Dede Korkut ve Türkiye Devrimi

Hiç bir şey için ben yarın bunu mutlaka yapacağım deme. Allah dilerse de!
(Kehf Suresi 23-24)

 

21 Şubat 2017’de sarsıcı bir olay gazetelerin 3. sayfasına düştü.

İzmir, Menemen’de, üvey bir “baba”, 15 yaşındaki lise öğrencisi oğlunun başına keser sapıyla defalarca vurdu, ayaklarına taş bağlayıp kuyuya attı.

Katil baba, “eşim oğluna çok düşkündü. Onu ortadan kaldırdım. Artık eşimin bütün ilgisi bana dönecek!” diyerek suçunu itiraf etti.

Narsist sapkınlık, bazen bireysel bir hastalık, bazen de uluslararası bir ilişkinin adıdır.

Narsizm; kendini aşırı sevmek değil, nefret üzerinden karşıdakini yok etmektir.

Third page news..

Batı’nın,  Batı dışı dünya ve Türkiye ile ilişki biçimi, ‘3. sayfa haberleri’ formatında.

Batı ontolojisinde, barbarlık ve soykırım geni var.

Bu durum Batı Narsizminin kökenini açıklar.

Kuzey Atlantik ekseni, bir asır boyunca Türkiye’yi kendi mülkü olarak gördü.

Bugün Devlet, kendi milletine değer vermeye başladığı için ayağına taş bağlanıyor.

II. Sevr için pusuda bekliyorlar.

Doğu ülkelerinde Demokrasi, Batı çıkarlarını koruyan mekanik bir sistem olduğu sürece anlamlı.

Gerçek manasıyla icra edildiğinde Demokrasi’yi de ortadan kaldırmakta beis görmüyorlar!

Asırlık haberin unsurları belli.

Sömürgeciler, İşgalciler, Devlet ve Millet

16 Nisan’da, 15 Temmuz cinayetinin “davası” görülecek

16 Nisan, derin davanın duruşma günü.

Toplumun, çoklu dinamikler nedeniyle bu kez ‘hayır’ diyeceğini düşünenler, umduklarını bulamayacaklar.

Millet duruşma günü, mahşeri bir katılımla salonda olacak.

Toplumun balık hafızalı olduğunu düşünüp bundan medet umanlar, bir kez daha tarihi bir hüsrana uğrayacak.

Hüküm verilecek.

Halkoylamasında öyle bir sonuç çıkacak ki yeni sisteme dair meşruiyet tartışmaları sonlanacak.

Klişe “ülkenin diğer yarısı” efsanesi bitecek.

“Toplum iradesi” en temel referans olacak.

İdeolojik kırılmalar yaşanacak.

Fanatizimler, nihilizmin ağına düşecek.

Türkiyeli Kürtçülük, yerli Solculuk, muhafazakâr yaşam tarzını sorun etmeyen Laiklik, milli neo-liberallik dönemi başlayacak. Alevi toplumunu mağdur eden Alevicilik işlevini yitirecek.

“Türkiye aldı başını gidiyor, bir bahar yaşanıyor. Biz sizin ajandalarınız nedeniyle geride kalıyoruz, düşün yakamızdan” diyen topluluklar, ayrımcı ideolojileri köşeye sıkıştıracak, yalnızlaştıracak.

Marjinal bazı dinci gruplar, alan daralması içgüdüsüyle muhafazakârlaşan yeni söylemleri sahici olmamakla suçlayacaklar; ama merkez siyaset bu dönüşümü içselleştirecek.

Sürece muhalif iki büyük siyasi partinin kitleleri, parti üst yönetimlerinde gerçekleşecek zorunlu ve manidar dönüşümlerle, doğal mecrasına oturacak, organik bir şekilde yeni sürecin içinde yer alacak.

Bu siyasi yapılar, oryantalizmin ‘Seküler kartı’ ve ‘Kürt kartı’ olmaktan çıkacak.

Başkanlık sistemi; çatışmalardan, çelişkilerden ve fay hatlarından beslenen üst siyaseti ortak değerlere doğru hızla ivmelendirecek.

Ayrımcılıkla konsolide olan partiler arasında kesişim kümeleri oluşacak, siyah beyaz siyaseti zayıflayacak, gri tonlar belirginleşecek, her geçen gün biraz daha birbirine yakınlaşacaklar.

İktidar olabilmek için, çift yönlü, her sınıfın ön kabulleri, dogmaları, ideolojik kırmızı çizgileri esneyecek.

Başkanlık yönetim modeli, iki partili demokratik bir sistemi mecbur kılacak.

Türkiye siyasetine, yakın gelecekte, Sağ-Sol, Türk-Kürt, Laik-Dindar ayrımlarına yaslanmayan iki parti yön verecek.

Başkanlık sisteminde iktidar, toplumun teveccühüne göre el değiştirecek.

Her meşrep, her eğilim, her topluluk dönüşümlü iktidar yüzü görecek.

İdeolojiler, hayat-memat meselesi olmaktan çıkıp nostaljik bir motife, bir folklora dönüşecek.

Türkiyelilik, Vatanseverlik, Müslümanlık, Demokratlık ve Laiklik yeni düzenin mizanı olacak.

İç ve dış koşulların dayatmasıyla kesrette vahdet tekamül edecek.

Bu, Türkiye Devrimi’nin küresel ölçekte, müstesna bir özelliği olarak kendini gösterecek.

Bu ülke “Fransız devrimi” parantezini kapatacak.

Ulusal ve bölgesel anlamda “Türkiye Devrimi” evresi başlayacak.

Belli odaklar, 16 Nisan gecesi ortaya çıkacak sonucu kestirmeye çalışıyor.

Kararsızlara bakıp umutlanıyor.

İşi riske etmemek için suikasttan darbeye, canlı bombadan El-Bab’da kumpasa kadar her şeyi göze alıyor.

Bir “sosyal kaderi” değiştirmeye çalışıyorlar!

Tarihin kırılma evrelerinde kimilerine çöküş, kimilerine yükseliş düşer.

Her yükseliş kendini tamamlar.

Her düşüş de kendini tamamlamak zorundadır.

Karşılığı olan durdurulamaz.

Hikâyesi olan muzaffer olur.

Olaylar, önce var olur; sonra uç verir, görünür hale gelir.

Kronoloji; tamamlanmış olgular için mekanik bir dizindir.

29 Ekim 1923 sembolik bir tarih.

Türkiye Cumhuriyeti zaten vardı!

29 Mayıs 1453 tarihi, sadece Fatih’in Romanos kapısından içeri girişini anlatır.

İstanbul önceden düşmüştü!

26 Ağustos 1071 bir eşik..

Anadolu’nun fethini tamamlayacak akıncı ruhu oluşmuştu!

16 Nisan 2017 bir sembol.

Malum ilan edilecek.

Bir külliyat oluştu.

Bedeller ödendi.

Geride koca bir müktesebat var.

Bilge Dede Korkut, o gün orada azade bir olayın değil bir olgunun adını koyacak:

“Türkiye Devrimi kendini tamamlıyor!”

Referandumun iki büyük karşılığı, iki büyük öyküsü var.

– İstanbul, Ankara, Diyarbakır ve Nusaybin’i işgal edenlerle yarım kalan hesap kapanacak.

– Kaotik global düzene ve küresel kuşatmaya inat, yükselen Türkiye’nin, sistemik değişimi tamamlanacak.

Süreç, yaşamın akış yönünde ilerliyor.

Bu apaz seyir, Türkiye devriminin en büyük dinamiği, banisi, teminatı ve istikbalidir.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s