Yurtta ıslah cihanda inkılap!

MTV müzik ödülleri 11 Kasım 2013’de Amsterdam Zagga arenada yapılan bir törenle sahiplerine verilirken beni en çok şarkıcı Miley Cyrus’un durumu düşündürdü.

We can’t stop klibi ile Justın Bieber’i bile geride bırakacak kadar ünlü olan 21 yaşındaki şarkıcı Miley Cyrus’un sahnedeki yersiz kıyafeti, çantasından çıkardığı marihuanayı izleyicilerin önünde içmesiyle gecenin en çok konuşulan (!) ismi oldu.

Gençlerin küresel ikonu olan Eminem, Beyonce gibi diğer sanatçılarla beraber Miley Cyrus en iyi video dalında ödül aldı. Ödüle layık görülen videosu, Cyrus’un tamamen çıplak kaldığı, Youtube’da 24 saatte en çok izlenme rekorunu kıran ve baktığım anda 317.987.630 defa tıklanan Wrecking Ball adlı parçaydı.

Güneyli yoksul Amerikalıların müzik tarzı olan Cauntry sanatçısı babası Bill Ray Cyrus nedeniyle tanıdığım, sürekli gülümsediği için Smiley adını alan, bir zamanların çıtı pıtı, hanım hanımcık dizi kızı Miley Cyrus’a ne oldu böyle?

“Evlenmeden önce ilişki kurmak doğru değil” diyen Hıristiyan inançlarına bağlı küçücük bir aile kızını bu hale “ne” dönüştürdü?

“Buralarda genç kızlar Rihanna gibi yaşadıklarında, Lady Gaga gibi soyunduklarında şöhret olacaklarını düşünüyorlar” çıkışıyla Madonna çizgisini eleştiren ve “ben edepsiz biri değilim” diyen Miley, niçin sonunda “edepsizlerin” yolunu tercih etmiş olabilir?

Bir söyleşide “Bir gün istediğim şeyleri yapmak için istemediğim şeyleri de yapmak zorunda olduğumu biliyordum” diyen Miley Cyrus, sorulara cevabı fazlasıyla veriyor.

Miley’in bu ‘evrensel’ cümlesi şöyle okunabilir: “Çevrem, bir gün istediğim şeyleri yapmak için istemediğim şeyleri de yapmak zorunda olduğumu bana o kadar çok söyledi ki?”

Belki de cümlenin alt metni şudur: “Unutma Miley, bir gün istediğin şeyleri yapman için bugün istemediğin şeyleri de yapmak zorundasın. Bu çark böyle kurulmuş. Biz kazanmadan kazanmanın mümkün olmadığı ticari netwok bu. Hepimiz birer köleyiz Miley! Sen öyle biz böyle. Bu yolun başka çıkışı yok!”

Öyle sanıyorum ki, Miley Cyrus’un artık direnmeyi bıraktığı nokta yapımcı patronlarından aldığı bu son nasihat olmalı.

Finans sistemi büyük bir ayin düzenidir, alanına gireni kendi kirli mabedine çeker. Çünkü o bir mabet değil girdaptır aslında. Bir tuzak.

Mabede yönelen kapıya kadar gelir, kapıya gelen içeri girer, içeri giren mutlaka o girdaba teslim olur.

Şan, şöhret, para, köşk, imtiyaz, ayrıcalık, seçkinlik, seçilmişlik, kariyer, ikonluk, divalık, efendilik, hocalık, hüccetlik, önderlik, başkanlık, benlik, özellik, tanrılık gibi çeşitli arzuların toplamının oluşturduğu o girdaba.

Bu girdap sadece sanat dünyasındaki insanları çekmez. Politika, iş hayatı, din ve entelektüel dünyalardan bu albenili girdapta “fena fi” olmak isteyen nice “talep” var.

Kalburüstü kimliklerin sınavı bu nedenle herkesten büyük olur.

Zira o büyülü yeni dünyaya geçişin tek şartı vardır: Gayr-ı meşruya bulaşmak.

Mutlaka ulaşmak duygusu mutlaka yasak ve kötü ilişki demektir.

Bu nedenle sanat, siyaset, din, iş ve entelektüel dünyada “çoğunluk” “kirlidir.”

Sanatçı, bir gün istediği şeyleri yapmak için istemediği şeyleri de yapmak zorunda olduğuna ikna olmuştur. Çünkü ‘şöhret finans atına binmeden ve skandallara bulaşmadan gelmeyecektir!’

Politikacı, bir gün istediği şeyleri yapmak için istemediği şeyleri de yapmak zorunda olduğuna ikna olmuştur. Zira ‘partinin devasa birikime ihtiyacı vardır!’

Din adamı, bir gün istediği şeyleri yapmak için istemediği şeyleri de yapmak zorunda olduğuna ikna olmuştur. Çünkü ‘dava esaslı bir üst gücün himayesine girmeyince tükenecektir!’

İş adamı, bir gün istediği şeyleri yapmak için istemediği şeyleri de yapmak zorunda olduğuna ikna olmuştur. bilinir ‘bir yolunu bulup kapasite artırımı yapılmazsa şirketler çöküşe geçer!’

Entelektüel, bir gün istediği şeyleri yapmak için istemediği şeyleri de yapmak zorunda olduğuna ikna olmuştur. Zira ‘fikirlerin daha büyük kitlelere ulaşması ancak bir takım iltisaklarla mümkün olmaktadır!’

Bugün Türkiye’de; çoğu politikacının bürokraside, belediye başkanlıklarında, çoğu din adamının ve dava adamının dava yolunda, çoğu entelektüelin onurlu ve ilkesel duruşta, çoğu işadamının ticari ilişkilerde “kirlendiğine” tanıklık ediliyor.

Kirlilik kendi içinde ‘algülümvergülüm’ sistemi kuruyor, bu nedenle üzerlerine ışık gelmesi (şeffaflık, normalleşme ve demokratikleşme) hepsini aynı şekilde rahatsız ediyor.

Bakmayın siz, onların çoğu -kurucu parti Ak Parti içinde olanlar da dahil- Türkiye’nin bu yeni çizgisinin daha ileri gitmesini istemiyorlar! Orta yerde duran ve nereden kaynaklandığını anlamadığınızı düşündüğünüz “sinsi iç direncin” kaynağı budur.

Bu güçlüğü aşmak maddi düzenlemelerle ve ideolojik formasyonla asla olmaz sadece ahlaki değerlerle mümkün olur.

Bu değerler; bazen bir Alevi’de, bazen bir Hıristiyan’da, bazen bir Yahudi’de, bazen bir Rum’da, bazen bir Ülkücüde olur, bazen bir Solcuda, bazen bir Liberalde, bazen de bir Müslüman’da olur.

Bu değerler sadece Müslümanlığa ait değildir. Üstünlük inançtadır, inancının gereğini yerine getirmediği halde müminim diyenler de değil. Zaten bu toplamda bir insanlık davasıdır.

İnanırım ki Müslümanlık insanı özgürleştirmeye taşıyan en büyük ve evrensel bir sistemdir.

Ancak gel gör ki Müslümanlar açısından bugün “vay onların haline!” durumu yaşanmaktadır.

Müslümanlık her türünden gayrı meşruyu yasaklar. Kutsanacak tek şey “tevhittir” geri kalan her şeyin takdiri sadece “normal”dir.

“Ey iman edenler iman edin..” ayetinde olduğu gibi değerlerini yeniden hatırlayan, yaşayan içselleştiren kadrolar ancak Türkiye’yi daha ileriye taşır , “Müslüman demokrasi” dediğimiz olgu da ancak gerçek anlamda inancın (iman) gereğini yerine getirme (amel) azminde olan ‘organik aydınlarla’ mümkün olur.

Bu nedenle güneşe akın eder gibi “korunabileceğine” inananlar yeni sistemin içine içine girmekten çekinmemeliler.

Toplumu besleyen en önemli dinamiklerin başında gelen İslami cemaatler hakikaten o çok ağır “dava adamı” formasyonunu terk edip, iyi ve ehliyetli insan moduna odaklanmalılar. Sadece kartondan toplum liderleri yetiştiren ideolojik geleneği terk etmeliler. İdeolojik duruş ve inkılâpçılık artık evrensel temada söz konusu edilmeli. Maveraünnehir, Bereketli Hilal, Tuna ve Vardar boyları, Nil ve Kartaca hasretle önde giden Türkiyeli kardeşlerini bekliyor. “Ümmet” olgusu üzerinde devrimci bir perspektife sahip olmak gerekir. İslami oluşumlar bu “beyaz emperyal tutum” için özveriyle çalışan, alnı ak, yürekli, ufku geniş, çok yetenekli Mümin çocuklar yetiştirmeliler. Yeni devletin “ıslahı” ve “imarı” için ise ellerinden gelen ne varsa geri durmamalılar. Gençlere, yapılarıyla insanı gayr-ı meşruya çeken siyaset, din, sanat, entelektüel ve iş hayatı gibi girdaplara karşı nasıl direnmeleri gerektiğini öğretmeliler. Devlete angaje olmamalı ama sistemin daha iyi, daha adil, daha erdemli, daha ehliyetli, daha müttaki, daha rahim olması için devlet dışında da durmamalılar. Sanki hiçbir şey olmuyormuş gibi davranan “gerici” mantalitelere ve absürt İslamcı yorumlara prim vermemeliler.

Yeni devlet ise hizmet alanlarını sadece ehliyetli, kişilikli, iyi ve “temiz” insanlara emanet etmeli.

Yerel seçimler yaklaşırken politikada, yeni Türkiye kurulurken cemaatlerde, paradigma parçalanırken kültür sanatta, yeni bir fikriyat oluşurken entelektüellerde bir altüst oluş yaşanmalı.

Yeni Türkiye’nin kurucu-öncü kadrolarında bu anlamda bir yavaşlık göze çarpıyor. Bir cam ustasının çerçeveyi tamamlamak için keski ile camın belli yerlerini çizip kırılmayı kolaylaştırması gibi toplumsal yaratıcı müdahalelerin geciktiği izlenimi alınıyor.

Bu bir ödev bölüşümü, toplum öncüleri çıkardı, kurucu kadrolar millete kavuştu, şu an toplum görevini yerine getiriyor, süreci daima besliyor ve ayakta tutuyor, o zaman nice özverilere ve tehlikelere göğüs geren öncüler de ödevlerini yerine getirirken gevşeklik göstermemeliler. İhmalin ne kadar sinsi bir çürüme yarattığını bir sporu düzenli yapanlar çok iyi bilir. Her şey yolunda gibi gözüktüğü zirve anında yere yığılmak olasıdır çünkü.

El ele vererek, kişisel kariyerini öncelemeyerek ve samimiyetin yaşatan enerjisiyle ancak karşı konulabilen devlet girdabının tam eşiğinde işlerini yürüten kurucu kadroların tekrar yenilmek istemeyeceklerini sanıyoruz.

omeraltass@gmail.com

twitter.com/omraltas

http://www.facebook.com/Ömer Altaş

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s