Türkiyede neredeyse bütün elitler Kemalisttir.
Nurcu, ‘Fethullahçı’, Süleymancı, tarikatçı, radikal İslamcı, Solcu, Ermenici, Liberal, Ülkücü, Milli Mücadeleci, Menzilci, Kürtçü, Alevici, İhlasçı, Kıbrısici, Kadiri, Nakşi, Cerrahi elitlerin (mele-mütref/oligarşi) çoğu Kemalizmi içselleştirmiş yapılar.
Savaşmayan yapılar behemehal paradigmanın parçası oluyor.
Onların böyle olduğu çöken Kemalist netwörk karşısında verdikleri tepkiden anlaşılıyor.
Kanaat önderleri, şairler, yazarlar, hocalar, aydınlar, entelektüeller, efendiler, hoca efendiler, akademisyenler, ağabeyler, reisler, babalar, hazretler, şeyhler, dedeler ve ideologlar, toplumun sırtından Kemalizmin topyekün kalkmasını istemiyorlar.
İstem dışı bir tepkiyle oluyor bu!
Kemalizmin sadece çatısı gitsin ana yapısı iç varlıklarıyla birlikte kalsın istiyorlar.
Savaşsız geçen bir asırlık süre Kemalizmin seçilmiş ve yol almış öncülerinin ruhlarına ilmik ilmik işlemiş durumda, izliyoruz.
Önermeye tersinden baktığımızda konu daha bir netlik kazanıyor: Türkiyenin dönüşümüne sadece toplum itiraz etmiyor.
Piramit defa ters döndü. Toplum ilerici, elitler gerici.
Toplasan binleri geçmeyecek sayılarıyla beyaz elitlerin bir an için olmadığı farz edildiğinde normalleşme, demokratikleşme ve sivilleşme önündeki bariyerlerin kalktığına tanıklık edilir.
Geriye sadece organik olan, ideolojik olmayan, reel, teknik muhalefetin yapıldığı bir itiraz biçimi kalır.
Bugün (18 Kasım 2013) bile sıradan basın taraması yapıldığında iki köşe yazarı üzerinden bu düşüncelerin olabilirliği bir kez daha kendini gösteriyor. Dönüşüm sürecinin bir gününü çekip aldığımızda karşımıza çıkan manzara bu.
En muhalifinin bile, 16 Kasım 2013 tarihinde Başbakan Erdoğanın Mesut Barzani ve Şivan Perverin Diyarbakır da ağırlanmasını tarihi diye kayıt düşeceğimiz unsurlar içeriyor dediği olayı Tarhan Erdemin ele alış biçimine bakar mısınız? Ünlem işaretini ihmal etmeden ironi yapan Erdem, bir yıl sonra Diyarbakır çıkarmasının önemli mi sıradan mı olduğu daha iyi anlaşılacak diyerek şunları söylüyor:
Diyarbakırda gelişmelerle değerlendirilecek bir gün yaşandı. Konuşmalarda, kardeşlik kelimesi çok duyuldu; bir kelime ise gün boyu iki kez kullanıldı: Demokrasi.
Demokrasi ihmal edilmiş görünüyordu ama herkes tarihi bir gün olduğunda birleşmişti.
16 Kasım 2013ün de Türk ve Kürt tarihindeki yeri, hemen ertesinde söylenemez; ömür boyu unutulmayacak tarihi bir gün yaşamış olabiliriz, belki de bir yıla kalmadan unutacağımız günlerden birini!..
Gün boyunca dinlediklerimiz sırasında ve ertesi sabah okuduğumuz gazetelerde sadece iki kez Demokrasi sözcüğü ile karşılaştım.
Biri Sayın Erdoğanın, Kendileri gibi düşünmeyenlere kastedenler bölgeye demokrasi getiremezler sözüydü. BDPden bahsediyordu, kendisinin nasıl bir demokrasi istediğini ve Türkiyenin ne zaman demokratik bir ülke olacağına değinmiyordu.
İkincisi Şirvan Perwere aitti: Şimdi yeni bir devir. Bu devir de dostluk, barış ve demokrasi devridir. Bu ülkenin demokrasiye ihtiyacı var. Perwerin demokrasi ihtiyacından bahsetmesi, ülkemizin gerçeklerini bildiğini gösteriyor.
Kürt sorunu ile demokrasi arasındaki birliktelik nedeniyle dün ve bu sabahki konuşma ve yazılardaki demokrasi eksikliği, beni korkuttu.
Çok kullanılan kardeşlik kelimesi demokrasi için yeter mi diye başlayalım.
Kullanılan kardeşlik kelimesiyle birbirine karşı aynı anadan doğan iki kardeşin duygusuna benzer, yakınlık ve sevgi hisseden insanlar anlatılıyor. Türkler ve Kürtler kardeş kadar yakındır deniliyor.
Kardeşlik kelimesi hangi sorunumuzu çözüyor anlayamadım.
Ömrünüzü Batılı oryantalist değerleri yaymaya ve derinleştirmeye verdiniz.
Kendi kültürünüzün neyi size batıyor anlamış değiliz!
Sahi İslamın, doğunun, Bereketli Hilalin, Maveraünnehirin, Asyanın, Kafkasların hatta Türklüğün neyi sizi bu kadar rahatsız ediyor?
İçine doğduğunuz üst değerlere neden böyle düşmansınız?
Diyarbakırda demokrasi dememişler de kardeşlik demişler!
İslami değerler manzumesi olmasaydı sittin sene geçse siz bu Kürt sorunundan bir arpa yol alabilir miydiniz?
Siz sözümona aydınlar yeni toplumun, yeni sürecin sırtındaki ağırlıklarsınız!
Daha fenası bugün Radikal Gazetesinde Ezgi Başaranın Ahmet Turan Alkan ile yaptığı röportajda var.
Muhtemelen verdiği nefis(!) cevaplar nedeniyle, Ezgi Başaran kişiliğini tanıtırken, tarafsız bölge, ideolojilerden bağımsız, herkesin saygı duyduğu, kalem kuvvetine şapka çıkardığı diye zevkle tarif ettiği Alkana sorulan ilk soruya bakın:
29 Ekim için Radikale yazdığınız yazıda halkın Cumhuriyeti sorgusuz sualsiz benimsediğinden söz ediyorsunuz. Nasıl oldu bu?
Başbakan Erdoğana karşı camianın ortak tepkilerini bir de en objektif yazardan dinleyerek gündemdeki cemaat-hükümet tartışmasının derinliğine bir kez daha tanıklık ettik.
İşte bu Tayyip Beyin başarısı. İnsanları öfkelendiriyor Ama yok, Başbakan gerginlik üstüne siyaset inşa ediyor Şu anda elinde bulundurduğu güç Tayyip Beye yetmiyorAma güç insana yaptığını hoş gösterir. Tayyip Beyin yaşadığı da budur Müslümanlık buna çok yardımcı olabilir ama demek ki bazı güç zehirlenmelerinin çaresi olmayabiliyor gibi kişisel yaklaşımlarını geride bırakarak devam edelim:
Askeri vesayete galebe çaldı mı, bu dert bitti mi?
Gücü yetmesine rağmen AK Parti sistemi kökten değiştirmiyor, Belki risk hesabı yapıyor belki de zamanı gelince o sistemi ben de kullanırım diye düşünüyor. Bu mantığı şike meselesinde açıkça gördük. Kanunu Türkiyede bir daha şike yapmanın imkânsız olacağı şekilde değiştirebilirdi ama burada gürül gürül bir elektrik ırmağı akıyor, biz de bundan istifade edelim dediler. Yasayı sulandırdılar. Futbol Federasyonuna bak. Son derece gayri ciddi bir vaziyetteler. Milli Takımın teknik direktörüne kadar karışan Başbakan, federasyona dokunmuyor çünkü bu yapı işine yarıyor. Sayıştayda da aynı şey yaşanıyor. Bir noktaya kadar Sayıştayın yetkisiz olmasından şikâyet ediyor fakat Sayıştayın statüsünü değiştirme gücünü elde ettiğinde, Sayıştayın her şeyi denetlemesine gerek olmadığına karar veriyorsunuz. Olay budur. İşte tüm bunları ben gücün bozuculuğu ile izah ediyorum.
Bu durumda ileri demokrasi sözü sizde nasıl bir etki yaratıyor?
Demokrasi adına önemli adımlar da atıldı, yol kat edildi ama ileri demokrasi diye bir şeyin yakınında değiliz. Çok büyük bir demokratik gelişme olmadı, zaten en son çıkan demokratikleşme paketine bakmak yeterli. AK Parti çok daha fazlasını yapabilirdi ama yapmıyor. Bu işi bayram sabahı harçlık vermek gibi görüyor çünkü. Çocuğa 5 bin lira verilir mi, 10 lira kâfidir.
Yazarın uzun olmayan röportajının tamamı bir haksızlık olmaması için mutlaka okunmalı. Ayrıca alıntılar yeterli olmuyor.
Bugüne kadar yaşamlarını korkak, sünepe ve yersiz bir takiyecilik üzerine bina edenlere birden bire ne oldu da Alkan gibi devrimci oldular?
28 Şubat döneminde üniversitesinde dikkat çekmeyecek kadar takiyeycilikte zirve yapanlar, bütün gayrı meşru iktidarlarla dost ilişkisi yaşayanlar hangi nedenle değişen, dönüşen, meşru Türkiye karşısında böyle cesaretlendiler?
Yeterince merak ediyoruz, her türlü güce boyun eğiyorsunuz da neden Müslümanlara karşı bu kadar hoşgörüsüz oluyorsunuz?
Eski devletin bütün yapı taşlarıyla oynayarak yeni bir Türkiyenin inşasına hazırlanan öncü kadrolara karşı bu cesaret ve pervasızlığın nedeni ne olabilir?
Ortada demokratikleşme adına ne var ki? diyecek kadar öfkeden gözü dönmüş bu yapı ve yapının elitlerine tek bir soru var: Sahi siz neden bu hale geldiniz?
Şu an Kemalizmi kendi meşrebi ve tarikiyle taşıyıp da yıkılmayan ya da direnen tek kale sizsiniz, farkında mısınız?
Ne olduğunuzu bir tarif edebilir misiniz?
Bağlılarınızın da kendinizin de kabul ettiği olan biten kalkışmalarınızı siz niye yapıyorsunuz?
İlerleyen Türkiyeye ne adına ve sahi niye karşısınız?
Yeni Türkiye, emperyal Amerikadan, terörist devlet İsrailden daha mı kötü?
Tornadan çıkmış gibi neden dünyanın dört bir tarafından göreceksiniz burnunuzu süreceğiz tehditleri geliyor? Gerçekten niye?
Hizmet oligarşisi kendi ile çelişerek ya da Hizmet adına hareket eden oligarşi, gericilik ve devrim kırıcılığı yaparak Hizmete samimiyetle bağlılık gösteren kitleleri nereye taşıyor?
Bunun dini anlamıyla vebalinin olmadığı mı sanılıyor?
Ahmet Turan Alkan dönüp yazısını bir kez daha okuyabilir mi mesela?
Daha iyiye giden, demokratikleşen Türkiye, en olmadık tehlikeli kanyonlardan geçerken neden bir de siz ayağını sektirip uçuruma düşürecek hamleler yapıyorsunuz?
Tek soru: Neden?
omeraltass@gmail.com
twitter.com/omraltas