Gezi, Türkiyede sosyal ve siyasal hayatın yüzeyi altına gizlenen hatları da gösteren belki bugüne kadar en büyük ayna oldu.
Toplum ve devlet üzerinden sahneye yansıyan olguların, kamuoyunda normal görünen birçok değer ve değer yargısının bir de asıllarının, daha derin nedenlerinin de olduğunu açığa çıkardı.
Gezi tarzı bir olay, kurgu tekniğinde film senaryolarının çoğunda final sahnesi olarak tasarlanan bölümlere denk gelir.
Senaristler büyük sürprizi saklamayı iyi bilirler.
Hınzır auteur-yönetmenler, bir buçuk saat boyunca bir seyirde giden ve öyle sonlanacağı beklenen öykülerde, sarsıcı bir son ile duyguları derinden etkileyerek izleyenleri koltuklarına kilitlerler.
Büyük bir sabırsızlıkla koşu alanına çıkmayı bekleyen jokerler gibi tayakkuz halinde bekleyen sosyal ve siyasal parametlerin önünü açan, depremde birikmiş enerjinin açığa çıkma hızına eşdeğer bir stres boşalması görüntüsü veren, aniden tutuşması, alevin hızla bütüne yayılması ve tutuşması ile sönmesi arasındaki zaman aralığının azlığı nedeniyle bir saman alevi izlenimi bırakan Gezi olaylarının bu şekilde gerçekleşmesinin derin nedenleri ne olabilir?
Sosyal ve siyasal olaylarda gözleri dönmüş gibi idiler olgusunu yaratan ana etkenin somut ya da elle tutulur olgular olmadığı bilinir.
Büyük ayaklanmalar, ancak biçimlendirilmiş inanç nedenleri ile gerçekleşir.
Gezi olayları bir biçimde solcu olanların tamamının bir biçimde İslami olanların tamamına karşı gerçekleştirdikleri bir kalkışma olayına dönüştü.
Bir rövanşa.. Ama sahaya inenler bunun yenildikleri bir oyunda yeniden galip gelmek için yapılan bir karşılaşma anlamındaki bir rövanştan çok hiç beklenmediği kadar sert bir noktaya taşıyarak ölüm-kalım meselesine dönüştürdüler.
Olaylar ennihaye bir limana oturur, Gezi olayları da detaylarını eleyerek bu limana oturdu; Kemalist Solculuğun demokratik İslamcılığa karşı savaşı limanı.
Gezi olaylarının özellikle devamını sağlayan sınıfların Aleviler ve Gayrı Müslimler olduğu tespiti giderek daha fazla yaygınlık kazanıyor. Bu yanılgının irdelenmesi gerekir.
Gezi olaylarını sırtlayan kitle için genel bir tanım yapmak gerekirse bunların Solcular olduğunu söylemek daha reel olur.
Sol değil Solcular, kapitalizme karşı bir asaleti olan ve bedel ödeyen sol değil, eyyamcı, bohem, pagan, İslamlık düşmanı, halk karşıtı ve lümpen Solculuk.
Dünyadan Türkiyeye Solu taşıyan ve sürdüren sınıfların gayrı Müslimler, Aleviler ve dinle bağı olmayan ya da kent soyluların çocukları olduğu bilinir.
Bu, sosyal ve siyasal olayların kaderini ilgilendiren ve zaten başka türlü mümkün olamamak gibi bir kaide içeren determine bir durumdur. Bu bir siyaset sosyolojisi fotoğrafıdır.
Ancak tablonun netlik kazanması için altını çizmek gerekir ki, Alevilerin ve Gayrı Müslimlerin tamamının solcu olduğu iddia dahi edilemeyecek kadar nettir.
Aynı şekilde Alevilerin ve Gayrı Müslimlerin tamamı Geziye katılmıştır ya da gereksiz, ayrımcı ve politik-ideolojik bir tanımlama ile Gezicidir denilemez.
Ancak izlediğimiz kadarıyla Geziyi sürdürenlerin tamamı bir biçimde Solcudur diyebiliriz.
Alevisiyle , Ermenisiyle, Yahudisiyle, Rumuyla, Caferisiyle, İslamcısıyla, Ülkücüsüyle, Cumhuriyetçisiyle, Laikiyle, Ulusalcısıyla, Ergenekon unsurlarıyla, Kürdüyle, Kürtçüsüyle, oligarşik sermayesiyle, PKKlısıyla, liberaliyle, medyacılarıyla, aydınlarıyla, gazete yazarlarıyla, internet sahifesi editörleriyle, muhabirleriyle, sanatçılarıyla, müzisyenleriyle..(Tırnak içine alına sınıfların solculukla olan ilişkisinin eğlenceli hikayesini başka yazılara bırakalım)
Solculuk gen bozan, DNA dizilimini deforme eden bir olgu oldu Türkiyede.
İlginçtir, bu ülkede Solculuğa bulaşan hiçbir unsur toplumuyla asla barışık olamıyor. Bunun bir nedeni olmalı.
Bugün ülkemizde, sonunda Solculukta ve Sosyalizmde karar kılan sosyal sınıflarla karşı karşıyayız; Putperestler, Ateistler, Dehriler, Zerdüştler, Aleviler, Ermeniler, Gayrı-Müslimler ve dinden uzak duran şehirliler..
Bu sınıflar İslamlık karşısındaki aşağılık komplekslerini Komünizmin büyük ansiklopedisini, etkili terminolojisini ve düşünce stratejilerini satın alarak avantajlı konuma geçtiler, hiç olmadığı kadar fiyaka elde ettiler.
Türkiye Solculuğu Hikmet Kıvılcımlı gibi çok az bir grubu hariç Marksizmin gericilik-ilericilik metodolojisini İslamlık ve Kemalizm olarak tercüme etti.
Türk solunda ve Kürt solunda gericilik İslamdır, ilericilik Kemalizmdir.
Bu metodolojinin çevriminin Kürt siyasal hareketi temelinde bir çıkmaza girdiğini düşünenler yanılıyorlar.
PKK hareketi, Kemalizmi Türkçü bir devlet kurarak hedefine ulaşmış bir ideal olarak kodladı. Kendisi de Kürtçülük yaparak Kürdistanda Kürt faşizmini temel alan bir Kürt Kemalizmi öngörüyordu. Bu anlamda PKKnın silah bırakmasının tek nedeni iddia ettikleri gibi devleti dize getirmeleri değil ; Kemalizmin tükenmesidir. Eski düzen devam etseydi Kürt devleti istemenin uluslar arası sitemde meşruiyeti, Türkiyede de bahanesi devam edecekti. KCK eş başkanı Cemil Bayıkın verdiği röportajlarda anladığımız kadarıyla eski düzeni özlemesinin nedeni budur.
Yeni Türkiye olgusu bu devasa çarka kırılmaz, elmastan bir çomak soktu.
Türk Solu ve Kürt Solu bu ülkeye yapabilecekleri en büyük kötülüğü bir de Gezi Parkı üzerinden yaptılar.
Olası, elitist olmayan, yeni ve gerekli bir demokratik muhalefeti daha ilk gününde gözünü açmadan boğdular.
Solcuların Gezi sürecinde Gezi Parkında yaptıkları toplantılarındaki suratlarını siz de görseydiniz bu haritayı daha iyi anlardınız.
Solcular hızla Geziyi lümpen bir Sol faşizm ile eşleştirdiler. Gözü dönmüş oligarşik sermayenin boş bulunarak, aklını ekmek peynirle yiyerek destek vermesiyle oluşan muammayı bir devrim projesi olarak algıladılar.
İnanılmaz ama bunu yaptılar.
Dün (23 Eylül 2013) Galatasaray ve Beşiktaş derbisinde yaşanan her yer Taksim her yer direniş sloganı eşliğindeki adi olaylardan sonra yakın geçmişteki vandallıkların mirasıyla Gezinin eskisi gibi başını kendi tabirleriyle gururla kaldırabileceğini sananlar yanılırlar.
Bu ülkede Kemalizm kendini Sola klonladı, ülkeyi Solculuk yönetiyordu düne kadar, 12 Eylül sonrası dönemde ve özellikle Yeni Türkiye sürecinde Sol tamamen Türkçü, anti İslamlık anlamında laik, otoriter, elitist Kemalizm ile kendini tamamen eşitledi.
Bugün meydanlarda ve medyadan bürokrasiye diğer tüm karşıt platformlarda demokratik Türkiye Cumhuriyeti oluşumuna tepki koyan kadroların tamamı bir zamanlar 60 larda ve 70lerde ve 80lerde sokaklarda eylem yapmış Solcu olanlar. Ertuğrul Özkökten, Metin Feyzioğluna, Hüseyin Aygünden diğer CHP milletvekillerine kadar..
Bir zamanların kalburüstü ilerici solcularının yanlarına kendilerine benzemeye çalışan İslamcıları ve Türkçüleri de alarak demokratik Türkiyeyi sabote eden gericiler olacakları kimin aklına gelirdi!
omeraltass@gmail.com
twitter.com/omraltas