İki Kemalizm

Yolları ayırma zamanı!

Dün sabah işyeri bahçesinde sıra dışı bir kanat çırpma sesine tanık oldum.

Alaca bir kedi zavallı bir kumruyu patisi arasına almıştı. Kumru kaçmak için her kanat çırptığında kedi daha atak davranarak yakaladı. Kedi gururlu ama heyecanlı değildi. Eylemi, ihtiyaç gidermek değil fotoğraf vermek için yapmış gibi davranıyordu. Kuşu ağzıyla bir o ağacın altına bir bu ağacın altına taşıyordu. Bekliyor, kumru davranınca inanılmaz pati hareketleriyle yeni zafer kazanıyordu. Bir süre sonra kedi açık alana geçti. Kumru, kedinin yere bırakma niyetini, o anı iyi hesaplamış olacak ki aniden uçtu. Kedi arkadan bakakaldı. Garip olan kedinin bunu umursamamasıydı.

Açlık problemi olmayan semiz bir Levent Mahallesi kedisinin kumruya çektirdiği işkence bu.

Demek ki, bir ihtiyaç nedeniyle yapılan eylemler o ihtiyaç ortadan kalktığında tekrar ediyorsa bu bir zulümdür.

Türkiye’de var olan ideolojik yapılar bir ihtiyaç nedeniyle doğdu.

Peki, yeni dönemde eski düzen çökünce küme içindeki anti-Kemalist ideoloji ve hareketlere ne oldu?

Kemalizm “var olduğu” için “olan” varlıklar, yeni demokratik Türkiye’de Kemalizm “bitince” yapılarını “fesih etmedikleri” için kaçınılmaz olarak Kemalizm’in geride bıraktığı “boşluğa yerleştiler”.

Yeni dönemde “eski” tabelasını indirmeyen ya da “değişmeyen” her doktrinel hareket göz önünde başka bir şeye dönüşür. Dilleri başka bir şey söyler, yürekleri başka, davranışları bambaşka olur.

Bazı eski “anti-Kemalist” yapıların bugün Kemalizm’in son taşıyıcıları olduğunu izliyoruz.

Böylece anlıyoruz ki, müesses düzen ve karşıt düzenler (Solculuk, İslamcılık, Kürtlük, Gayrı Müslimlik ve Alevilik )birbirine muhtaç parametrelerden oluşan bir “düzenek” oluşturmuşlar. İyi dostluk geliştirmişler, belki bir anlaşma..

Tepede düşmanlık olmaz!

Eski devlet yenildi ama bazı eski karşıt yapılar onun adına da direniyorlar.

Şimdi eski ideolojiler asırlık dayanağını arıyor. Eski Sol, ‘nikâhlı eşi’ Kemalizm’i arıyor, melankoli haliyle adeta “neredesin aşkım!” diyor. Eski Kürtlük, bir dönem küstüğü yaratıcısına dönüyor, “sensiz ben bir hiçim!” Eski İslamlık, yasak aşk yaşadığı partnerini sesleniyor, “inan seninle her şey daha iyiydi!” Eski Gayrı Müslimlik, “Türkiye için iyi olan bizim için de iyidir” şeklinde o dönemlerin en anlamlı mottosundan vazgeçip Gezi’de “gericilerle” beraber olarak eski düzen safına geçiyor. Eski Alevilik her ikisini de “Sünnilik” olarak kodlayıp “Ehven-i Şer’rim daha iyiydi” mantık yürütmesiyle demokrasi karşısında Kemalizm’e ağıt yakıyor.

Buradaki tanımlamalar ideolojik “yapıları” kastediyor. Yoksa bu ideolojilerin hitap ettikleri toplulukların demokratik Türkiye’yi onayladığını gözlemliyoruz.

Bugün bütün direnç bu elitist, misyoner üst yapılardan kaynaklanıyor.

Temsil ettikleri toplulukların sonsuza kadar sözcüsü olmaya niyetlenen, bu nedenle camialarının “enselerinde boza pişiren”, kendi içine çökmüş ve şu an varlık krizi yaşayan “sentetik üst yapılar.”

Ve Friedrich W. Nietzsche’nin dediği gibi kimi “üst insanlar.”

Görünen o ki bundan böyle sorun Kemalizm değil, sorun “safımızdaki” “anti-Kemalistler”(!)

Önümüzdeki yıllarda demokratikleşen ülke karşısında gerici Kemalist bir tehlikenin olmadığını tahmin etmek kehanet değil. Yenen belli yenilen belli ise geriye sadece dümen suyunu izlemek kalır.

Ancak şimdi eski düzenin anti-Kemalistleri, Yeni Türkiye’nin karşı devrim merkezleri oldular.

İroniye bakın ki demokratikleşme en fazla hangi ideolojik harekete yarıyorsa en çok onlar “rahatsız.”

Bunu bir örnekle anlamak için, adı bile devlet namına bir devrim olan “Barış Süreci” karşısında Kürt ırkçısı yapılara ve Kürt ırkçısı kişilere sadece bir kez bakmak yeterli.

Asıl konu misyon üstlenen İslamcı yapıların hazin durumu.

Kimi İslamcıların yeni devlet karşısında takındıkları tutum incelemeyi hak ediyor.

İstanbul Barosu’nun Cumhuriyet’in 90. kuruluş yıl dönümünde büyük gazetelerde yayınladığı ilanda olduğu gibi “yenilenler”, kurulan yeni devleti bilinçli bir şekilde tek olguya indirgeyip tırnak içine alarak dinci devlet olarak tanımlıyorlar. Birinci tür Kemalizm hakkıyla budur.

“Gerici”, ulusalcı, solcu, elitist Kemalistler süreci anladı ama birtakım “anti-Kemalist” geleneksel ve radikal İslamcı yapılar ve İslamcı ‘üst insanlar’ bunu anlamadı.

Anlamaları da mümkün görünmüyor.

Kemalizm ile yaşadıkları “çatışmasızlık kültürü” ve kurulan “düzenek” onları esir almış durumda.

Diktatör T.C. devletinin her haline baş eğip “takiye” maskesiyle cevap verenler bugün “İslami yapılı” demokratik devletle aleni çatışma içine giriyorlar ne garip!

Dün bütün “aforizmalarını” ve hatta maalesef “geçimlerini” Kemalizm karşıtlığı üzerine bina eden kimi radikal İslami yapılar ve bu camiaya öncülük ettiğini vehmeden bazı şair, yazar, hoca, ağabey, reis, dava adamı ve aktivistler bugün Kemalizm’i yıkan iradeyi ve kurucu kadrosunu tüm savaşlarda yüzüstü bırakıyor. Yazılarında, tiratlarında ve özel konuşmalarda öyle ifadeler kullanıyorlar ki şaşırmamak elde değil!

İslamcı bloğun bir tarafı “neden otoriteye itaat etmiyorsunuz” diyerek sentetik takiyeciliğin ve kahredici çürümenin en etkin yönlendirmesi ile hareket ederken, diğer tarafı siyasal olayların defalarca boşa çıkardığı Amerikancılık gibi yeterince güçlü ama manipülatif maske arkasına sığınarak “eski düzenci” yüzlerini kapatmaya çalışıyorlar.

Durum bu olunca bir önerme kendini dayatıyor:

“Türkiye’de neredeyse (Ermenilerden İslamcılara) bütün “elitistler” eski düzeni ayakta tutan unsurlar ve bir başka açıdan Kemalizm’in taşıyıcıları.”

Kanaat önderi olduğu düşünülen şairler, yazarlar, hocalar, aydınlar, entelektüeller, efendiler, hoca efendiler, akademisyenler, ağabeyler, babalar, hazretler, şeyhler, dedeler, güya ideologlar. İkinci tür Kemalizm de budur.

Birinci tür Kemalizm cepheden saldırıyordu, ikinci tür Kemalizm içeriden vuruyor.

Bunlar Suriye devrimi perspektifinde sınavı birlikte kaybettiler. Gezi olayları sürecinde aynı refleksi gösterdiler. Her an her şeyi bitiren ölümcül refleks.

Tüm demokratik gelişmelerde ve normalleşme sürecinde farklı kasideleri okudular ama nakaratları hep aynı oldu.

Bir soru en derin analizden daha etkili: Neden?

Yeni dönemde iki mihenk taşı ile saflar belirlenecek görünüyor. Suriye devrimi perspektifi ve Gezi Parkı olayları tutumu.

Her iki olayda yeterince var olan aksi durumların yarattığı yapay meşruiyetin arkasına sığınarak Türkiye devrimini yavaşlatan yapılar ve kişilerin adı büyük şair olsa ne olur, derin hoca, yüce entelektüel ya da radikal İslamcılığın ideologu olsa ne olur?

Bu iki referans olayda eski düzenle aynı kareye girenler ile bir gelecek inşa edilemeyeceği açıkça belli oldu.

Bir ihtiyaç nedeniyle meşru ve mazur olan tutumlar o ihtiyaç ortadan kalktığında da yapılırsa bir zulüm olur.

Alaca kedinin zavallı kumruyla heva ve heves ile oynaması gibi eski ideolojik yapıların kitleleri ile oynadıklarına tanıklık ediyoruz.

“Üst insanlar” sadece kendi güdülerini tatmin ediyor. Hitap ettikleri topluluklara çektirdikleri “işkence” onların umurunda değil.

Sizinle yolları ayırma vakti.

Şimdi şöyle bir geri çekilin!

omeraltass@gmail.com

twitter.com/omraltas

http://www.facebook.com/Ömer Altaş

One Comment Kendi yorumunu ekle

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s