3. köprünün ismine çarpan Alevi Açılımı

29 Mayıs 2013 Çarşamba günü, İstanbul’da Asya ile Avrupa’yı birbirine bağlayacak 3. köprünün temeli atıldı. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 3. boğaz köprüsünün adının Yavuz Sultan Selim olacağını söyledi.

Türkiye’nin ekonomik gelişiminin en önemli göstergelerinden biri olan bir köprüye kültürümüzden verilen bir isim bile siyasetin ne kadar kırılgan olduğunu göstermeye yetti.

Pusuya yatmış taraflar bu kez isim üzerinden çatışma başladı.

Yavuz Sultan Selim ismi Türkiye’deki Alevilerin hassasiyetlerini kaşımak isteyenler tarafından anında esaslı bir siyasi malzeme haline getirildi.

Bu ülkede özellikle son zamanlarda hiçbir siyasi, sosyal tepkinin kendi başına bir anlamı yok.

Emek sineması yıkılmasın, Taksim gezi parkındaki ağaçlar sökülmesin, şehir tiyatroları yönetmenliği çıkmasın, alkol düzenlemesi iptal edilsin, operaya mescit yapılmasın vb. gibi bütün tepkiler sahte.

Gerçek olan şu: ‘Biz sizi istemiyoruz’, neden, ‘işte!’

Gündeme gelen bu olaylar olmasa başka nedenler üzerinden bir kaşık suda fırtına koparacaklar.

Onlarınki müzmin, iflah olmaz, barışmaz bir çatışma.

İslamlık ve anti İslamlık temel çelişkisi.

Yok edinceye kadar ya da yok oluncaya kadar sürecek varoluşsal bir seleksiyon arzusu.

Aslına bakılırsa 3. köprüye verilen Yavuz Sultan Selim ismi üzerinden başlayan Alevilik maskeli sataşmalarının esas hareket kaynağı da aynı mantıktan besleniyor. Ardıl ve suhuletli tepkilerin bir önemi yok şu an.

Ancak burada dikkat edilmesi gereken başka noktalar bulunuyor.

Alevilik Kemalizm’in çöküşünü hazmedemeyenlerin arkasına gizlendiği kritik siper olma sırasını devraldı.

Son zamanlarda Alevilik ile ilgili olayları sürekli halının altına süpüren yeni siyaset İstanbul’a yapılması planlanan 3. Boğaz köprüsüne verilen Yavuz Sultan Selim ismiyle bir kez daha bu yangına su taşıdı.

3. köprüye verilen ismin bizzat Alevileri incitmek için yapılmadığını tahmin etmek zor değil.

Öyle görünüyor ki Alevilik ile ilgili biriken stresin soğuk yüzü toplumun gündemine beklenenden daha güçlü bir şekilde oturuyor.

Bu birikim cesametiyle zaten vardı.

Demokratik Açılım nedeniyle Alevi çalıştaylarının işlevinin durdurulması ve atılan yanlış adımlar topluluğun daha fazla hassaslaşmasına neden oldu.

Alevilik sorunu; derin tarihi birikimi, Sivas olayları, Kemal Kılıçdaroğlu faktörü, Alevi açılımının kendini feshetmesi, Suriye, Reyhanlı olayları, basiretsiz siyasetçilerin ileri-geri, düşüncesiz ve empatisiz konuşmalarıyla fazlasıyla ısındı.

Yarım asırlık Kürt meselesindeki ‘Barış Süreci’ sevincini yarım bırakacak olaylara gebe olan bu sorun akıllı siyaset güdülmediğinde büyüyerek daha fazla yumak olur.

Kemalizm’in boğduğu siyasi ve sosyal dünyalardan, 12 Eylül askeri rejim vesayetinden, sistem içi bürokratik mafya örgütlenmesi Ergenekon’dan, bağımlı dış politikalardan, oligarşizmden kurtuluşun adını verdiğimiz Yeni Türkiye olgusu Kemalist reflekslere yenik düşüyor zaman zaman.

İktidar demokratikleşme sürecinde uzun soluklu bir yola koyulduğunu unutmuş görünüyor.

“Biz demokratik bir yola girdik, bundan sonra her şey kendini buna göre ayarlasın, bir sorun varsa kendi kendine çözülsün” demek havanda su dövmektir.

Türkiye’nin yeni oluşumuna vesile olan ve destek veren kitleler; Müslümanlar, Kürtler, Aleviler, gayrimüslimler, Türkler ve diğer bütün etnik ve inanç topluluklarıydı.

Bu topluluklardan hiçbiri elindeki imkanı keyfi olarak kullanamaz.

Hiçbiri Türkiye’nin sessiz toplumsal demokratik devrimini kendine mal edemez.

Türkiye devrimi, İran devriminde ve Arap ülkelerindeki devrimlerde olduğu gibi hatalar yapıp iktidarı tek başına alamaz.

Bu ülkede Müslümanların sorunları çözülüp Kürt sorununun çözülmemesi nasıl ki mümkün olmadıysa, Alevilerin sorunları, gayrımüslimlerin sorunları ve bu süreçte yara alan Türklük sorunları çözülmeden olmaz.

Bu anlamda oyun dışı kalan 90 ailelik Ezidi topluluğu bile eğer mutlu değilse, bu ülkede demokrasinin olmadığı anlamına gelecektir.

Büyük kitleler her zaman büyüklükleri nedeniyle altta kalanları görmezler.

Ancak siyaset behemehal bunu görmek zorundadır.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Ortadoğu’nun yeni jeopolitiğinde Kürt sorununun ne anlama geldiğini görür ve bu sorunu apar topar çözer de, belki daha önemli olan Alevi sorununa nasıl gözünü kapatır?

Kemalist dünyalılar gibi Alevilerin Dersim’de bittiklerini mi düşünüyor hala birileri?

Aleviler en kötü ihtimalle 10 milyonu aşkın vatandaşımızın kendini nispet ettiği bir topluluk.

Tek bir çatı altında toplanamamaları ve birlik içinde olamamalarından kime ne?

Alevilerden büyük bir güvenoyu alan Yeni Türkiye de bu güveni yitirir ve heba ederse onlar solculuk çatısı altında zaten toplanacaklardır.

Muhafazakar siyasetinizle kına yakarsınız o zaman!

Diyanet İşleri Başkanlığı da öyle!

Her şey uyur da toplulukların bilinci uyur mu sanıyorsunuz?

Alevi vatandaşlarımızın taleplerinin yerine getirilmesini neden ihmal ediyorsunuz?

Neden Alevi açılımını durdurdunuz?

Alevi çalıştayını içinizden kimler tıkadı?

Her şeyde ileri demokrasi deyip bu konuda oy hesapları yapıyorsanız bu size yar olmaz!

Tersten Alevi topluluğunun mağduriyeti üzerinden politika yapanlar da cabası.

3. boğaz köprüsünün adının Yavuz Sultan Selim olması üzerine sosyal medyada “AKP İstanbul’daki 3. köprüye Yavuz Sultan Selim adlı Alevi celladının adını vermiş. Bu, Alevilere yeni bir hakaret ve açık bir gözdağıdır!” diyen bir milletvekilinin iyi niyetli olduğu düşünülebilir mi?

Bu tarz kan, mağduriyet, mazlumiyet, tükenmişlik, istizaf, ötekilik, kahır ve ağıtlar üzerinde sülük gibi beslenenler yeri geldiğinde toplumları tarafından dışlanacaklardır.

Ancak yanlış siyasetler, verilmeyen haklar, samimi olunmadığını gösteren davranışlar ve başbakanın bir gladyatörün arenadaki haline benzer sert sözleri kitlelerin onların sözlerine kulak vermelerine sebep olmaktadır.

Bugün Türkiye Devleti Alevilik konusunda güven zafiyeti yaşamaktadır.

Diğer bir deyişle bugün Alevilerin en büyük problemi, yeni siyasete karşı sonradan gelişen ve büyüyen güvensizlikleri.

Türkiye’nin muktedir hükümeti Alevilerin dünyasına duygudaşlık yapmaktan uzaklaşmış görünmektedir.

Özellikle Türkiye bürokrasisi demokratik açılımda ve referandumda kendini destekleyen Alevi topluluğunu pişman edecek davranışlar sergilemektedir.

Türkiye bir yolunu bularak 3. köprüye koyduğu isimden “incitici olabileceğini hissedemedik” diyerek vazgeçebilir ya da bu ayarda “bir şey” yapabilir. Bu şık siyasi hamleler ile güven tazelemesi yaparak ileri demokrasi yoluna devam eder.

Yeniden şekillenen dünyanın gölgesinde yeni bir jeopolitiğe yönelen Ortadoğu’da siyaseti belirleyen en önemli enstrümanın topluluklar olduğunu umarım unutmazlar.

Alevilerin gönlünü alamayan bir Türkiye bu nedenle oluşacak, iç ve dış çatışmaların bizzat faili olacak ve bunu hiç bir şekilde topluma izah edemeyecektir.

omeraltass@gmail.com

twitter.com/altasyalvac

http://www.facebook.com/Ömer Altaş

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s