Yaratıcı Sıradanlığın Teorisi

Başka bir kehkeşandan geldiler. Dünyaya en yakın gezegene yerleştiler.

Amaçları; dünya yüzeyindeki suyun tamamını kendi evrenlerine taşımak.

Dünyayı gözlemliyor; galaksilerine, düzenli data aktarıyorlar.

İnsan dışında her şeyi dijital değerlere döktüler. Ellerinde bütün tarihin video arşivi var. Geleceğin filmini yaptılar. Dünyada ne olup biteceğini biliyorlar.

Yer, gök, deniz, dağlar, ağaçlar, bitkiler, depremler, tsunamiler, şehirler, köyler… Her şeye dair biyolojik, fiziksel ve fıtri olasılıkların şifreleri ellerinde. Varlık bilgisinde boşlukları yok.

Öngöremedikleri tek canlı türü ise insan.

İnsanın, serüvenini nasıl tamamlayacağını bilemiyorlar.

Belirsizlik onları korkutuyor.

İnsan, aslında ne yapmak istiyor?

Aralarındaki tek ihtilaf bu.

Bir grup, “insan türünün yaşamını sonlandırmalıyız” diyor.

Diğer grup, kendi güvenlik ve akıbeti adına, tabii sonucu beklemenin bir zorunluluk olduğunda ısrar ediyor.

Gözlemcilerin Kehkeşan’a ulaştırdığı iletiler, farklı bakış açılarını besleyen dinamikleri de açıkça ortaya koyuyor:

–  “İnsan bu, bir mucizeye imza atar, birlik olur, barış ve güven içinde tek bir dünya devleti kurabilir.

Daha büyük ihtimal ise, çatışa çatışa kendi türünün soyunu kurutabilir.

Her ikisi de mümkün.

Tarihin en uzak derinliklerinden beri aynı döngü içindeler:

İçlerinden bir zümre; kendini üstinsan olarak görüyor, türünün geride kalanlarını yok ediyor. Bu zümrenin gözüyle onlar esfel-i safilin! Dünya milletleri bu bir avuç “seçkinin” hizmetkârı.

Diğer zümre, idealist, insana inanıyor, onu kutsuyor. İnsan kemale ersin istiyor.

Hangi zümrenin kazanacağı an itibariyle belirsiz.

Yerkürede kötülük; daima dominant ve pro-aktif.

İyilik; daima çeperde ve mütevekkil.

Datalara göre çatışmayı kötülük kazanacak.

Beri taraftan iyilik yenilmiyor ve bitirilemiyor.

Her seferinde sessiz ve derinden gelerek statükoyu ve dengeleri altüst ediyor.

İnsan; girift, kompleks ve tanımlanamaz bir tür.

Yıkım/inşa, kaos/kosmos… zıtların her iki kutbunu da barındırıyor.

Bazen savaş ve fitne bazen barış ve insicam egemen oluyor.

İnsan türünün en garip yanı, her büyük kırılma evresinde bir din üretiyor. Her sıkışmada yeni bir felsefe her buhranda yeni bir ideolojik prospektüs yazıyor.

Bir kalıp gibi her seferinde “dünyayı bu dava kurtaracak!” diyorlar. Düzeni ele geçirdiklerinde de “tarihin sonu”nu pazarlıyorlar.

 “Dava” olgusu çoğunlukla safiyane ve iyi niyetli.

Bu iyi niyetli yapı üzerinden belli bir zaman geçince içi boşalıyor ama formuaynı kalıyor.

Kötülüğün en büyük mahareti; davanın içini boşaltması ve buradan yepyeni bir kötülük türetmesi.

Kötülük virüs gibi; çoğalıyor, uyum sağlıyor ve kendini geliştiriyor.

İyilik; içe koşan doğası ve sınırlı rüknü var, tarih boyunca değişmiyor.

Kötülük, arttıkça zayıflıyor. İyilik, sadeleştikçe güçleniyor.

İyiliğin en büyük gücü, sivil, açık ve meşru olması.

Kötülüğün en büyük silahı algoritmayı tersine çevirmek ve en aciz yönü kamuca müstekreh olması; maskeli, illegal ve gayrı meşru.

İyiler aslında avantajlı, zira dünyayı toplamda meşruiyet konsolide ediyor.

Statüko kötülük, mefkûre ve toplumlar iyilik üretiyor.

Aslında İnsan, yaratılıştan kıyamete toplam bir olgunun adı.  Bidayeti ve nihayetiyle, bireyi ve toplumuyla tek bir beden, tek bir ömür.

Allah tektir, şeytan tektir, insan tek!

Allah, kitapta “ey insan!” diye hitap eder.

Filozoflar, münevverler ve bilgeler daima “yüce insana” dair konuşmuşlardır.

İnsan uzun, erimli bir tekâmüle yürüyor.

Bu bağlamda insan henüz ergenlik çağında dolayısıyla hiperaktif. Modern dünyanın kakofonisi insanın ergenlik krizidir.

İnsan; müzik, spor, resim, dil, matematik vb. yaşam alanlarındaki mucize başarısının bilincinde.

Kısa sürede elde ettiği bu başarı özgüven verdi:

Hayatın her cüzünü, müzik sanatı gibi bir armoni içinde kurgulayıncaya kadar inat edip durmayacak.

Evrenselliği, ortak bir disiplini, estetik değerleri, gönüllülük ve rızayı, yaşama dair tüm olgulara hükmettirecek.

Bugün insanın yumuşak karnı siyaset. Siyaset henüz evrensel, ortak bir değer ve rıza var edemedi.

Ancak insan bir gün, siyaseti de bir sanat gibi icra etmeyi başaracak.

Kusursuz bir konuşma dili var ettiği gibi aynı mükemmellikte yönetim dilini de var edecek.

Bu mümkün görünüyor.”

Siyaset, kötülüğün son kalesi.

Beri taraftan “insan tarihsel birikimini” gözü gibi koruyor.

Öğreniyor ve bir vasata ulaşmış durumda.

İyi ve güzele dair “insanlığın ortak bir birikimi var”, bu birikim Doğu ve Batı’ ya yayılmış durumda.

Bu nedenle eleştirirken genellemeciliğin ve indirgemeciliğin şehvetinden uzak durmalı.

Tektipçi, uygarlıkçı faşizm son buluyor.

İnsan yılmadan bir kez daha atılıyor, yeni bir dünya kuruyor.

Akor, gam ve notayı bir araya getirerek bir harmoniyle müziği inşa eden insanın dehası; adalet, hukuk, onur, hürriyet, ortak yaşam ve yönetim erkini bir araya getirerek daha müellef üst siyasi bir düzen var edebilir.

Bu kontekste Türkiye büyük bir imkân.

Aydınlarımız günübirlik siyasetin dalgasına kapılmamalı

Bugüne kadar her birimiz sadece ideolojik-insan olduk: “Üst insan!”

Şimdi kimse normalleşemiyor.

Öyleyse işe “sıradan vatandaş” olmakla başlamalı.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s