Ortadoğuda büyük dönüşümler ve buna bağlı büyük kargaşalar yaşanıyor.
Ortadoğuda sona eren diktatörler dönemi yeni bir Ortadoğunun önünü açtı.
Diktatörlük olgusunun yıkılmak için gerekli şart olduğunu gören eski düzen unsurları seçimle iş başına gelen liderleri Gene Sharpın Diktatörlükten Demokrasiye kitabındaki soft yöntemlerle suni olarak suçlayarak işlerini kolaylaştırmaya çalışıyorlar.
Diktatörlükleri Ortadoğu devrimlerine kadar ayakta tutan Batılı ve Asyanın güç merkezleri iktidarın kendilerinden olmayanların eline geçmesi nedeniyle çıldırmış durumdalar.
30 Haziran 2013 gününde (dün) demokratik seçimle işbaşına gelmiş yeni Mısırın Cumhurbaşkanı Mursiyi devirmek için bu kez bütün imkânlar seferber edilerek büyük bir cephe oluşturuldu.
Dün ve bu yazının yazıldığı 04.00e saate kadar Mısır, yüreği ağzında, iç savaş korkusunu iliklerine kadar hissediyordu.
Onlar devrimlerin yapıldığı meydanlarına toplanarak şiddete başvuruyor, talan ediyor, Vandallık yapıyor ve anti demokratik yöntemlere başvurarak darbe yapmak istiyorlar.
Bunu Tunusta denediler, Libyada denediler, Ortadoğudaki değişimin öncüsü, aklı ve kalbi Mısır ve Türkiyede birbirine çok benzer yöntemlerle deniyorlar.
Onlar yeni Tunusu istemiyorlar.
Onlar yeni Libyayı istemiyorlar.
Onlar yeni Türkiyeyi istemiyorlar.
Onlara yeni Suriye oluşmasın diye ellerinden geleni artlarına koymuyorlar hatta mezhep savaşı çıkartıyorlar.
Onlar özellikle yeni Mısırı hiç istemiyorlar.
Onlar Ortadoğu adının değişmesini istemiyorlar.
Ortadoğu isim olarak değiştiği ya da aslına rücü ettiği gün kendileri orada kovulmuş olacaklar.
Onlar yeni Ortadoğu da istemiyorlar, yeni Mezopotamya da!
Onlar kendilerine referansla Ortadoğu olan bölgenin adının Orta Dünya ya da Bereketli Hilal olmasını istemiyorlar.
Onlar sonsuza kadar herkesin isim babası Dede Korkut olmak istiyorlar.
Onlar arzın merkezinin Kâbe olmasını istemiyor, arzın kalbinin Kudüs olmasını da istemiyor.
Onlar Müslümanları istemiyorlar, İslami hareketleri istemiyorlar.
Onlar İslamı hiç bir yerde görmek istemiyorlar.
Şu an Mısırda olan bu.
Gezi Parkı ile birlikte detaylar ayıklandığında Türkiyede de olan budur.
Batı İslam coğrafyasına bunu dayatıyor.
1 Mart 1992 Bosna- Hersek savaşında dayattıkları ne ise aynısını.
Batı dünyası değerlerini benimseyerek İslamlıktan fersah fersah uzaklaşmış olan Bosna halkını bile kabullenmeyerek hayır siz bizden değilsiniz, siz Müslümansınız diye jenoside tabi tutukları gibi.
Bizim sizden hiç bir farkımız yok, aynı yaşam değerleri içinde hayatımızı sürdürüyoruz, neden bizi yok ediyorsunuz? itirazlarının hiçbirine aldırış etmeden kendi komşularını, köylülerini hunharca öldüren, eşlerini, çocuklarını katleden gözü dönmüş Sırp çeteleri gibi.
Onların ruhu aynı bu Sırp ruhu.
Şizofrenik Çetnik ruhu.
Görünen o ki Müslümanların diyalog ve demokrasiden yana olmaları onların Çetnik ruhu taşımalarını asla tedavi etmeyecek.
Batı İslam topraklarına gerçek yüzünü göstererek onların da aynı ruha sahip olmasını öneriyor, zorluyor.
Batı farkına varmadan ya da çok farkında olarak çok tehlikeli bir sürece koşuyor.
Türkiyedeki temel çelişkinin İslamlık anti-İslamlık noktasına doğru ilerlediğini ve bunu yanlışlığını önceki bazı yazılarımda anlattım.
Daha açık ifade etmekten başka çare kalmadı.
Batı ve onunla işbirliği yapan sermaye oligarşisi Türkiyedeki muhalefeti İslam anti-İslam noktasına kilitleyinceye kadar şartları zorlayacaklar.
Müslümanlık olayların bu noktaya gelmesini istemezken olacak bu.
Asla da yapılmaması gerekirken!
Türkiyenin sosyal ve siyasal geleceği diğer bütün çelişkileri eleyerek Müslümanlar ve Müslüman olmayanlar ayrımı üzerine kurulacak maalesef.
Hilmi Yavuzun Zaman Gazetesindeki Gezi Parkı eylemleri ve Türkiyenin temel çelişkisi başlıklı yazısı bu temel çelişki konusunu teyit eder ve bunun nasıl anti demokratik bir tercihe zorladığını kişisel deneyimi ile örneklendirir.
Bu habis ayrım göz göre göre gelecek.
Sosyal-siyasal yarılmanın buraya kadar geleceğini birçok insanın aklı-havsalası almadığı halde gerçekleşecek bu.
Yeni Türkiyeye itiraz etmenin hayır istemiyorum demenin başka hiçbir geçer nedeni yok, kalmadı çünkü.
Tek tutamak!
Aynı şekilde Ortadoğu jeo-politik temel çelişkisinin de İslamlık anti-İslamlık olduğunu diğer bütün çelişkilerin bazılarının çok etkin olmalarına rağmen bu ana çelişki üzerinden kendine yer bulduğunu söyleyebiliyoruz.
Bugüne kadar bunu dillendirmenin sağlıksız olduğun düşündüğümüzden dolayı gündemden uzak tuttuk.
Müslüman topluluklar Ortadoğuda bu çelişki üzerinde bir ayrıma girmek istemiyor.
Bu ayrım gericilik ve cahillik çünkü: Cahiliye.
Ancak derin Batı iradesi Ortadoğu topraklarında süreci ısrarla bu hatta çekiyor.
Batı İslamlığın karşısına bu kez eski dinleri koymuyor.
Ne Hıristiyanlığı ne Yahudiliği.
Batı çok daha zenginleşmiş bir inanç ve ide gücü ile karşımız çıkıyor.
Batı Bloğu gücü ile.
Hıristiyanı, Yahudisi, Katiliği, Ortadoksu, Laiki, Komünisti, Anarşistiyle, Liberaliyle.
Çok ilginç, tek bir blok olarak.
Müslüman olmasın da ne olursa olsun bloğu.
Bu Müslümanlık denen şey kendisinin dahi farkında olmadığı ne menem bir şeymiş ki Batı iradesi bütün gardını bu değer üzerinde şekillendiriyor.
Ortadoğuda Jeo-politik süreç Batı dünyasının şizofren zihin dünyası nedeniyle hızla jeo-teolojik bir evreye geçiş yapıyor.
Din savaşlarına..
Batı kendi içinde son derece demokratik ancak karşılaşma anında birden hastalığı nükseden ağır bir şizofren varlık.
O an normalliğini kaybediyor.
Şartların eskiye dönebileceği travması kişiliğini tüketiyor.
Her şeyi olan zenginliğinin elinden alınacağını, mağara koşullarına, barbar dönemlere yeniden döneceğini düşünerek orantısız ve gelişi güzel saldırıyor.
Batılılar!
Büyük bir hata yapıyorsunuz.
Yeni Türkiyeyi, demokratik dönüşüm sistemini, sizin bağlantılı olduğunuz oligarşik sermaye unsurlarıyla devirmek istediğinizi biliyoruz, bunu gördük, izledik.
Daha doğrusu onlar bu kez kendilerini gizleyemediler.
Ortadoğuda devrim yapmış Arap ülkelerinin eski diktatoryal rejim kalıntılarıyla ve totaliter sermaye ve güç çeteleriyle yıkmak istediğinizi de biliyoruz.
Şu sıralar Mısırda bunu başarılı bir şekilde deniyorsunuz.
Henüz devrim yapmamış İslam topraklarının da yeni bir hataya kurban gitmeden ellerinizle ve sizin organize ettiğiniz şekilde gerekirse değişmesini arzu ettiğiniz aşikâr.
Siz, İslam topraklarında yaşayan insanları; Bosnalılarda olduğu gibi kapitalist değerleri, liberal politikaları, Avrupa yönetim sistemlerini ve Batılı yaşam tarzını kabullenmiş ve gerçekten de içselleştirmiş olmalarına rağmen karşı kampa itiyorsunuz.
Müslümanlık temelinde saf tutmalarını bizatihi kendiniz sağlıyorsunuz.
Anti demokratik savaş biçimlerinizi bu hat üzerinden yapmayı siz tercih ediyorsunuz.
Unutmayın ki İslam dünyası ve Müslüman topluluklar savaşmayı iyi bilir.
Onları göğüs göğüse yenemezsiniz.
Yenilirlerse asla teslim olmazlar.
Yeniden dirilir kaldıkları yerden savaşa devam ederler.
Siz onları zaten yenmiştiniz. Şimdi yine siz diriltiyorsunuz.
İslamcılık onları 300 yıl ayağa kaldıramamıştı.
Hepsi savaşı bırakmış ve sizin gibi olmak için kendini paralarken bu yaptığınızın sizin açınızdan hiçbir makul açıklaması yok.
Görünen o ki ve üzülerek belirtiyorum ki artık günah İslam ve Müslümanlardan çıkıyor.
Ama bu hatanızın size bir sürprizi olacak bu savaş ülkelerinize sıçrayacak.
50 sene içinde Doğuluların yaşadığı güzelim, demokrasi beşiği bütün ülkeleriniz sıra dışı karışıklıklara tanıklık edecek.
Bazı yerlerde iç savaş yaşayacaksınız.
Bu kehanet hiç değil.
Sadece sizin basiretiniz bağlanmış.
Siz şu an ayağına kurşun sıkan kovboylarsınız
Milenyumda bile, insanlığın bunca zengin kazanımlarına rağmen, baba ve oğul Bushların Haçlı ruhunun ve bir tür Çentik hezeyanın Batı bilincini hiç terk etmeyeceğini görmenin ve bölgemizde onlar nedeniyle jeo-teolojik bir sürece girmenin maliyetinin ne olacağını birlikte göreceğiz.
Pozitivist aydınlanmacı filozofların Batının bu gericiliği nedeniyle kemikleri sızlarken.