17 Kasım 2013 tarihi Kürt sorunu süreci bağlamında bir tarafa kaydedilmeli.
Şırnak- Van karayolunu yapan özel bir firmaya ait şantiye, saat 16.00 sıralarında, PKKlı olduğu söylenen kişiler tarafından basıldı. 7 kamyon, 1 dozer, 1 ekskavatör ve 1 yakıt tankerini ateşe verip, uçurumdan yuvarladılar.
Eğer doğruysa adını vermek istemeyen bir işçi olayı şöyle anlatıyor:
“Çalışırken bütün araçları topladılar. Gerilla adına eyleme gelmişiz, burada çalışma olmayacak, burası Van-Şırnak yolu değil askeri güvenlik yolu dediler, Araçların hepsini yakmak için üstlerimizden emir aldık dediler. Gördüğünüz gibi burada 80 tane, 100 tane işçi var, hepimizi perişan ettiler.
Oysa ki bu tarihten daha iki gün önce Diyarbakırda kalıcı barışa evirilen Kürt sorunu sürecinin en önemli fotoğraflarından biri yaşanmıştı.
Ülkenin 61. Hükümet Başkanı içi boşalan bir tabuyu yıkarak konuşmasında Kürdistan kelimesine yer verdi.
Şarkılarıyla Kürtlüğün siyasallaşmasını kolaylaştıran en güçlü figürlerden ömrünü sürgünde geçiren sanatçı Şivan Perwer, İbrahim Tatlıses ile düet yaptı, Sezen Aksuya seslendi.
Fotoğrafının altı daima küfür ve düşmanlık içeren tanımlarla doldurulan kapı komşumuz Mesut Barzani devlet erkanı ile el ele vererek barış sürecini selamladı.
Yakın geçmişte iki dünya kadar birbirinden uzak, duygusal kopuş yaşayan BDPli belediye başkanı ile ülkenin başbakanı büyük şehir belediyesi makamında bir araya geldiler.
Halk meydanları doldurdu. Barış iradesi bir kez daha iyi şekilde sınandı.
Devlet, dağların özgür olacağı ve hapishanelerde hiçbir masum gencin mahkum kalmayacağı günlere ulaşılacak bir sürecin sürdürülmesinde kararlı olduğunu gösterdi.
Barış sürecini derinleştirmek adına demokratikleşme paketleri bir bir açıklanırken olağanüstü zor şartlar eşliğinde henüz her şeyin bitmediği ve konunun paydaşlarının tamamen huzura kavuşacağı düzenlemelerin süreceği defalarca dile getirildi.
Nerdeyse iki yıldır Doğudan gelen haberlerle toplumun sinir kasları gerilmiyor artık. Anneler bağırlarını dövmüyor, babalar suskunluk orucu tutmuyor, gençler öfkeden dişlerini ve yumruklarını sıkmıyorlar.
Büyük, toplumsal bir umut, meltem gibi sessizce bütün ailelerin oturma odalarında kurulan çay sohbetlerinin neşesini artırıyor.
Diyarbakırdaki büyük fotoğrafı var eden gelişmeleri ve bundaki akil adamların muhteşem rolünü gündeme almadık henüz.
Peki, Türkiye, kimsenin hayal etmediği şekilde bir barış ve normalleşme ortamına doğru evrilirken Şırnakta ki bu PKK eylemi de ne?
Kim bunlar?
Neden BDP, Kandil, KCK ya da ne bilelim herhangi yetkili bir organ bir açıklama yapmıyor?
Artık siz hiçbir şekilde devlet ya da özele ait herhangi bir kuruma, mala ve cana zarar veremezsiniz!
Bunu yapanları kendiniz cezalandırmazsanız siz de meşruiyetinizi (barış süreci tarafı olma durumunu) tamamen kaybedersiniz.
Busha dünyanın en güzel eylem biçimini kullanarak ayakkabı fırlatan devrimci gazeteci gibi Kürt halkının sizi, değerli entellektüel Ahmet Özcan’ın tanımıyla “terlikle kovacağı” günlerin geleceğini söylemek kehanet değil!
Yaşam meşruiyetler üzerinde kurulur.
Kürt siyasal hareketi bütün tedhiş ve akıl almaz tutumlarına rağmen kimsenin inkar edemediği bir garip meşruiyet üzerine oturuyordu.
PKK gibi dünyanın en acımasız, kendi inansına kasteden, kadük ve gavur doktrinli örgütü bile o büyük meşruiyet denizinin dalga gücüyle göz alıcı sörf yapıyordu.
12 Eylül askeri vesayet sistemi bütün inkârcılığını ve Türkçü faşizmini sürdürürken, devlet, oligarşik, totaliter, anti demokratik sefil bir T.C. rejimi iken; eylem biçimlerinizi, ideolojik formasyonunuzu, gayri insani tutumlarınızı onaylamamalarına rağmen ülkenin diğer bütün ideolojik yapıları sizi anlıyordu.
Siz de bu prestij kaidesi üzerine çıkarak kurumlanıyordunuz.
Devrimci solcular size terörist demek istemiyordu. Aleviler size terörist demek istemiyordu. Ermeniler size terörist demek istemiyordu. Devrimci Müslümanlar size terörist demek istemiyorlardı örneğin. Kafatasçı Türkçü, devletçi ve lümpen olan yapılar hariç bütün sosyal ve siyasal hareketler en azından arafta duruyorlardı.
Şimdi o toplulukların arafı yok.
Şimdi sizin üzerine kurulduğunuz meşrutiyeniz de yok.
Türkiye toplumu yeni bir devlet yarattı. Halklar kardeşlik bilinci üzerinde ittifak etti.
Hep birlikte daha özgür daha demokratik daha güçlü bir Türkiye ufkuna doğru hüküm giydiler.
Yaşam size de yapacağını yapıyor. Başınıza şimdi gelen dünyanın dört bir tarafındaki bütün özgürlük hareketlerinin de başına geldi.
Evet bir zamanlar öyle idi şimdi böyle oldu.
Niye hala acıların çocuğu modelini sürdürüyorsunuz?
Niye barış süreci ile birlikte akmıyorsunuz da bağırıyorsunuz!
Tek soru: Niye?
Kendi derdinize ağladığınızı biliyorsunuz değil mi?
Peki bizim halimiz ne olacak? halidir bu. Bunda da haklısınız!
Medeni olun ve muhatabınızla açık açık konuşun.
O üst düzeyden müzakerelerin temel konusu bu olsun.
Eski ideolojik terminolojilerinizle, savaş cümleleriyle, militan duygularla ve melankolik gözlerle lafı dolandırmayın.
Unutmayın bu aşamadan sonra Yeni Türkiyeye karşı yapacağınız her türlü “kast” içi dolu dolu terör olarak kabul edilecektir.
Karşınızda artık devleti değil toplumu bulacaksınız.
Önce kendi toplumunuzu.
Meşruiyetin tek kaynağı olan esir ettiğiniz kendi halkınızı.
Türkiye halkını!
Yazılan yeni sözlüğün gücünden korkun!
17 Kasım 2013, Şırnak baskını önemli bir tarih.
Biz kaydettik siz önlem alın!
omeraltass@gmail.com
twitter.com/omraltas