Enerji olmadan uygarlık olmaz
Uzak Doğunun yakın dövüş spor disiplinleri insana dair mucizevi tekâmülün bir başka versiyonunu oluşturur. Kılıcın en etkin silah olduğu dönemlerde acımasız savaş koşulları, çıplak elle kalma riski nedeniyle profesyonel, kusursuz ve farklı tekniklerden oluşan dövüş disiplinlerini var etti. Belki göz alıcı Japon kalkınması kurucu dinamiklerini bu terbiye biçimi ve kurumsal disiplin anlayışından devşirdi.
Hepsi bir iç enerjiye dayanıyordu. Çekik gözlü büyük ustaların tamamı bu enerjiyi Ki enerjisi olarak tanımladılar. Kelimenin Japonca da tam bir karşılığı yoktur. Ustalar çekirgelerden daima bu enerjiye ulaşmayı, onu açığa çıkarmayı ya da bulmaya çalışmalarını ister. Ona ulaşma gayreti bile bir sistem yaratmaya muktedir çünkü.
Saklı olan, görünmeyen, açığa çıktığında önünde hiçbir şeyin duramadığı, efsanevi artı değer üreten bu soyut iç enerji kaynağı nedir?
En iyi, bütün döngüsüne ve yaşam iksirine kaynaklık eden, arzın 5000 km derinliğindeki dünyanın iç çekirdeğine benzetebileceğimiz bu enerjinin künhü nedir?
Ana soru; imparatorlukların, devletlerin, toplumların, siyasetin, ekonominin, kültürün, tarihin, felsefenin bir Ki enerjisi var mıdır?
Dönüşümlerin ve devrimlerin bir Ki enerjisi var mıdır?
Bugün Yeni Türkiye demokratik devrimini besleyen dinamik, benzer bir enerji üzerine mi oturuyor ki her engeli bir bir aşıyor?
Yeni Türkiyenin kısa tarihi temelinde hafıza tazelendiğinde ne badirelerin atlatıldığına şaşkınlıkla tanık olunur.
Peki, söz konusu bu enerjinin kimyası nedir ki; tam profesyonel, bütün dataları kusursuz, defalarca testten geçirilmiş küresel bir yazılım programı titizliğinde organize edilen Cemaat networkunu bile darmadağın ediyor?
Sonrasında defalarca şaşkınlıkla izledik ki Cemaat kumpası kusursuz bir operasyon imiş.
Peki, nasıl yenildiler?
Onları kim yendi?
Burada en doğru soru ise şu: Cemaati ne yendi?
Cemaati bir enerji yendi.
Bu soyut, görünmeyen, açığa çıktığında ancak izleriyle tanımlanan ve küresel kumpaslar esnasında ise tam gücünü ve hiç yenilmezliğini gösteren bu sinerji nedir?
Nükleer enerjiyi ortaya çıkaran üç türlü reaksiyon biçimi gibi, bu sosyal büyük enerjiyi hangi reaksiyon, hangi Füzyon, hangi Fisyon harekete geçirdi ya da açığa çıkardı?
Cenevre CERN laboratuvarlarında nükleer enerjiyle bile tatmin olmayan bilim adamlarının Büyük Hadron Çarpıştırıcısı ile Tanrı Parçacığını ararken yaptıkları deneylerde atom altı parça bulma arzusuyla keşfetmek istedikleri yoksa bu enerji midir?
Mantık şunu da öngörüyor: Cemaati alt eden enerji her ne ise kaybedilmediği ya da kendisine dayanıldığı sürece, Türkiye Devleti uzak ufuklara kadar gidecek enerji birikimine sahip olacaktır!
(Uzak ufuklara; Demokratik Ümmet perspektifi (İttihad-ı İslam), Avrasya merkez gücü (İttihad-ı Anasır, Müslüman Demokrasi) ufuklarına.. Dünya, her haliyle yeni soft egemen bir güce ihtiyaç duyduğunu açık ediyor. Dünya ne ikiyüzlü Amerikan emperyalizmine, ne faşist Rus emperyalizmine ne de nihilist Çin hegemonyasına ilelebet mahkûm olmayacak. Türkiye ‘nin 12. Cumhurbaşkanı seçilen Recep Tayyip Erdoğan ‘ın yemin etme ve devir teslim törenine katılan Gabondan Somaliye Moğolistandan Meksikaya ülkeler kime ne anlatıyor bilmiyoruz ama biz bunu derin bir blok çağrı olarak okuyoruz.)
Bir kez daha ve altını çizerek, profesyonel ihanet networkünü yenen enerjiyi korale eden dinamik ne ise Türkiyenin Avrasyanın jeopolitik merkez gücü olmasına da muktedir olacaktır.
Biz bu enerjinin ne olduğunu bilmiyor sadece izlerinden tanımlayabiliyoruz.
Cemaat operasyonları sırasında meydanlara çıkan sonra kendi kara sularına çekilen toplumsal-bireysel sosyal ve psikolojik olguların tamamı bunun için bir izdir.
Öyle görünüyor ki bu enerji (Ki), hainleri tasfiye ederek ödevini yerine getirdiğini bundan sonrasının siyaset kurumlarına ait olduğunu söylüyor.
Onlar Cemaati (Cemaat kelimesini mecburen ve kerhen kullanıyoruz) tek hamlede gönüllerde mahkûm ettiler, şimdi siyaset kurumlarında, bürokraside, ekonomide, kültür-sanatta, sosyal alanda, medyada işlevsiz hale getirmek politikanın işi.
Öyleyse Cemaatin ruhunu alıp devlete teslim edince devletle, siyasetle eşleşmekten imtina eden, geri çekilen asaletli, haysiyetli, onurlu toplumsal unsurlara tek tek bakmalı.
Adeta bizim vazifemiz buraya kadardı, şimdi evimize çekiliyoruz diyen herkesi incelemeli.
Bu anlamda; Adanada yatalak olduğu halde ailesini zorlayıp yatağına bağlı olarak Erdoğan için miting meydanına çıkan Hasan amca profili ilk olarak ekrana yansıyor.
Anadolunun dört bir tarafında köyde, nahiyede, bucakta kervan geçmez kuş uçmaz bölgelerde yürümekten aciz, elini hulus-i kalple semaya açmış nice acuzlar, piri faniler göze çarpıyor.
Toplumsal alanlarda hiç görünmeyen evinde oturan normalde siyasetle hiç ilgisi-alakası olmayan, neden duygusallaştılarsa bu sebeple ağlayan annelerin dua eden dudakları göze çarpıyor.
Çatışma dönemlerinde namaz kılmadığı halde ihanet şebekesinin muvaffak olmaması için gecenin bir saatinde kalkıp iki rekat namaz kılan vatandaşlar göze çarpıyor.
Politik kulislere uzaktan-yakından heves duymayan, devlet kapısına hiç uğramamış ama dinci faşizmin hainliği nedeniyle ömründe ilk defa sokaklara çıkan kızlar, delikanlılar, kadınlar ve erkekler göze çarpıyor.
Türkiyeye belki bir kez gelmediği halde Müslümanların yaşadığı istisnasız bütün ülkelerde yüreği kan ağlayarak gözlerinde yaş akarak damla damla duasını toprağa gömen ümmetin yetim çocukları göze çarpıyor.
Bu ve benzer olguların tamamını ne domine etti, yeni Türkiye devrimi için ne sahalara çıkardı bilinmez şimdi hepsi bir bir evlerine geri çekildiler.
Yine izliyorlar.
Bu nedenle diyoruz ki, dönüşümün dinamiklerini harekete geçiren temel çekirdek (Ki enerjisi) izleyen bir merkezdir.
Bu sistemik ve metaforik büyük geri çekilme, potansiyel Ki enerjisinin en büyük göstergesi olarak kendini ele veriyor.
Kim o merkezi kinetize ediyorsa yenilmez oluyor.
Şimdi o merkez yeni devleti izliyor.
Paradigma inşacı Ahmet Davutoğlunu, sistem kurucu Hakan Fidanı..
Sıra ikinizde!
Doğunun haysiyet savaşı bilincine kaynaklık eden bu enerji çekirdeği bizde olduğu sürece yeni bir uygarlık kurmak bile mümkün!