Hüseyin Kartalın anısına
Annemin vefatından sonra herkesin sadece bu durum ile ilgileneceğini sanmıştım.
Ancak dışarı çıktığımda hiç kimse beklediğim merhameti göstermedi bana.
O günden itibaren; bu ifade annesini kaybeden birinde olur ancak, acını anlıyoruz demediği için insana küstüm, dönüşünü aynı şakul üzere sürdüren, sahip olduğu her şeye normal halinize devam edin diye fısıldayan dünyaya küstüm, başımı çevirdiğimde saatlerce beklememe rağmen gökte bir işaret görmediğim için tabiata küstüm.
Yollara baktım, trafik her zaman ki la-kayt haliyle akıyordu. Ne bir tanesi dörtlü flâşörünü yakmıştı, ne hatırım için kornaya basan vardı, ne de Allah için dişleri dökülmüş yaşlı insanlar da gördüğümüz gibi iki dudağını ağız içine doğru çekerek meyus gözlerle bana bakan. Her araç, her şoför her zaman olduğu gibi yol kenarında duran her varlığı bir an önce geride bırakmak için çaba gösteriyordu.
Ağaçlar, fundalıklar yeterince meşguldüler. Gövdeleri, dalları ve yapraklarıyla rüzgâra karşı bıkıp usanmadan aynı seslerle direnç gösteriyorlardı. Bana ayıracakları bir dakikalarının bile olmadığını daha o an fark ettim.
Kendimi yanlış yazdım annemi kaybettiğim için mi yoksa yer-gök-herkes bu acıya istediğim gibi değil kendilerinin uygun gördüğü gibi davranarak çok duyarsız kaldıklarını için mi bilmiyorum üzerinden yıllar geçmesine karşı tadım hiç eskisi gibi olmadı.
Travmanın ne kadar büyük olduğuna tanıklık ettiğim için sanıyorum bundan sonraki ömrümün vefa süresince de aynı kekremsiliğim devam edecek.
Değerli romancı Hüseyin Kartalın vefat haberi bana ulaştığında belki de bu yüzden metanetle karşıladım.
Allahtan geldik Allaha döneceğiz Kadir Bey başımız sağ olsun.
Bu ifadeleri telaffuz ederken kendimi suçüstü yakaladım. Yapma ya, demek Allahtan geldik Allaha döneceğiz başın sağ olsun kardeş ha!
Ben de diğer adi insanlar gibi olmuştum.
Annemin vefatı günlerinde adileşen bütün eşya, tüm nas, bilumum cann gibi.
Acaba dedim bu bir döngü mü?
Annemin vefat günü kınadığım insanlar, ağaçlar, yollar, dağ, taş, dünya ve tabiat belki de benim Hüseyin beyin vefatı karşısında metanetimi var eden benzer bir özel neden dolayısıyla bana duyarsız görünmüştü?
Bana kastedildiği için duyarlılığım törpülenmişti bunu anlıyorum. Ayrıca Hüseyin Kartalın yakınları vefat günü görselerdi demek ki bana, bu da adi insan derlerdi, eminim.
Acaba insanlar bir bir kendilerine kastedildiği için mi duyarsız algılanıyorlardı?
Yoksa onların ki bir duyarsızlık değil aslında bir metanet miydi ya da ne bileyim bir etme-bulma dünyası çarkı mı bu?
Acaba ağaçlar, yollar, dağlar, taşlar, yeşillikler, dünya ve kâinat da daha önce kendilerine yapılan hoyrat kasıtlar nedeniyle mi empatilerini yitirdiler?!
İnsan kendi elleriyle harsı ve nesli, havayı, karayı ve denizi, yeşili ve suyu on bilerce yıldır helak ederken, fesat ederken ve kirletirken düşünmeyecekte onlar mı bir vefatla özlerine döneceklerdi?
İnsan diğer insanın kurdu olunca iyi de sıra kendine gelince mi insanlık arayacaktı?
Bu apaçık bir egoizm değil mi? Hepimiz yaşamı yöneten sinsi bir bencilliğin, hodbinliğin tiyatro oyuncuları mıyız?
Bu drama nedeniyle İnsana ellerinin kazandırdığından başkası yoktur ayeti sizi de sarsmıyor mu şimdi?
Yoksa ben annemi kaybettiğim gün yaşadıklarımla kendimle mi yüzleşmiştim?
Herkes benim gibi uzun bir süre bu varoluşsal yüzleşmeyi ertelerse; insanın insana, dünyanın insana, tabiatın insana ve Allahın insana küsme durumu daha kaç mevsim sürer?
Hüseyin Kartalın vefat günü aynanın karşısına geçtim, işaret parmağımı orta parmağımın üzerine koyarak yaptığım Küs İşaretini aynadaki aksime doğrulttum, parmaklarımı çözdüm, başparmağım ile şahadet parmağımı daire şekline getirerek Barış İşaretine dönüştürdüm.
Heyhat!
Yüzleşmek için çok geç!
omeraltass@gmail.com
twitter.com/omraltas