Müslüman bellekler doğduğu andan itibaren kader ve takdir-i ilahi olgusuyla formatlanır. Bilinçaltında daima bu ılık fikir akar: Yaşam adeta bir bilgisayar programıdır. Bireyin kendisi de sürücüsüne konulan bir CDdir.
Bu nedenle Müslüman genç, serpilip biraz iktidar, güç ilişkileri ve düşünce disiplinleri okuduğunda siyasi görüşünü çoğunlukla kadercilik şablonuna oturtmaktan kurtulamaz.
Bu toplumun çocuğu Solcu olduğunda tarihi determinizme iman eder, İslamcı olduğunda komploculukta karar kılar. İkisi birlikte, farkında olmadan, tüm olayları bir yeryüzü tanrısına organize ettirerek zihnin inkırazını rahatlatırlar.
Bazı 80 kuşağı İslamcılarının öyküsü budur.
80 kuşağı, Türkiyede son birkaç yılda yaşanan sıcak ve göz önündeki tüm çelişki ve olaylara küresel bir kurgu gözüyle bakmaktan kendini alamıyor.
En delişmenleri sığ bir indirgeme ve anlamsız bir genelleme yaparak haydi bir de AKPye vurun da samimiyetinizi görelim diyor.
Ontolojik konfor bozulacak gibi değil.
Konforlu kurgulardan derin (!) bir kurguya göre bilinmesi gerekiyor ki; Amerikalı teorisyenler, liberal kapitalizmin akışını yavaşlatan en büyük bariyerlerden Ortadoğu bölgesine istikrar getirmek için bölgenin özüne, aslına (İslamizasyon) dönmesi gerektiğine kanaat getirdiler.
Finans oligarşisi, mal ve ürün satmakta gereğinden çok problem yaşıyor, bunu çözmeliydiler. İpek yolu gibi Çine kadar uzanan koridor yeniden açılarak stabilize edilmeliydi.
Bu, tabi ki Avrasya bölgelerinde İslamın iktidara yürütülmesi ile mümkün olacaktı. Müslüman ama liberal devletler kurulmalıydı. Müslüman demokrasi teorisi gelişmeliydi. Thomes P.M. Barnett ve Zbigniew Kazimierz Brzezinski gibi en iyileri çok kararlı bir şekilde bu tezde ısrar ettiler.
Bu nedenle, Amerika ve İsrail milliyetçileri bağırlarına taş basacak, siyasal İslamcılığın yükseliş şehvetiyle meydana gelecek olası dezavantajlara bir süre katlanacaklardı. Çünkü yazılımda, aşırı gruplar (IŞİD) örgütlendirilerek onlara akıl almaz yöntemler uygulatılarak (üstten sıkılıp alttan emilen çikolata tüpü modeliyle) bu projenin tersten tahkimine ve teyidine hizmet edilmesi de vardı.
Bu strateji önce bir laboratuvar ortamında denenmeliydi.
Daha önce kodlama hataları olmasına rağmen profesyonel bir yazılım ile 1979 yılında Ayetullah Humeyniyi Fransadan İrana şatafatla getirterek büyük Şii bloku kontrol altına alınmıştı.
Şimdi daha büyük potansiyele sahip olan, çok dağınık ve sorunlar içinde Sünni blok da benzer, daha kusursuz, yeni bir profesyonel yazılım ile organize edilmeliydi.
Bunun için, önce bir Model ülke (Model ortaklık) yaratmalıydılar.
Bu model ülke, diğer Ortadoğu ülkeleri için de bir örneklem teşkil edecekti.
Sadece bu gündemle toplanan Amerika düşünce kuruluşu genel kurulu, model ülke olarak, ittifakla, Türkiyeyi seçti.
Pentagon stratejik düşünce kurulu, tarihinde ilk defa oy birliği ile karar almıştı, bu birlik bir daha da olmayacaktı.
Çünkü, Türkiye imparatorluk tecrübesine sahipti ayrıca İslamcılığın laik okumasına alışık, munis dindarların ikamet ettiği, batılı bütün formları ezbere bilen, yaşayan ve manevi kıblesi Batı değerlerine dönük olan insanların ülkesiydi.
Her şey istediklerinden daha fazla kadifeydi.
Kemalist paradigma ülkeyi taşımaz noktaya gelmişti.
Kemalizmin mağdur ettiği bütün millet ile üstüne bir katman daha mağduriyete uğrayan Kürtler, her ikisi de Müslümandılar. Bu nedenle Müslümanlar ve Kürtler bütün dinamizmleriyle söz konusu yeni kurtuluş ideolojisini küfelerine alıp bu yolu rahat rahat yürürlerdi. İkisi birlikte her seçim sandıkta patlama yapardı.
Kürtlerin önü açılacak, Müslümanlar iktidara getirilecekti. First lady artık başörtülü olacaktı. Laikler buna alışacaktı.
Geride tek bir sorun vardı. İktidarın bütün nimetlerini ahz etmiş Kemalist oligarşi söz dinlemeyerek kıskançlık edebilirdi, kıskançlık bir tutunca, mantığın tedavi edebileceği bir şey değildi!
Bu yükü, devasa tarih kırımını, çağsal büyük değişimi taşıyabilecek bir lidere ihtiyaç vardı.
Bu lider mümkünse kendisi de ekstra heyecan katabilsin diye Balık burcundan olmalıydı. O; kararlı, inatçı, cesur ve DNA diziliş fıtratıyla gözünü budaktan sakınmayan bir devşirme olmalıydı.
Türkiyedeki Amerikan Büyükelçiliği’nden gönderilen, bir balçığa şekil verircesine kundaktan alınarak belli bir kurgu içinde yetiştirilip Truman Show gibi kontrol altında tuttukları isimlerin alt alta dizili olduğu liste, kurula katılan herkese dağıtıldı:
Haydar Baş
Hüseyin Velioğlu
Abdullah Öcalan
Fethullah Gülen
Cübbeli Ahmet hoca
Mustafa İslamoğlu
Mehmet Güney
Muhammed Sıddık Şeyhanzade
Ömer Tuğrul İnançer
Recep Tayyip Erdoğan
Siyonist düşünme biçimine sahip olduğu bilinen 5 strateji uzmanı Fethullah Gülenin (sonradan favorilerden olduğu ama sadece risk olmadığında cesaret gösterebilen gen yapısı nedeniyle elendiği iddia edildi) bir tanesi Cübbeli Ahmet Hocanın (sonradan o uzman basına verdiği demeçte görmüyor musunuz çok sempatik diye açıklama yapmıştı) karşısına çentik koydu geri kalanların tamamı 95 oyla Recep Tayyip Erdoğanı seçti.
Artık DVD sürücüye konularak göz alıcı görsel tasarımların olduğu program pratiğe geçirilebilirdi.
Recep Tayyip Erdoğanı halkın gözünde bir kahraman olarak yaratmak için ona önce Necip Fazıl şiiri okuttular sonra HSYKya talimat vererek hapse attırdılar.
Amerikalılar, hapishanenin Yusufiye mektebi diye mukaddesçe tanımlanması için basına talimat verdiler. Erdoğanı Pınarhisar hapishanesine sadece 4 aylığına uğurlamak için toplanan kalabalığa baktıklarında çok iyi bir seçim yapıldığı ve mayanın tuttuğunu gördüler. Pentagonun uluslararası stratejik düşünce akademisi koridorları, NASA salonunda ekran karşısında oturan bir avuç bilim adamının, uzay mekiği, gezegenin yüzeyine kusursuz indiğinde attığı çığlığa benzer bir çığlıkla sarsıldı, ardından alkış tufanı koptu.
Fukuyamanın, Nicolas Spykmana bakarak ben sana dememiş miydim, Türk toplumu kalender adam sever şeklinde fısıldadığı da pentagon tutanaklarına geçti.
Erdoğana, hapishanede kendine gelen her mektuba, el yazısıyla özenle ve tashihsiz cevap vermesi gerektiği önerildi, o da bıkmadan bunu ifa etti.
Bundan sonraki süreçte Erdoğanın iktidara yürüyüş yolunun önündeki bütün taşlar o varmadan önce tek tek kaldırıldı. Bu yol temizliği sanki Recep Tayyip Erdoğanın çabasıymış gibi gösterildi, en açıklanamaz durumda bunun ilahi bir el tarafından organize edildiği algısı oluşturuldu. Toplum gün geçtikçe Erdoğan karşısında biraz daha efsunlanıyordu.
Yazılımın en kusursuz işleyen ara yüzlerinden biri buydu.
Matrix (Tayyibix) oyununda bazen birçok amaç bir arada gerçekleşiyordu. Demokrat Partili ABDlilere göre İsrailin aşırıya kaçması nedeniyle Ortadoğuda karizmasının biraz çizilmesi ve tedip edilmesi gerekiyordu. Erdoğan nerden geldiğini kendi bile kestiremediği bu işareti alarak ve beklendiği gibi toplumunu ve Müslüman ümmetini cezbeye düşürecek şekilde İsrail Cumhurbaşkanı Perese One Minute (bir dakika kardeşim!) diyordu.
Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş haklıydı ve olayı ilk o deşifre etmişti; reel politikada böyle bir şey olamazdı, ancak filmlerde olurdu, bu danışmanların kurgusuydu. Başından beri bütün danışmanlar zaten görevliydiler.
One minute bir başka açıdan daha tarihi bir özellik taşıdı. Çünkü o dönem yüksek güvenlikli Model Ülke yazılımı, program ilk defa virüs kapıyordu.
Bu Amerikada yeni bir iç çatışma işaretinin en güçlü şekilde açığa çıktığı olay oldu: İsrail menfaatlerinin kutsallığı üzerine kurulu Neo-Con destekli Güney Eksenciler Grubu (GEG) yazılımın bu aşamasında Türkiyede yeni bir liderin (F.Gülen) devreye sokulmasına karar vererek KEGe (Kuzey Eksenciler Grubu) ve hazırladıkları programa siber saldırılar düzenlediler.
Güney eksenci hackerler kararlıydılar, aylarca, tam donanım hazırlanarak, en kapsamlı ve en etkili virüs saldırısını 17 Aralık tarihinde sabaha karşı yaptılar.
Amerika yine Amerikaya karşı savaşıyordu.
Ama Graham E. Fuller in dediği gibi olacaktı: Bir imparatorluk olan Amerikada kararlar öyle hemen değişmez, örneğin, Barzani bizim adamımızdır, her yıl gelir gider ama üçüncü dereceden terör listesinden adını çıkaramaz. Model ülke yazılımı da tabiyetiyle bazı yol kazaları nedeniyle kökten değiştirilmezdi.
Öyle görünüyor ki Fethullah Gülen sırasını bekleyecekti.
Bütün laikler, Kemalistler, solcular, ulusalcılar, komünistler, etnisite ırkçıları, oligarşi sermayesi de (ki şimdi de hep birlikte aynı masa etrafında toplanıyorlar) kendilerine başka alternatif sunulmadığı için bu şansı bekliyorlar. Ertuğrul Özkök 13 Eylülde yine biz kazanacağız diye heyecan yaratmaya çalışırken bunu kastediyordu.
Amerika Fulleri haklı çıkaracak şekilde sudan geçerken at değiştirmemiş, on yıl boyunca oluşan müktesebatı çöpe atmayarak İslam ümmetine yeni bir lider kazandırmış, Laikliği ve Kemalizmi sistem dışına atmış, en önemli aşamalarından birinde Ahmet Davutoğlunu profesyonelce ve kendiliğinden oluyormuş gibi yaparak başbakanlık koltuğuna oturtmuştur.
Böylece İslamcılar bir zafer daha kazanmanın sarhoşluğunu yaşamış oldular!..
Müslüman bellekler doğduğu andan itibaren, kader ve takdir-i ilahi olgusuyla formatlanır. Bilinçaltında daima bu ılık fikir akar: ‘Yaşam adeta bir bilgisayar programıdır. Bireyin kendisi de sürücüsüne konulan bir CDdir.
Bu nedenle yukarıdaki kurgu onlar için senaryoların en güzelidir.
İnsan iradesini sıfırlayan Cebriye olsa gam yenmez.
İnsanı iradesine bir hiç muamelesi yapıp süreci okuyamayanların; 80 kuşağının özgürlükçü, entelektüel, vizyoner ve evrensel habitatından yetişmiş dostlar olduğuna tanık olunca kederlenmemek elde değil.
Yoksa biz de mi Laikler gibi Erdoğanı kıskanıyoruz (!)
omeraltass@gmail.com
twitter.com/omraltas