Gerici Türk aydını

Parlak fikrin tarihsel yalnızlığı

Klaudyos Batlamyus M.S II. yüzyılda “yerküre arzın merkezidir” dediğinde yalnızdı.

Mikolaj Kopernik “kitabımda yer alan bilgileri hemen reddedeceksiniz ama ey Peder, dünya ve gezegenler güneşin etrafında dönmektedir” dediğinde tarih XV. yüzyıldı, o da yalnızdı.

Galilei de öyle Newton da.

Muhyiddin Arabi, Biruni, El-Harezmi, İbni Haldun da.

Hatta aydınlanma felsefecileri Descartes, Hume, Kant, Leibniz, Voltaire de yalnız öldüler.

Marks da aynı yalnızlık kaderini paylaşmadı mı?

Ama Kopernik’in, dini vesayet korkusuyla ancak ömrünün sonunda açıkladığı “dünyanın güneşin etrafında döndüğü” gerçeği, bugün artık anaokulu öğrencileri tarafından bile “ezbere” biliniyor.

Filozofların bin bir emekle, belki “aklını yiyerek” kavramsallaştırdığı düşünceler ve aforizmalar günümüzde “ergenlerin” diline pelesenk olabiliyor.

Eski çağlarda uzun aralıklarla yalnızlıklar içinde inkişaf eden “bilgiler” yüzyıllar içinde gelişerek toplumsallaştı.

Büyük dönüşüm, bireyden topluma sıçrayan aydınlık

Bu durum “aydın olma” vasfının “kişi tekelinden çıktığının” bir işareti kabul edilebilir.

Aydınlanma bir nevi “topluma” mal oluyor.

Aydın bir toplum kimliği oluşuyor. Aydın toplum..

Yarı tanrı bilim adamları, yarı tanrı filozoflar, yarı tanrı aydınlar dönemi bitiyor.

Kanaat belirleme, yön verme, refere etme olguları toplumsal inisiyatiflere geçiyor.

Toplum kişileşiyor, kendine ait karakter yapısıyla ön plana çıkan kompakt bir seciye kazanıyor.

Kendi adına konuşan, kendi adına karar veren, kendi adına gelecek planı yapan, muhatap olan ve muhatap alan bir kişilik.

Tarihte olduğu gibi edilgen değil dominant, pasif değil atak.

Devlet ve birey olgusu yanına yeni bir misafir alıyor: Toplum.

Birey, toplum ve devlet.

Dev-toplumun inşası

Devlet ve toplum da zamanla tek bir öğeye dönüşebilir.

Buna “devlet-toplum, dev-toplum” demek mümkün görünüyor.

Bu devlet ve toplum birlikteliği ve özdeşliği ilerlemektir, “ilericiliktir”.

Türkiye’de normalleşme devletin toplumla toplumun devletle yakınlaşmasını sağladı.

Sahici bir demokratikleşme programı söz konusu bu yakınlığın iki olgunun “özdeşliğe” ulaşmasını hızlandırır.

Başkasının aydınları

Ancak Türkiye’de demokratik dönüşümler son yıllarda nedense en çok bir takım aydınları rahatsız ediyor.

Bu anlamda büyük bir ironi yaşanıyor.

Ve bu yönüyle ülkede büyük bir aydın krizi var.

Toplumsal dinamikler, tarihi, kültürel ve yerel dokular çerçevesinde hareket edip topluma öncülük etmesi beklenen Türk aydınları “bedenlerine karın ağrısı girmiş gibi” Türkiye’deki toplumsal barışın, sosyal ve siyasal demokratik dönüşümlerin karşısında “söyleniyorlar.”

Prof. Dr. Erol Göka’ nın Gramsci’nin “organik aydın” kavramında hareketle “milletin organik aydını” olgusunu gündemde tutması bir ihtiyaca işaret ediyor.

Toplum aydın kimliğini kazandıkça klasik Türk aydını bunu “kıskandı”.

Öyle günler yaşıyoruz ki, İslamcısından Solcusuna, Türkçüsünden Kürtçüsüne, Alevisinden Tarikatçısına çok geniş bir yelpazede yer alan aydınların birçoğunun DNA’sının Kemalizm’in ve Kemalist devletin kodlarına uygun olarak dizildiğine tanıklık ediyoruz.

30 cm boyutundaki bir engeli kanıksadıktan sonra ancak 30 cm zıplayabilen pirelerin deneyinde olduğu gibi.

Kemalizm’i tasfiye eden toplumsal irade “seli” konvansiyonel Türk aydınlarını da önüne katarak denize sürüklüyor.

Toplum; eski tip Türk aydınının aslında “başkasının” aydını olduğunu deşifre etti.

Toplum; otantik yapısına, öz değerlerine uygun davranmaya başladığından bu yana Türk aydınları kendilerini hızla ayırmaya başladılar.

Türk aydını neden militaristleşiyor?

Son dönem Türkiye’sine bir göz atıldığında çok değer verilen nice aydının toplumun gözünden düştüğüne şahitlik edilir.

Sosyoloji “şişede durduğu gibi durmayıp” aydınlara fabrika ayarlarına dönmeyi dayattığında aydınların tamamen yerli olmayan unsurlardan imal edildikleri ortaya çıktı.

Türk aydınları toplumun gerisine düştüler. Toplum eski tip Türk aydının elindeki aydınlık bayrağını teslim aldı. Onlar buna itiraz ettikleri ve liyakat tartışması yaptıkları için konumlarını koruyamayarak hiç sevmedikleri tabirle “gericileşiyorlar.”

Bunun nasıl olduğunu bile anlayamayan yakışıklı ve fiyakalı Türk aydınlarının “feveranını” hep birlikte izliyoruz.

Bu uzun hikâyenin ilerleyen bölümlerinde Türk aydınlarının militarizme bulaşmasını ve kutsadıkları demokratik ahlaktan uzaklaşmalarını anlatan temalar okuyacağız.

Not: Bu yazı bir hafta önce vefat eden değerli edebiyatçı Hüseyin Kartal beyin çıkardığı mütevazı Ezcümle dergisi için kapak konusu olarak hazırlanmıştı. Bu vesileyle kendisine bir kez daha Allah’tan rahmet diliyorum.

omeraltass@gmail.com

twitter.com/omraltas

http://www.facebook.com/Ömer Altaş

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s