Üç Özne Bir Sihir

İçten bir ısrarla görüş soran okurlarım olmasaydı Pazar gününden önce yazmamak benim için daha şık olacaktı:

Türkiye’deki siyasi mücadele, Türkiye coğrafyasının sınırları içinde olup bitmiyor ki bu hudutlar dâhilindeki performanslar tek başına sandık sonucunu belirlesin!

24 Haziran’da, sevk-i tabii ile uluslararası kurucu teoriler de oylanıyor.

Küresel çoklu irade, seçim sonuçlarını sıradan bir vatandaştan daha heyecanla bekliyor!

Büyük savaş;

Kaos ve şiddet ticareti yapan ideolojik yapılar ile data ticareti yapan liberal yapılar arasında.

Diğerlerinin tamamı alt küme savaşları.

Türkiye ölçeğindeki devletlerin, tüm politik refleksini bu çelişki belirler.

Her siyasetçi uluslararası bir blokta konumlanır.

Bu zorunludur.

Çin, İngiltere ve Amerika Demokratları, liberal bir çizgide yer alıyor.

Rusya, İsrail, iktidardaki İran ve Trump yönetimi tersini iddia eder dururlar ama “şiddet ticareti” taraftarlarıdır.

Türkiye devleti, ikinci, “plural” güce direniyor.

Türkiye aleyhine oluşan akıldışı öfkenin mimarı bu güçler.

İlginçtir;

Bu seçimde İran, Rusya ve İsrail’in aynı tarafta ne kadar etkili çalıştığını ibretle izliyoruz.

Az geriden alalım;

Ergenekon’un tasfiyesi, uluslararası şiddet tüccarlarının kendilerine yaptıkları bir operasyondu.

Kötülük el değiştirdi, yenisini (FETÖ) eskinin yerine koydular.

Türkiye devleti ise kumpası izledi.

Parazit, kendini tam olarak belli ettiğinde eziverdi.

FETÖ, bu gücün son mükemmel projesiydi.

FETÖ ile örtülü Ermeni diasporası vesayetinde bir Kürdistan, soykırımı iddialarının kabulü, Devlet’in uluslararası kamuoyunda DAEŞ’le eşitlenerek mahkûm edilmesi, Şii-Sünni savaşı, Vatikan ayarında ve kontrolünde Sünnici bir halifelik projesi hayata geçirilecekti.

Sonsuz kaos sonsuz “ticaret”.

Türkiye’nin yakın zamanda yoğun siyasi meşguliyetler arasında İngiltere’ye bir ziyaret gerçekleştirmesi boşuna değil.

Bir eksen çizildi.

Tek Kuşak Tek Yol kurgusuyla, demokratik dünyayla birlikte yürünecek.

Bu akılcı devlet refleksi.

Bu Atatürkçü hattın devamı ve iyi.

Buna itiraz edenleri; Sol, Laik, Alevi, Ermeni, İslamcı ya da Kürdî kimlikte görüyorsunuz ama esasta olan dava adamlığı değil Rusçuluk, İrancılık, Suudçuluk, İsrailcilik ve Batıcılık!

“Diktatörü deviriyoruz” diyenlere puslu gözlerle şöyle bir bakıyoruz,

Antiemperyalizm sloganı atanlara,

“Parlamenter sisteme dönüş yapacağız” diyenlere,

Hatta ayet okuyanlara!

“Doğruları” maske yapıp kolonyalist projeleri pratiğe döküyorlar!

Arka planda neler olduğunu önemsemeden taraf olan toplumsal yapıları yürekle ve sözle kesin olarak ayrı tutuyoruz.

Derdimiz, sosyo-kültürel iklimimizin doğal farklılıkları üzerinden küresel güçlere bendelik yapan üst odaklarla.

Hakkaniyet şu ki; süreci yürütenlerin büyük hatası da tam bu nüansta ortaya çıkan yetmezlik..

Anlıyoruz ki her daim siyasetin gözü perdeli.

Devlet de din gibi bir misyondur.

Misyonların etrafını halka halka saranların münkeri, bağyi ve günahı boyunlarınadır.

Zamanı gelir ayıklanırlar!

Günübirlik siyaset, siyasetçilere kalsın.

Olaya başka bir açıdan bakın.

Türkiye, gemisini hayatın akış yönünde tutmaktadır.

Türkiye “kendi olarak” dünya güçleri arasında yer almak için elinden gelen her şeyi yapmaktadır.

“Arap Baharı” kırım noktasıydı.

Başarısız oldu.

Kaos tüccarlarının eli güçlendi.

Uluslararası kamuoyunda pozisyon üstünlüğünü devraldılar.

Türkiye, işte böyle bir dünya düzeni içinde seçime gidiyor.

Biri, uluslararası konjonktüre uyum diğeri, rasyonel iç politik dinamikler nedeniyle;

Ülkenin düzeni, bu seçimle olduğu yerden devam edecek.

“Değiştir” sloganı, süreci samimiyetle üstlense ve sadece kadro değişimi öneren bir vizyonla propaganda yapsaydı şansı vardı.

“Değiştir” sloganının, bilinçaltı karşılığı ilerici değil gerici.

Ellerindeki tüm avantajlarına rağmen statüko yine kaybedecek.

Nasıl oluyor diye sordukları o büyüyü söz konusu bu iki dinamik var ediyor.

Nasıl da saldırıyorlar.

Bu nasıl aşağılamadır böyle.

Süreci teorisiz ve sahipsiz mi sanıyorlar!

Alınan mesafeleri görelim.

Önceki kazanımları tek tek saymaya artık gerek yok, sadece sistem değişikliği ile birkaç ay içinde bakın neler başarıldı:

Atatürkçülüğü koruyup tek tipçi Kemalizm’in tasfiyesini CHP’ye yaptırmak,

Türk milliyetçiliğinin bayrağını dalgalandırırken Kürt olgusunu MHP eliyle içselleştirmek,

İslamcılığı zirveye çıkarırken, dindar formları AK Parti eliyle modern hayatla buluşturmak,

En uçtaki ideolojik kitleleri birbirine yakınlaştırmak,

İslamafobik Fransız tipi laikliğin tasfiyesini, hem katı laiklere hem katı dindarlara (Saadet Partisi) kabul ettirmek,

Bunların hepsi devrim niteliğinde devlete, cevhere ve bütüne ait sonuçlardır.

Tez, Antitez şimdi Sentez zamanı.

Yeni bir boyut var ettik.

Sentez(imiz) şekilleniyor.

Bu sentezden ilhamını almayan iki partili sistemin ikincisi olamayacak.

Bu anlamda mutlu ve umutluyuz.

Daha da iyi olacak.

Görüyor musunuz, bu ülkede terörist bile, küresel şiddet tüccarlarından aldığı güçle normal gibi demokrasi zemininde aymazca boy gösteriyor.

Nasıl da masum, temiz yüzlü ve çağdaşlar!

Söz konusu akıl almazlığa şimdi destek çıkanlar, kendileri de ileride bu gerçeği hayretle fark edecekler.

Bugünün bilinç üzerinde deprem etkisi yapan en önemli olgusu bu.

Ancak toplamda rahat olunmalı.

Sandığa gitmemezlik yapmamalı.

İkrah edilen problemler elbette orta yerde duruyor.

Toplum zaten hassas ayarları yapacaktır.

24 Haziran son nokta değil bir merhale.

Daha çok yol var.

Toplumsal dönüşümler yavaş olur.

Pazar günü tereddüte mahal yok.

Bir gün en önemli politik gündem maddemizin; Diyadin’de tellere sıkışmış yavru güvercini kurtarmak isterken yüksek gerilim hattına kapılarak iki kolunu kaybeden 17 yaşındaki Ramazan Taşdemir’e protez kol temin etmek olması duasıyla…

Şimdi;

Vatan, sandık ve sen.

Üç özne bir sihir.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s