“İnsanı yaşat ki devlet yaşasın!”
(Şeyh Edebali)
Milletim!
Yakamızı bırakacaklarından, kan dökmeyeceklerinden, vatanı 7 parçaya bölmeyeceklerinden, ayaklarımıza pranga vurmayacaklarından, kimliğimizi aşağılamayacaklarından emin olsak topyekûn teslim bile olurduk!
Eğer sonuç “huzur” olacaksa…
Yeryüzündeki hiçbir olgu sizin barış içinde insanca yaşamanızdan daha değerli değil.
Ben devletim!
Tek sorumluluğum milletimin dirliği, erinci, izzeti, refahı.
Evlatlarımız ölmesin!
Yaşlılarımız evinde, huzur içinde ruhunu teslim etsin.
Anneler ağlamasın.
Bebekler yetim kalmasın…
Devlet sizsiniz.
Siz yoksanız devlet nedir?
Sömürge dönemlerinde Batıya yenildik.
Hiçbir çabamız çöküşü engellemedi.
Mustafa Kemal bendim.
Tamamen yok olmamak için teslim olduk.
Büyük tecrübe ettik.
Teslim olduk; ama yine de yakamızı bırakmadılar.
Sizdeniz dedik; ama yetinmediler.
Müslüman değiliz dedik; olmaz dediler…
Yerkürenin en stratejik coğrafyasıyız.
Dört yön, dört dil, dört din, dört iklimiz.
Dünyanın kalbiyiz.
İşte bu kalbi almaya, bedeni lime lime etmeye geliyorlardı.
Artık başka çare kalmadı.
Kurtuluş Savaşı (1923) verdik.
Ayağımızda çarık, sırtımızda azık, elimizde silah yoktu.
Dağları kağnılarla aştık.
Onurumuzu, kimliğimizi, değerlerimizi, vatanımızı, milletimizi kurtardık.
Depremden korunmak için cenin pozisyonuna geçtik.
Göçük altında kaldık.
Yaralandık.
Kan kaybettik.
Bitkisel hayata girdik.
Zorunlu olarak nice ihmallerimiz, büyük hatalarımız oldu.
Milletimizden bizi anlamayan oldu.
Müslüman aydınlar anlamadılar.
Alevi kanaat önderleri anlamadılar
Kürt liderler anlamadılar.
Her biri kendi derdine düştü.
Onlar da haklıydı ama durum buydu.
Sömürgeciler vatanı işgal edemeyince satın almaya çalıştı.
Kiralama yoluna gittiler.
Tarlayı baştan aşağı sürüp kendi tohumlarını attılar.
Direnebildiğimiz kadar direndik.
Yapabildiğimiz kadar yaptık.
Bunu “siz” biliyorsunuz.
Beni beklediniz.
Tevekkülü elden bırakmadınız.
Kendime geleceğime, güçleneceğime, dizlerim üzerinde mutlaka doğrulacağıma inandınız.
Devleti karşıya alan hiçbir ideolojiye prim vermediniz.
Ne İnönücü Kemalizm’e
Ne Solcuya,
Ne Kürtçüye,
Ne İslamcıya,
Ne Türkçüye,
Ne Aleviciye…
İç savaş provalarının tamamını boşa düşürdünüz.
Onurunuz, sabrınız, metanetiz, özgürlük aşkınıza hayranız.
Sizi yanıltmayacağımı biliyordunuz.
Varlığımdan kuşkunuz yoktu.
15 Temmuz 2016 işgal günü birlikteydik.
Devlet, millet ve Allah!
Tek bir çağrıyla ülke, aynı slogan ve aynı karşı koyma biçimiyle ayağa kalktı.
Bu, dört başı mamur bir şahlanıştı.
Devlet dipdiriydi.
Ayaktaydı.
Ve dünya kamuoyuna yeni nesil II. Kurtuluş Savaşı zaferini ilan ettik.
Millet burada.
Devlet burada dedik.
Devlet ve milletin görkemli buluşmasının zamanı gelmişti.
Millet bir kez daha sınavını tam verdi.
Ben de imtihanımı hakkıyla verdim.
Gururluyuz.
Tekrar saldırıyorlar.
Peş peşe, amansız ve amasız geliyorlar.
Beşiktaş saldırısının üzerinden bir hafta geçmedi.
Milletimin en duyarlı sosyal fay hattı üzerinde olan Kayseri’de, bu sabah bomba patlattılar.
Devletin hülasası komandolarımızı hedef aldılar.
Dertleri büyük.
Devletin ve milletin büyük buluşmasını dumura uğratmak istiyorlar.
İç savaş onların en büyük arzusu.
Ne sizi tanıyorlar.
Ne de devleti.
Sevinemeyecek, başaramayacaklar.
Akın akın geliyorlar.
Kulaklarını düşürerek kaçacaklar.
Trans atlantiğin savaş lobisini ve içimizdeki yelpaze sivil unsurları deşifre ettik.
Kovduk.
NATO’culuğu çökerttik.
Şimdi arkadan dolaşıyorlar.
Bayrağı Avrasyacı terör düzeni devraldı.
Terör örgütleri; daha kurulurken kulağına şeytan üfler, alnına fahişe damgası vurulur.
Dün NATO’cudur.
Bugün Avrasyacı.
Beşiktaş’ta TAK yoktu.
Kayseri’de PKK yok.
Her ikisinde de İran var.
Rusya var.
Çin var.
Bombacı PKK, düzenek İran.
Bombacı TAK, istihbarat Rusya.
Bombacı IŞİD, lojistik Baas.
Şimdi sahnede Rusya, İran, Çin var ama perde arkasında Amerika.
NATO ve Avrasya bu savaş ejderhasının iki başı.
Dünya savaşları döneminde Büyük Britanya kabuğunu adada bırakıp Amerika’ya göçtü.
“Birleşik krallık ABD’si” şimdi sahaya sol başını sürüyor.
Avrasyacı Pentagon devrede.
Milletim!
Küresel düzen, sürpriz sivil unsurlarını da yedekte bekletiyor.
15 Temmuz’da NATO Türkiye’yi işgal edecek Avrasya payını alacaktı.
Şimdi formülü tersten uyguluyorlar:
Avrasya işgal edecek NATO payını alacak.
Suyumuzu ısıtıyorlar.
Gasilhaneyi hazırlıyor, teneşiri temizliyor, lahitin yerini belirliyorlar.
“Mart çok kanlı geçecek” diyenlere bakın.
Ulusalcısından, PKK’sından, HDP’sinden, FETÖ artıklarından, kripto kıtalardan darbe senaryolarını dolaşıma sokanlara bakın.
Hepsinin İran’da bürosu var.
Büyük güçler İran’ı kuşatıyor:
İran’ın elinden devrimi aldılar.
İran’ın elinden İslam’ı aldılar.
Bilmiyorlar ki bir bir topraklarını da alacaklar.
İran, Batı’nın oyununu oynuyor.
İran’a alan açıp Irak ve Suriye devletlerini peşkeş çekerek bize yaklaştırıyorlar.
Büyük strateji teorisyenlerinin rüyası olan Türkiye’yle savaş senaryosunda büyük finale hazırlıyorlar.
İran, buna gönüllü yazılıyor.
Milletim!
Tedirgin olma.
Küresel savaş lobisi karşısında küresel barış bloğu var!
Devlet hazır.
Devlet, küresel barışın kurucusu, avangardı ve teminatı.
Bütün provokasyonların farkında.
İki tekton, iki pakt üzerinde saldıran küresel savaş düzeninin hiçbir hamlesi bu evrensel iradeyi yıkamayacak.
Güçlendirecek. Tahkim edecek. İnşa edecek.
Devlet, dayattıkları bütün oyunları boşa çıkaran mekanizmaları devreye sokuyor.
Tek derdimiz milletimiz.
İç konsolidasyonumuz tam olduğunda sırtımız yere gelmez.
Terör bugün-yarın, neyi-nasıl hedef alırsa alsın taşkınlık yapmayın.
Mukaddes yaratıcı sabrınızı ve itidalinizi koruyun.
En büyük travmayı 100 yıl önce yaşadık.
Bu sıkışmayı da aşacağız.
Bu saldırılar; içimizdeki hain unsurları temizlediğimiz için yapılıyor.
II. Kurtuluş Savaşı zaferini korumak ve perçinlemek için başlatılan Fırat Kalkanı harekâtının muvaffakiyetlerinden dolayı yapılıyor.
Tayyip Erdoğan da benim.
Tam bağımsızlık mücadelesi veriyoruz.
Komprador, self-kolonizatör, emperyal yapıları ve kalıntıları tasfiye ediyoruz.
Bu coğrafyada her olgu her nesne organik olacak.
Yerli ve milli bir düzen inşa etmeye çalışıyoruz.
Cumhuriyeti tahkim ediyoruz.
İşimiz, ödevimiz ve sorumluluğumuz çok.
Toplumsal barışı bozmaya çalışanların pro-aktif halleri, bitmeyen saldırıları yıldırmasın.
Çanakkale’de, Kurtuluş Savaşı’nda 3 kişiydik.
15 Temmuz işgal gününde de üç…
Üç kişi olarak kaldığımız sürece yürüyüşümüz devam edecek:
Sen, ben ve Allah!