Siyaset ve İslamcılık

Sonsuzluk içinde karınca kadar bile olmamak ne garip!

İnsanoğlu, tersine, sonsuzluk kendi içindeymiş gibi davranır.

Cüretkârdır.

Önü açıldığında “mehdi”, biraz daha yol verildiğinde ‘ben sizin ilahınızım’ der.

Tanrı adına konuşur.

Din adına konuşur.

İnsanlık adına konuşur.

Fırsatını bulunca Devlet adına konuşur.

Ortak değerlerin ve ortak mülkün haramilerini konu alan film bitmez.

Devlet ve toplum iki devasa organizmadır.

Bu büyüklüğün daima fiktif boşlukları olur.

Bu alanlara tufeyliler yerleşir.

Toplumun boşluğunda illegal örgütler, devletin boşluğunda her daim yabancı istihbarat ajanları olur.

Bu unsurların en belirgin özelliği; kifayetsizlik, ihtiras ve mübalağa etmektir. Kim bir şeyi abartıyorsa gizli ajandası vardır.

Ancak parazitin kaderi dökülmektir.

Örgütlü de olsa “asalağın” akıbeti daima zevaldir.

İslamcılık

Cüzi realiteler külli realiteleri değiştirmez.

Uluslararası siyasetin mihveri ne ise ulusal siyasetin mihveri de odur.

Gündem oluşturan argümanlar, ana eksene paralel değilse arızidir.

Siyasetin evveli de ahiri de bu.

Uluslararası konjonktür, kamuoyundaki her tartışmanın temel bağlamıdır.

Her siyasetin, bir büyük siyasetin değirmenine su taşıması bir normdur.

Bu realite bilinsin ki kimse suküt-u hayale uğramasın!

Yakın tarih Türkiye İslamcılığı, söz konusu uluslararası konjonktürün imkânıyla neşvünema buldu.

İslamcılık yine aynı nedenle çöker ya da stabil kalır.

Öncelikle: İslamcılık, organik bir tanım değil; Batı ve Batıcılığın yakıştırması, bir aşağılamadır.

Devlet, küresel rüzgâra yelkenini açıp bahsi edilen İslamcılığı kuşanarak istediği limana ulaştı.

Devrimin başlangıç noktası “One Minute”, egemenlerin küresel yeni kuramının boşluğuna denk gelen kritik ve stratejik bir Ed- Devlet hamlesiydi.

Devlet, önünde açılıveren uzun koridorda tek nefeste koşabildiği kadar koştu.

Nice badireler atlatarak öncelikli hedefine ulaştı.

Travma döneminden kalma yönetim sistemini kökünden değiştirdi.

İslamcılık tartışmaları, kelimelerin yerli yerinde olmadığı suni ve manipülatif bir zemin.

Gündemdeki polemiklerle alakası olmayan başka bir üst-süreç yaşanıyor.

Devlet, Suriye Devriminin başlangıcından kısa bir süre sonra ortaya çıkan yeni konjonktüre kendini adapte ediyor.

Küresel ölçekte, İslamcılığa da alan açan rüzgâr dindi.

Devlet suhuletle gardını alıyor.

“İslamcılık inşa ediliyor!” ya da “İslamcılık tasfiye ediliyor!” çıkışları, günübirlik politik söylemlerdir.

Bugün uluslararası siyaset hâlâ ârafta.

Bu hal değişinceye kadar devlet, İslamcılık konteksinde ‘stand by’ modunda kalacak.

Türkiye siyasetinde, iki nedenle, doktrinel çatışmanın ateşi biraz daha düşecek:

I- Küresel konjonktür.

II- Ed-Devlet dengesi

Ekonomik büyüme, kaliteli yaşam ve meritokratik yönetim, fiilen devletin ve toplumun önceliği haline geldi.

Bundan sonraki süreçte ne Kemalizm ne İslamcılık ne Türkçülük ne de başka bir ideoloji dominant olacak!

Çoğulcu demokrasi gürbüzleşecek.

Küresel siyaset ârafta ama devlet net.

Çatışma, alt levelde kalacak.

Bu çatışma, hem merkez Avrupa ülkeleri hem Türkiye için “elzem”!

Söz konusu çatışmanın dip kodu, Hristiyanlık ve Müslümanlık.

Bu, kendi içinde yeni nesil bir Haçlılık ve İslamcılık ruhu üretiyor.

Batı kendi halinde medeniyet, harekete geçtiğinde Haçlı.

Rusya kendi halinde Slav, harekete geçtiğinde Ortodoks.

Türkiye ve Ortadoğu sömürge kaldıkça Laik, ayakları üzerinde durmak istediği “anda” İslamcıdır.

Bu tasavvurda Kurtuluş Savaşının algısal bağıntısı, “İslam – Batı” savaşıydı.

Mustafa Kemal de bir İslam komutanı; Batı idrakinde “İslamcıydı.”

Batı’nın hakkımızdaki kanaati hiç değişmedi: Ateistimizle, Komünistimizle, Paganımızla, Batıcılarımızla bir bütün olarak İslamistiz.

Kanaati değiştirmek için gerek ve tek şart: Din değiştirmekti.

Devlet direndi; “üst devlet” laik oldu, “alt devlet” İslam’a sarıldı.

Tek din, Diyanet, cemaatler, Ehl-i Sünnet projeksiyonu, müfredatta din dersleri, ibadethanelerin çoğaltılması vs. hepsi stratejik bir tasarruftu.

Devlet Başkanı’nın; “tek devlet, tek vatan, tek millet, tek bayrak” ve İslam vurgusu Cumhuriyettir!

Ed-Devlet, bir denge formülüyle ülkeyi küresel sistem içinde tutarak geleceğe taşıyor.

Herkes müsterih olsun!

İslami Hareketler

Bilinenin aksine Türkiye’de İslamcılık, bir tez değil reddiye, anti-İslamlığa tepki.

Cevher cevhere karşı durmaz.

Müslüman toplumda da İslamcılık yapılmaz.

Gelinen noktada kendine İslamcılık olmaz.

Sekülerlik üzerinden toplumu ve devleti konsolide etmek isteyen Batıcılık; çökertildiği ya da -daha lazım olanıyla- demokratlaştığı oranda toplum ve devlette İslamcı vurgu azalacaktır.

İdeolojik yapılar, rejim “tek tipçi” olduğunda belki meşru belki mazurdu.

Bugün devlet, non-ideoloji, non-etnik, açık ve serbest bir düzen inşa etti ama ideolojiler eski tip konseptlerini koruyor.

İslami hareketler, devletin İslamcılığını kendi İslamcılıklarına eşitliyor!

Bu durumun ayaklarını yerden kestiğinin farkında bile değiller.

Süreçte Türkiye’de İslami hareketler “özelleşti.”

Belli kesimlerin mülkü oldu.

Metalaştı.

Türkiye devrimiyle birlikte yaşanan siyasal şok, en gözde İslami örgütlenmelerin de astarını ters yüz etti.

“Eğer gereğini yapmazsanız yerinize sizin gibi davranmayan başka bir topluluk getiririz.” (47/38)   

Bütünün bir parçası olma bilinci, “İslami hareketlerin” devlet katında ve toplum nezdindeki kaderini belirleyecek.

Ya yerini bilir ya da bir sarmalda savrulur dururlar!

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s