Seni andım yine kalbimde derin bir sızı var
Yine canlandı hâyalimde bütün hâtıralar
Hasta ruhum geçen eyyâmı tahassürle anar
Dramalı Hasan Hasgüler
Yazı duyguların dokuz kat gizlendiği bir mahzendir.
Oysa bazen insan, yüreğinden geçenleri, olduğu gibi aktarmak ister.
Zira Gün Olur Asra Bedel kitabından aldığımız ilhamla bir olgunun anlam dünyasını tam hissetmek gerekir.
Gezi Parkı’nda, olaylar sonradan mecrasından öyle çıktı ki, meydanlara çıkıp tek başına sürece sahip çıkarak göğsümüzü siper etmek geldi içimizden.
Buyurun gelin buradayız! demek.
Aynı duyguyu kahrolsun şeriat yürüyüşünde de yaşadık. İkna odalarını izlerken de
Yaşı büyütülerek idam edilen Erdal Eren’i öğrendiğimizde. 1993’de, Nusaybin’de, 14 yaşındaki Ali annesinin gözü önünde delik deşik edildiğinde
Bu duygunun en yoğun yaşandığı dönem, Cemaat’in güdümlü kamikaze kalkışmalarıydı.
6-8 Ekim Kobani olaylarında ortaya çıkan barbarlıktı.
Son beş yılda öyle olaylar yaşandı ki
Hem suçlu, hem güçlü olan onlar, kendileri tecavüz etti, tecavüz ediyorlar diye bağırdılar.
Saldırdılar, saldırıyorsunuz dediler. Çatıştılar, çatışıyorsunuz dediler.
Öldürdüler, siz öldürdünüz dediler. Gülümserken ihanet ettiler. Tüm iyi şeylere çelme taktılar.
Bayramda bile birbirinin kapısını çalmayacak olanlar, bize karşı tek saf oldu.
Dün her şey onlarındı; görüntünün aksine bugün her şey hâlâ onların!
Şimdi geleceği de ipotek altına almaya çalışıyorlar.
Biz ne yapıyoruz?
İvan Gonçarov’un Oblomov’u gibiyiz. Zihin konforumuzu bozmak eziyet. Huzursuz bir kalbimiz var. Kişisel sorunlarımızla boğuşup duruyoruz.
Her şeyi akışına bırakıyoruz.
Onlar gece uyumuyor, biz hayırlısı ne ise o olsun diyoruz…
İsot tarlasına girildiğinin şuurunda bile değiliz…
Detaylarda takılı kalıyor, varoluşsal konuları ve büyük fotoğrafı ihmal ediyoruz.
Onlar, istesek de istemesek de, hatta onlara meyletsek bile bizimle savaşacaklar.
Bizi, yeni dünyanın yeni tür kölesi yapmadan, yakamızı bırakmayacaklar!
Dizlerimiz üzerine doğrulup nice badirelerden sonra elde ettiğimiz birikime sahip çıkmalıyız.
Çocukların geleceğine dair bir hatıramız olmalı.
Şöyle geriye doğru bir bakalım: Zayıf psikolojimizin geri çekildiği alanları hangi suların dolduracağını görelim:
Kan ve kaos.
Kelebek etkisi bilinir. Kanat çırpmaktan vazgeçmemeli.
Bir kişi on kişidir. Bir kişi bir milyondur.
Bir kişi toplumdur. Bir kişi ümmettir.
Henüz yolun başındayız.
Kendimize dair yakaladığımız fırsat parmaklarınızın arasından kayıp gidecek.
Onlar yüz yıl önce Osmanlı’ya yaptıklarının aynısını bir kez daha yapmak için pusudalar.
Boşluk anımızı bekliyorlar.
Kararsız ve gevşeğiz. Devletimizi bu nedenle kaybettik.
Yeni Türkiye’yi de kaybedebiliriz.
Öyleyse ayaklanıp İstanbul’a doğru yürümeli!
Dönüşümün kalbine. Barışın sembol şehrine.
Şark’ın başşehrine.
Türkün, Kürdün, Arabın, Asya’nın, Balkanların başkentine.
Kritik süreci lehimize evirmek için bir şey yapmalı.
Bu bir düş olsun.
Türkiye’nin dört bir tarafından, İstanbul miting alanına akın etmeli. Yaya gelmeli, araçla gelmeli, uçakla gelmeli otobüsle gelmeli
Yalnız gelmeli, toplanarak gelmeli.
Çocukların elini tutup gelmeli. Ebeveyni sırtlayıp gelmeli.
Tam burada, göğsümüzde, hâlâ atan bir nabız var demeli!
Kalplerine korku salmalı.
Müstazaf toplumları sevindirmeli.
Kendi özgün öykümüzü yarım bırakmamalı.
Her şeyin daha iyisi ve daha güzeli için.
İbrahim’e giden karınca gibi olmalı. Bir katre de olsa o suyu taşımalı.
Onlar getirip dayattılar:
Ya biz ya onlar!
Dönüşüm dinamikleri tetiklenmek için bahaneye bakar. Sivil demokratik devrimin bir bahaneye daha ihtiyacı var.
7 Haziran seçimi bahane. Partilerin politik rekabeti bahane. Bilinen tüm siyasi semboller bahane.
Asıl olan ruhumuz, benliğimiz, haysiyetimiz.
Doğu’nun onuru. Barışın ruhu.
Olmalı!
İstanbul’da meydanda 5 milyon kişi olmalı.
Ağaçlar meyveye dururken Haziran’da elli rakamının sırtı aşınmalı, aşılmalı.
Tek miting olsun, olay olsun, yüzergezer oylar adresini bulsun.
Dede Korkut adını İstanbul Devrimi koysun.
Öyleyse mataranı al gel.
Ülkenin dört bir tarafından.
Çaycuma’dan Kepez’den, Hayrabolu’dan Bismil’den İstanbul’a gel.
Eski ile yeni arasındaki son büyük beyan için gel.
Gemileri, bir kez daha karadan Haliç’e indiren halatların bir ucundan tutmak için sen de gel.
En azıyla (seyretme!) tanık olmak için gel.
Soyuna ben de oradaydım demek için gel.
Ne yaptığının bilincinde olarak gel.
Algı değişsin.
Realite değişsin.
Çağ değişsin.