Kutsanan her ne ise insan ona karşı yüzünü döner.
Bu fiili bir duruştur.
Müslimler, Gayrımüslimler, budistler ve paganlar bunu ibadet bilinciyle yapar.
Modern dönemde, bu gruplar içine girmeyenler de durum ibadet şeklinde değil tutum olarak kendini gösterir.
Dikkatle bakıldığında onlarınkinin de bir tür ibadet olduğu gözlerden kaçmaz.
Ruhlar da bedeni ile aynı kutsala tapınır ve kendine bir kıble edinir.
Kıble ne sadece Kâbedir, ne Mescidi Aksadır, ne Zerdüştlerde olduğu gibi sadece bir güneş, bir ağaç ne de başka bir totemdir.
Kıble ana yönelim eğrisine konulan noktadır.
Türkiye Cumhuriyetinin en büyük kıblesi İstanbuldadır, o da Boğaziçidir, Boğaz bölgesidir.
Bu belde mukaddes bir beldedir.
Emin belde.
Etrafı da haremdir.
Haremul Şerifeyn gibi Haremul Ciheteyn.
Boğazın iki yakası.
İki şerefli yaka.
Yalılar, villalar, konaklar hattı.
Buralara komşu olan yine kutsal diğer semtler.
Beykoz, Etiler,Bebek, Nişantaşı..
Hiçbir sınıfa, hiçbir inanca, hiçbir etnisiteye mensup olmayan sadece isimleriyle müsemma olan elitist oligarşinin ve oligarşik sermayenin karargâhı.
Kıble merkezi.
Bütün ibreler kendilerini gösterir.
Korunmuştur, masundur bu muhitler.
Oraya giren veya girebilen herkes, her şey sonsuza kadar eman içinde olur hatta bireyler totemik bir varlık olarak kabul görür.
O konakların etrafını çeviren taşlar bile daha fiyakalı durur.
Bu ülkenin tek makbul insanları boğazlarda ve boğazın iki yakasının hareminde yaşayanlardır.
Aklınızdaki bütün sınıfsal kategorileri silin ve toplumsal katmanları unutun.
Politik duruşları, inançsal, ekonomik, kültürel farklılıkları bir kenara atın.
Bu ülkede sadece iki sınıf vardır.
Beyaz Türkler ve diğerleri.
Eskiden Arap Acem vardı.
Müslim gayrı Müslim vardı.
Türk Gavur vardı.
Bunlar bitti.
Son beş yılda bir de Eski Türkiye ve Yeni Türkiye ikilemi çıktı.
Bu yapısal bölünme bile o kutsal tasnifi yürürlükten kaldırmadı.
Beyaz Türkler ve diğerleri.
Diğerleri ifadesi inanç, mezhep ve etnisite olarak plural bir içeriğe sahip.
Hiç önemli değil bu, Beyaz Türklük karşısında hepsi tek blok.
Çünkü yüzleri ona dönük.
O kıbleye.
İçlerinden birileri İktidar oldular, çok zengin oldular yine fark etmedi.
Ben kişisel olarak Türkiyenin temel çelişkisinin İslamlık ve anti İslamlık olduğunu yazar dururum.
Diğer bütün çaprazlıkların mutlaka bu ana çelişkiden bir şekilde beslendiğini anlatırım.
Bu görüşümü daha üstün, daha büyük, daha reel, daha insani bu ayrım için feda edebilecek noktaya gelmek üzereyim.
Evet, belki de temel çelişki budur: Beyaz Türkler ve diğerleri.
Çünkü PKK militanı Ağrı dağı mağarasında ideolojik tartışmalara kulak verirken ve savaşırken ruhu İstanbuldaydı.
Harem bölgesi içinde bulunduğu şehirde.
Komutanlar aynı duyguları gizleyerek haberleri izlerlerdi.
Kimse kimsenin bu yönünü bilmedi.
Tunceli dağlarının patikalarında yürürken TİKKO elemanının hayallerini hep İstanbul süslüyordu.
Taşralı gençler tutuklu kaldıkları bir alandan salınmış gibi sadece İstanbul tercihlerini kazandıklarında mutlu olabileceklerini çok iyi biliyorlardı.
İstanbula kapak atamayan gençlerin ruhundaki kırıklık gözlerinin etrafında bir haleye dönüşüp bir daha terk etmedi onları.
Esnafın, tüccarın, akademisyenin, çırağın, ustanın, çobanın, ağanın, imamın, müezzinin, memurun, çiftçinin gözlerinin baktığı bir büyük mabed.
İslamcının, Solcunun, Ülkücünün, Alevinin, Kürdün gözlerinde tüten üst belde.
Yeni Muhafazakâr İktidarın kalbinde yatan aslan.
Yükselen Anadolu sermayesinin hayali.
Yükselen İslamcılığın gizli mabedi.
Genel müdürlerin, bürokratların, bakanların, yüksek rütbeli askerlerin, son noktaya gelmiş kariyeristlerin içine dahil olmak istedikleri Firdevs cenneti.
Yazarların, çizerlerin, aydınların, akademisyenlerin, eli kalem tutanların, dünya çapında Türk sanatçıların, popüler oyuncuların, hatta zirvedeki şarkıcıların öykünüp durdukları ve kabul görmek istedikleri makbul sınıf alanı.
Arş-ala.
Herkes sadece onlar gibi olamayacağını bildiği için muhalif. O ihtimal belirdiği anda uğruna her şeyini feda edebileceği kadar da potansiyel sahibi.
Her biri; örneğin boğazın iki yakasından birinde oturmadan, örneğin onların gazetelerinde yazmadan, televizyonlarına çıkmadan, röportaj vermeden, örneğin onların bindiği arabalara binmeden, onlar gibi yaşayıp onlar gibi giyip onların gittiği mekânlara gidip onların tatil beldelerinde boy gösterip aynı şarkıları terennüm etmeden, o makbul sınıfa mensup bir kızla çıkmadan rahatlayamayacaklar.
Özellikle yeni dönem büyük müteahhitlerin bunun için nasıl yırtındıklarını ibretle izlemiyor muyuz?
Her birinin içinde olmak istediği bir idol isim var.
Ömürleri sürekli bu yöne eğilimli olarak tükeniyor.
Gözlemlediğim kadar bu duyguyu aşan tek bir sınıf var; Müslüman kadınlar. Üniversiteli ve başörtü mücadelesinde alınlarının akıyla çıkmış Müslüman kadınlar.
Yeni Türkiyenin demokratik dönüşümü inşasında gerçektende en büyük paya sahip olan 28 Şubat post modern darbesiyle yenilen, ruhları çiğnenen erkekler camiasını ayakta tutan, domine eden o kadınlar.
Bu muhafazakar erkeklere kalsa Yeni Türkiyenin demokratik kadife devrimini, oligarşik sermaye sınıfı beyaz Türklere çoktan teslim etmişlerdi.
Küçük coğrafya parçası Beykoz-Etiler hattı çoktan bütün Türkiyenin yönetimini devralmıştı.
Dışarıdan izlediğim kadarıyla Yeni Türkiyeyi, kıble tercihlerini son derece net yapıp sadece Kabeye yönelen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve etrafında sınırlı bulunan insanlar ve bu kadınlar inşa ediyor.
Gezi Parkı Olaylarında ve sonrasında göreceğimizi gördük.
En büyük darbeydi Gezi Parkı. Önceki darbelerin ulusal karakteri ön plan çıkarken bunun uluslararası karakteri daha fazla öne çıktı. Bu nedenle Gezi Parkı darbesi en büyük darbe olarak literatüre geçmeli.
Masumlar ve haklılar her zaman vardı. Onları savunmak boynumuzun borcu. Savunduk. Savunmaya da devam edeceğiz.
Ancak bu en büyük darbeye muhatap olan iktidarın yeni politik ve ekonomik elitlerinin bu darbeyi yapan oligarşik sermaye ve öncülerine karşı duruşlarını, ilkesizliklerini, tavırsızlıklarını, boyun eğişlerini, onlara yaranmalarını, onlar tarafından taltif alma çabasını gördükçe yazık diyoruz.
Kim bilir siz kapalı kapılar ardından ve gizli online iletişimler içinde neler yapıyorsunuz, neler yazışıyor ve neler konuşuyorsunuz!
Müslüman olanın bir tek kıblesi vardır. Başınızı oraya buraya çevirmeyin!
Ona dönün.
Siz bu karakter yapınızla demokratik dönüşümü içten bozuyorsunuz.
Bozuk insanlarla iş tutuyorsunuz.
Farkında mısınız sürekli onlara konuşuyor, sadece onları dikkate alarak oturup kalkıyorsunuz.
Nerede olursanız olun yüzünüzü ona çevirin. Artık sadece Mescidi Harama yüzünüzü çevirin (2/144)
Aksi halde sanıyorum ki Yeni Türkiye oluşumu ve ileri demokratik dönüşüm sürecinin ruhu sizleri de eleyecek ya da oligarşinin mezarlığına defnederek yoluna devam edecektir.
omeraltass@gmail.com
twitter.com/altasyalvac