AK Parti ve pusudaki tehlike!

Bazı insanlar vardır, sadece övmeyi bilir.

Bazıları vardır; iyi yerer ve pek ala kavga ederler.

Bu kişilik performansları, olgunlaşmamış ruh haline işaret eder.

Sağlıklı birey, yeri geldiğinde iltifat eder ve icap ettiğinde de çatışır.

İki davranışı bir kıvamda tutabilen insanda, ne ifrat ne de tefrit hali görülür.

Devlet; toplumu, kurumları, tarih ve teamülleriyle birlikte makro ölçekte bir kişiliktir.

Devlette esas olan dengedir.

Bir devlet, tüm zamanlarda olağanüstü hal ilan ediyorsa ya da her koşulda barış hali uyguluyorsa bu onun anormal yapısına işaret eder.

Binaenaleyh bir devlet adamında da esas olan muvazenedir.

Celadet ve şefkat mizanı.

Merhamet ve hâkimiyet.

Çatışma ve barış.

Hitabet ve sukut.

Esas olan zıtlar arasında salınım ritminin suhuletidir.

Bir kişi dengesizleşirse cürmü kadar yer yakar. En kötü halinde tımarhaneye kapatılır.

Bir devlet aşırıya kaçarsa söz konusu özdeyişten daha fazlası olur; Katliam, soykırım, diktatörlük, faşizm, baskı, zulüm, hukuksuzluk, kaos..

Dengesini kaybeden bir devlet ise, gömleği ters giydirip korunaklı bir yerde gözetim altında tutmak mümkün olmaz.

Savaş zamanında devletler ve devlet adamları tek yönlü mütehakkim bir kişiliğe mecbur olurlar.

Yıkım zamanında devrimciler sadece devirmeliler. Ama barış ve inşa aşamasında, devlet adamları eski kişilik özelliklerini sürdürmemeli.

Üniformasını ölene kadar çıkarmadan yaşayan gazi öykülerinin alt metni budur: Yeni duruma alışamayan eski savaşçılar..

İnsanda en zor şey, teamülünü ve alışkanlığını değiştirmesidir.

Bu nedenle, tarih boyunca nice savaşçılar ve devrimciler barış ortamının nemine adapte olamamaları nedeniyle çürüdüler.

Aynı şekilde nice merhametli düzen kurucular; zamanla oluşan, barışa alışma ve saflık rehavetiyle ihanete uğramaktan kurtulamadılar.

Eski yeni düzen arası geçiş zamanlarında ise, yine altın oranda bir dengeye ihtiyaç duyulur.

Eski düzenin yıkılışı ve yeni düzen inşası birlikte yürüyorsa, devletin tasarrufları bir korelasyon içinde devam etmelidir.

Dövüş ustası kavga anında kata çizmez, rakibine sadece vurur. Sulh zamanında muhatap kışkırtılmaz, nefis tutulur ve diyalog kurulur.

Bu kapsamda, Türkiye’nin dönüşüm süreci tarihimizin en cilveli zamanlarından birini yaşıyor.

Bir taraftan; ülkenin demokratik dönüşümüne karşı gelenlerin saldırıları, toplumu ve sivil dönüşümün mimarlarını -bir bütün olarak- savaşçı ve devrimci yaptı. Herkes kuşanmış olarak yatıp ve kalkıyor. Ağızlarda sadece sloganlarımız var. Savaş şarkıları, enternasyonal marşlar herkesi kendinden geçiriyor. Gözler çakmak çakmak bakıyor. Ansızın parlayan keklikleri jandarma baskını sanıp apansız silahına davranan.. (Erdem Beyazıt)

Beri taraftan, totaliter düzen, demokratik düzenlemelerle restore ediliyor.

Bu yeni düzenin inşa sürecinde; hâkim olması gereken dil ise barış, birlik, vatan, kardeşlik, merhamet, anlayış, diyalog, eşitlik, ortak gelecek, umut, duygudaşlık ve demokrasi dilidir.

Savaş ve barış dili şimdi bu ülkede aynı ana hitap ediyor.

Makalenin bamteli ise bu aynı an vurgusundan oluşuyor: Eski alışkanlıkların yeni durumla adaptasyonunun sağlanması ve demokratikleşme sürecinin eski düzenle kararlı savaştan kopmaması.

Bu iki tarz arasındaki altın oranı bulmalı.

Türkiye 2015 seçimlerine ve sonrasına bu perspektiften hazırlanmalı.

Beklenenin aksine, Başbakan Ahmet Davutoğlu, seçim süreci dayatıyor olsa daçatışma dilinden uzaklaşmalı, özellikle derinleştirilmiş barış ve inşa dilini ikame etmeli, Tunceli’de al bayrağı ve Ak parti bayrağını birlikte dalgalandıracağız” dememeli.

Bu aşamadan sonra herkesin kendisi olmasına imkân verilmeli, üstelik bu sadece Ak Parti’ye yarar.

İslam referanslı, kahir ekseriyeti oluşturan toplulukların tamamı konsolide oldu, daha fazlası olmaz.

Şimdi kendini madun hisseden dört toplumsal unsurun bu kareye kendi kimlikleriyle entegre edilme zamanıdır. Silahlı Kürt siyasetinin kapsamında olan Kürt topluluklar, Sünnilik ile barışamayan Alevi topluluklar, yaşam tarzı kaygısı yaşayan Sol-Laik topluluklar ve tedirgin Gayrı Müslimler.

Ahmet Davutoğlu, yeni düzenin inşa sürecinde, son iki yılın çatışma eksenlerinde yıpranan ve Ak Partili olmayan topluluklara hitap etmeli.

Bu minzardan bakıldığında, Davutoğlu’nun seçim stratejisinin üslup biçimlenmesi ve tiradlarının sadece Ak parti kitlesini hedef aldığı gözleniyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan zaten birebir mücadele ve savunu dilini sürdürüyor.

Recep Tayyip Erdoğan, sadece Cumhurbaşkanı sıfatı ile değil sivil devrimin lideri olarak konuşmaya devam etmeli, böyle davranmalı ve yolunu bu istikametten sürdürmeli.

Tereddütsüz gerekli olan bu enerjinin önünde kimse durmamalı, başka bir tarz önermemeli.

Başkanlık sistemine karşıyım diyen eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül profili,Türkiye’de olup bitenden hiçbir şey anlamamış demektir ve bu mantalitede olanlara kritik hiçbir rol verilmemelidir. Türkiye’de yaşanan süreci bir devrim perspektifinden ele almayan ve bütün paradigmaları bu perspektiften geçirmeyenler geride kalıp sade vatandaş olmamalılar.

Davutoğlu, görev bölüşümü mantığıyla; çatışma dönemlerin yoğunluğu nedeniyle toz duman arasında kalan, gerileyen, yavaşlayan, ertelenen, üzerine düşülemeyen toplumsal sorunlara ve yapısal dönüşümlere odaklanmalı.

Türkiye’nin demokratik sivil dönüşümüne karşı savaşan, yerel ve küresel güç odaklarının ve tertip komitelerinin etkisi altında kalan kitlelere (Kürt, Alevi, Gezici, gayr-ı Müslim) henüz kucak açılmadı. Hala onlar sivil devrim karşıtı yapıların kapsamı ve yoğun etkisi altındalar.

Türkiye’de durum; klasik bir demokratik çelişkiler ve partiler arası mücadele kapsamından çok ötede seyrediyor.

Tarihin getirip eşiğine koyduğu yeni jeopolitikte, Türkiye’de durum; ne sadece AK parti bayrağı ile ne de sadece Türkiye bayrağı ile iktifa eder.

Müslüman toplulukların yoğun olarak yaşadığı coğrafyaların, küresel entegrasyonu ve bir medeniyet projesi kapsamında ele alınmasını muhtevi olan Müslüman Demokrasi bayrağı Türkiye’nin burçlarında dalgalanma şansı yakalamış durumdadır.

Türkiye büyük düşünmeli.

Sivil devrimin öncü kadroları, küçük iç hesaplar içinde boğulmamalı, particilik yapmadan gerçek bir iç demokrasi inşa ederek Avrasya bölgesindeki Müslüman Demokrasi projesi temelinde tarihin verdiği fırsatı değerlendirmeye odaklanmalıdır.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s