Felsefi ve inanç disiplinleri düşünüp öğüt almak için kıyasa başvururlar.
Bu metaforu, yöntembilim olarak en iyi kullanan disiplin, İslami tasavvurdur. Özellikle Kuran-ı Kerim; yol göstermek, ibret almak ve düşündürüp fark ettirmek için tarihten; toplum, devlet ve liderlerin öykülerinden sıkça yararlanır.
Benzer bir metodolojiden hareket edecek olursak; asrın başında, o zamanın entellektüel medyasının adlandırmasıyla Yeni Türkiye 1920’lerden kısa bir süre sonra Kemalizm’e dönüştü.
Kemalizm, yanlış bir kurulum ve üslup ile bir asır boyunca devlet ve vatandaş kimliğini aşındırdı ve toplum huzurunu tüketti.
Sonunda Kemalizm (I. Yeni Türkiye), kör bir vesayete kurban giderek kendini var eden Batı paradigmasının tam desteğine rağmen, öz dinamikler karşısında çölün ortasına akıp giden bir nehir gibi yok oldu.
II. Yeni Türkiye tek başına; olasıdır ki, bizi, Burak atının üzerine alıp sonsuza kadar taşımayacak.
Öncelikle, II. Yeni Türkiye, I. Yeni Türkiye’nin düştüğü yapısal hataların benzerini yaşayarak devleti ve toplumu, totaliter ve irrasyonel bir doktrine mahkûm edebilir.
Bu olasılık her zaman var.
En kötüsünü öne koymalı ki en iyisine doğru bir enerji oluşsun.
Yeni Türkiye, mukteza bihini yerine getirmediğinde kendini var eden toplum olgusu tarafından bir kez daha alaşağı edilir.
Zira toplum soyut bir olgu peşinde şuursuzca giden bir varlık değil, canlı bir organizma, devleti var eden ve yaşatan habitattır.
Toplum; reel, yaşamın bütünlüğüne dair karşılığı olan bir istikrar görmediğinde, şaşırtıcı kıvraklıkla büyük kütlesini harekete geçirerek yepyeni bir tutum belirler.
Türkiye’nin demokratikleşme sürecinin geçiş formunun adı olan yeni Türkiye, bu geçiş formatında daha fazla bekletilmeden, kendi organik, iç enerjisi ile yeni bir sisteme evirilmelidir.
Bu biz bize bir alegoridir.
Ölümün bekçisi akbabalar gibi en küçük bir özeleştirinin üzerine çullananları ilgilendirmeyen bir alegori.
Bu, Gezi Parkı olaylarında, Şubat-Aralık darbe teşebbüslerinde ve Kobani olaylarında sorumluluğu olanların hiçbir şekilde içeri alınmayacağı bir kritik etme platformudur.
Ayrıştırmak amacıyla, sarahaten bir kez daha tekrar edilmeli ki, Gezi Parkı, 17 Aralık ve Kobani olaylarını tertipleyenler hiçbir koşulda affedilmeyecekler. Bu nedenle Yeni Türkiye sürecinde ve yapı oluşumunda hiçbir koşulda yer almamalıdırlar.
Olayların akışıyla, laf kalabalığı arasında ve zaman aşımından yararlanarak bu üç esaslı ihanetin unutulacağını ve oldu bir kere denileceğini sananlar yanılırlar.
Onlar, ne olursa olsun Kobani eylemlerinde; yakmayacak, yıkmayacak, katil olmayacaklardı. Paralel örgüt, neye mal olursa olsun bu ihaneti gerçekleştirmeyecekti. Belli odaklar, Gezi Parkı olaylarıyla bir kalkışma içinde rol almayacaklardı!
Ama oldu.
Onların; Türkiye toplumunun, doğrusu ve yanlışı ile normalleşmek, sivilleşmek, barış ve demokratikleşmek için, arkasını kollama gereği duymayıp tarihi bir dönüşüme kararlılıkla imza atmaya çalışırken; umarsızca ve hoyratça, yanlış bir şey yapılıyormuş gibi sinsice yanaşarak atılan çelmedeki kötülüğü görmeleri gerekirdi.
Ama bunun şuuruna varamayacak kadar gözleri kördü. Görülüyor ki, basiretleri hala da bağlı.
Biri Kürtlük, diğeri dincilik, öteki ağaç fetişizmi üzerinden sentetik ve iltisaklı teşebbüslerini sürdürüyorlar.
Onlar, bu yeni devlet sürecinin taşıyıcıları arasında ihtilafların oluştuğu vasatı bekliyorlar. Birbirlerini yesinler diye ellerini ovuşturuyorlar.
Ama biz üç ihaneti, hülyaları ve rüyalarıyla baş başa bırakıyoruz.
Var olanı (Yeni Türkiye), oluşması muhtemel olanı (demokratik toplum) ve ideali olanı (erdem devleti) konuşurken bu kumarcı looser (kaybeden) grubunu hiçbir şekilde muhatap almıyoruz ve umursamıyoruz.
Türkiye’nin, demokratikleşme sürecinin geçiş formunun adı olan Yeni Türkiye, bu geçiş formatında daha fazla bekletilmeden, organik iç enerjisi ile yeni bir sisteme evirilmelidir.
Yeni Türkiye; münderecatı, formu ve filolojik yapısıyla bile sürdürülebilir bir tanım değil.
Yeni Türkiye, mümkün olan en yakın zamanda misyonunu tamamlayıp tarihteki yerini almalıdır.
Yeni Türkiye, Türkiye tanımının içinde erimelidir.
Yeni Türkiye bir din, bir ideoloji, bir doktrin, bir felsefe hatta bir üslup değildir.
Yeni Türkiye bir ihtiyacın adıdır. Bir gerekliliktir. Bir dönem adıdır.
Eski rejim yerini yeni bir düzene bırakırken, oluşan kaosun, zihinlerde kargaşa yaratıp umutsuzluğa sevk etmesini engellemek için kurucu iradenin ihtiyaç duyduğu ve kendini pratik içinde var eden bir tanımdır.
Ancak olgunlaşan meyve koparılıp sepete koyulmalıdır.
Aksi halde Malatya armudu gibi olgunluk zamanı geçirildiğinde dışarıdan sorunsuz görünmesine rağmen avuç içinde saçılarak darmadağın olur.
Yeni Türkiye bir cephe bayrağıdır. En yüksek cephe tepesinde dalgalanmalıdır. Orada da kalmalıdır.
Karargâhta bu bayrağa ihtiyaç yoktur.
Karargâhın bayrağı bütün renkleriyle ve sınıflarıyla artık düz ve yalın; Türkiye’dir.
Burada sorun, hala bazılarının kendilerini karargâha dönmüş kabul edememesidir. Yeni pozisyona ve psikolojiye alışamamalarıdır.
Kimse merak etmesin cephede bir müfreze nöbet tutuyor.
Ama ordu artık karargâhta unutmayın, atlamayın!
Kemalizm yenildi, tek tipçi Türkçü ırkçılık yenildi, askeri vesayet yenildi, oligarşik sermaye yenildi, ırkçı, Kürtçü, ayrılıkçı ideoloji yenildi, dinci ihanet şebekesi yenildi.
Bunun böyle olmadığını, koşulların geçmişte olduğu gibi ülkenin dört bir yanında devam ettiğini söyleyen avamdan etkilenilmemelidir.
Tüm kalkışmalara karşı toplum göğsünü siper etti ve yelpaze düşman yapılar hükmen yenildiler.
Detayların çokluğu ve karmaşıklığı kimseyi tedirgin etmesin.
Büyük toplumsal çark, detaylardaki umutsuzlukların tamamını belli zaman aralıklarıyla dişlisi altında toprağa gömmeye muktedir olacaktır.
Dolayısıyla kimse yeni Türkiye’ye asılıp kalmasın. Takılıp kalmasın.
Zamanında müdahale edilsin ki yeni Türkiye fetişistleri türemesin.
Pipetini batırıp habire yeni Türkiye olgusu üzerinde beslenen asalaklar güruhu oluşmasın.
Belagat devrimi bitti. Belagat yapması gerekeni bihakkın yerine getirdi. Tek başına belagatle artık bir yere varamazsınız.
Münderecat devrimi olmadan çürüme başlar.
Milli Eğitim Bakanlığı bu halde iken (eğitim devrimi), öğretmen istatistikleri yürek paralarken, ülke ekonomisi finans kapitalin rantçı rotasında yalpalarken (iktisadi dönüşüm), Kültür Bakanlığı sürece uygun tek bir adım atamamışken (kültür devrimi) ağzımızı doldurarak huzurla yeni Türkiye diyebilir miyiz?
Yine eski kavimlerin hayatından bir örnek bize yol işareti olsun.
1949 yılında Mao Zedung, Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuruluşunda yaptığı konuşmada Çin halkı ayağa kalktı dedi.
Büyük sıçrama hamlelerini ve en önemlisi Kültür devrimini geçekleştirdi.
Türkiye toplumu ayağa kalktı ve yeni Türkiye oluşumunu var etti, bu doğru ama demokratik kültürel dönüşüm (Türkiye tipi devrim), ne aynı hız ve heyecanla ne de bir proje olarak dahi gündeme girdi.
Oryantalist Batıcılık, güdümlü Kemalizm, inorganik ve sentetik içeriğiyle Pozitivist felsefenin illizyonist yöntemlere sarılarak oluşturduğu kültür dünyamız deşifre edilmeden ve müfredatlar millileşmeden yeni Türkiye devriminin ruhu anlaşılmayacaktır ve bir arpa boyu yol alınmayacaktır. Bu devrim, geçmişi bilmediğinden kıyas yapamayacak kadar küçük olan gençlerin ve çocukların dünyasına giremeyecektir.
Zedung’un aynı konuşmasına bir kez daha bakın, devletler ve topluluklar nasıl da birbirine benzerler:
Arkadaşlar,
Hepimiz, çalışmamızın insanlık tarihine geçeceğine ve Çin halkının artık ayağa kalktığını gözler önüne sereceğine inanıyoruz. Çinliler her zaman büyük, yiğit ve çalışkan bir ulus olmuşlardır; geriye kalmaları ancak yakınçağa rastlar. Ve bunun tek nedeni de, yabancı emperyalizmin ve yerli gerici hükümetlerin sömürü ve zulmüdür.
Devrimci çalışmamız henüz tamamlanmadı. Kuşkusuz emperyalistler ve yerli gericiler yenilgilerini kolay kolay kabullenmeyecek, umutsuzca savaşacaklardı. Bütün ülkede barış ve düzen sağlandığı zaman bile kesinlikle sabotajlara girişecekler, her gün, her dakika bir geri dönüş tezgâhlamaya çalışacaklardır.
Öyleyse şimdi zaferden sonra neden müreffeh ve gelişen bir ülke inşa edemeyelim?
Ekonomik inşa dalgasının yükselişini, kültür alanında bir inşa dalgası izlemek zorundadır.
Yaşasın Halk Kurtuluş Savaşı’nın ve halk devriminin zaferi!
Yaşasın Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuruluşu!
Prof. Kishore Mahbubani, The Great Convergence adlı eserinde, Çinli entelektüellerin, bugün uluslar arası Amerikan gücünün yönünü çevirebilecek kadar etkin olan ve yakın gelecekte ABD’yi ikinci büyük güce dönüştürme ihtimali bulunan Çin’in bu büyümesinin Mao’dan alınan mirastan kaynaklandığına inandıklarını anlatır.
Yaşasın Türkiye devrimi demek bir gerçeğe tekabül ediyor ama seyreltecek kadar romantizm içerdiğini de ihmal etmemeliyiz.
Türkiye devriminin inşasına, yeni Türkiye fetişizmini bırakarak başlayabiliriz.
II. Yeni Türkiye, demokratik kültürel dönüşüm hamlesini başaramadığında, I. Yeni Türkiye gibi, bir mühlet sonra o da çölün ortasına akarak yok olup giden bir nehir olacaktır.