -ki hükümetler umurlarında değil- devlet yeni Türkiye ise ancak onlar yeni Türkiyeci olacaklar.
Bu derin gerçeğin üstüne tersten gitmek doğru olmaz.
İzmirin yeni Türkiye devrimine katılması bu nedenle imkânsız değil. Gerekli koşullar oluştuğunda görülecek ki çok hızlı bir barış süreci oluşacak.
Hastalığın semptomunu bilen bir doktor gibi üslubunu da ona göre ayarlayarak sabırla metodoloji uygulanırsa CHP; sadece batıcı, ırkçı Türkçü, İslam düşmanlığını boyun borcu kabul eden materyalist sınıfların marjinal ve nostaljik çatısı olarak politik hayatına devam eder.
BDPli Sünni, dindar Kürtler ve CHPli Sünni, dindar Türkler olgusunun, yeni Türkiye devrimini; paranteze alınmış orta Anadolu devrimi algısından çıkaracak tartışmalara kapı aralaması ümidiyle..