Takiyye, Hizmet’i tüketiyor

İnsanların en çok irktiği hayvanların başında insana en uzak anatomik yapısı ve sinsiliği ile yılan gelir.

Nereden geleceği belli olmayan bir tehlike figürü olarak yılan aynı zamanda insandaki en temel duygunun “güven” olduğunu gösterir.

Dershanelerin kapatılması konusuyla zirveye çıkan Hizmet- Hükümet çatışmasında da bu olgu ön plana çıkıyor.

“Her şeyin” içinde olduğu iması veren ama “her şeyi” inkar eden yapısıyla Hizmet grubu ağır bir güven bunalımı yaşatıyor.

Nasıl bir yapı ve örgütlenmesi (anatomi) olduğu tam olarak bilinmeyen, kapalı, sessiz, derinden ve dışarıdan (sinsi) faaliyet gösteren, hangi konuda nasıl düşüneceği ve davranacağı kestirilemeyen illimünatik algılı bir teşkilat ile karşı karşıyayız.

Bu yapıya rağmen kamuoyunun kendilerine inanmasını ve güvenmesini beklemeleri büyük hata.

Öyle bir beklenti ki bu hissi alamadıklarında “nasıl yaparsınız bunu bize” diye kınarlar.

Kendi içlerinde nasıl bir ruh hali metaforu oluşturdularsa arzu edilen tutum takınılmadığında inanılmaz bir şaşkınlık yaşıyorlar.

Tam orta yerde çok sorunlu durumlar var.

Bugüne kadar kamuoyuna dönük olarak cemaatin amacının “Allah rızası, Peygamber ve Ehli Beyt sevgisi, ülkeye ve millete iyi ve yararlı insan yetiştirme ve politikadan uzak durma ” olduğunu dillerinden tüy bitercesine anlattılar.

En fazla, eski dönmelerde, T.C. rejimine karşı pasifizm ile suçlandıklarında çok sıkışırlarsa kendi yöntemlerinin aleni mücadele olmadığını, devleti içerden fethetmek için İslami ruhsatlardan takiyyeyi uygulayarak istila esasına dayalı bir İslami davet metodu uyguladıklarını ifade ettiler.

Bunun ne kadar gerçek ne kadar politik bir enstrüman olduğu ise tam olarak bilinmiyor.

Bu hareket, tüm zamanlarda devletin yönetim sistemi ne olursa olsun, en vesayetçi ve diktatoryel dönemlerde, hatta 28 Şubat gibi İslam’ı ve İslami yapıları tek hedef olarak gören bir darbe karşısında bile açık bir mücadele sistemi içine girmedi, “suyuna gitti.”

Ayrıca, yapının ilk çıkış bildirgesinde ve çekirdek oluşumunda böyle bir irade var mı, bu da bilinmiyor.

Bu; her meşrebe bir yol veren tuhaf İslami gelenek içinde bir dayanağı olan, tersten Şii, takiyyeci İslami bir davet yolu muydu, yoksa zaten 12 Eylül askeri rejiminin iç ve dış güvenlik nedenleriyle uyguladığı bir politik bir proje miydi?

Eğer Fethullah Gülen Hareketi, zulüm karşısında inanç sahiplerinin kendini sakınmasına cevaz veren bir davet yöntemini benimsedi ise, demokratikleşmenin yaşandığı ve İslami referansların tamamen serbest olduğu bir devlet yönetimini neden önceki tüm rejimlerden daha fazla eleştiriyor?

Yok, eğer Camia oluşumu 12 Eylül sonrası koşulların bir siyasi proje ise neden bu dönemde kendini tasfiye etmiyor?

Bir imamın ‘büyük’ gayretleri ile ortaya çıkardığı bir hizmeti gündemine alan eski devlet kendi politikasını uygulaması karşısında Camiaya müsaade etti ve faaliyet alanı bıraktıysa bu “anlaşılır” düzenin bir son bulması gerekmez mi?

İslami referansları esas alarak hareket ettiği bütün kamuoyunun bildiği ve demokratikleşme sürecinin Avrupa ve Batı tarafından onaylandığı bir ortamda hükümete karşı bu kadar sert mücadele vermelerini kimin, ne ile açıklamasını bekliyorlar?

Kendilerinin dışında kalan dünyanın bu muğlâklığı yorumlama biçiminden neden rahatsız oluyorlar?

Eğer veriler bu ise ve Fethullah Gülen Hareketi, yeni Türkiye’nin normalleşme süreci, sivilleşmesi, demokratikleşmesi ve “İslamileşmesi” karşısında bu kadar rahatsız olduklarını bütün platformlarında açıkça ilan ediyorsa, geriye bunun sadece iki izahı kalır.

Ya eski devlet unsurları bedel istiyor,

Ya da eski rejim dönemi koşullarında büyümesini tamamlayan ve yurt dışına açılan bu hareket, yine İslam’ın takiyye ruhsatına sığınarak uluslararası büyük bir gücün networku içine girdi ama yeni dünya düzeni ve jeopolitik gerçekler Türkiye ile o güçlerin çatışmasını gerektirince Gülen hareketi “ofsaytta” kaldı.

Ya eski rejim unsurları, “Beyaz Kuvvetler” ve oligarşik gerici finans merkezleri bedel istiyor ya da eski dünya unsurları, çatışmacı Siyonistler, ABD’ nin Cumhuriyetçileri bedel istiyor.

Her iki ihtimalin test unsurları var.

Birincisi, Gülen hareketi, 28 Şubat’a hayırlı olsun dedi, sistemle çelişki yaşayan Necmettin Erbakan’ı dışlayarak eski rejimin istikrarını güçlendirdi, başörtüsü yasağı zirvede iken ve kızların gözyaşları yanaklarını ıslatırken tam tepelerine balyoz vurarak “başörtüsü furuattır” açıklamasını yaptı.

Bu zulüm karşısında ortaya konulan, Prof. Dr. Vehbi Zuheyli’nin İslam fıkhı ansiklopedisinde bahsettiği Tetebbu-u Ruhas/önüne çıkan meselelerde en hafifi ve kolayını tercih etmek ise neden demokratik Yeni Türkiye inşa edilirken aleni “cihat” olgusunu devreye soktular?

Soru basit, neden?

İkincisi, Hizmet Hareketi uluslar arası platformlarda Türkiye’nin özgün politikalarının neredeyse tamamını eleştirdi. Gazze’ye insani yardım götüren ve 9 kişinin canına mal olan ve tüm dünyada telin edilen İsrail saldırısına karşı yapılan açıklama “neden otoriteden izin alınmadı?”oldu.

Bundan önemli olan şu: Mavi Marmara olayı karşısında pekâlâ açıklama yapılmayabilirdi, Fethullah Gülen hoca neden kendini öne attı?

Soru net ve basit, neden?

Bu veriler kamuoyunda sabah akşam tartışılırken Hizmet bağlıları bu kanaatlere bir değer biçmeyecekler mi?

Kendileri dışında kalan, hareketin kesin inançlısı olmayan insanların zihin karmaşasını nasıl telafi edebilecekleri önemli değil mi?

Esaslı bir güven sorunu yaşayan çevre ve bireylerden kendileri lehine tutum almalarını hala nasıl bekliyorlar?

Ya da toplum huzurunda bu olan biten olguların özeleştirisini neden yapmıyorlar?

Politika ile ilgilenmedikleri olgusu üzerine kurulu bir tarih söz konusu iken bugün sadece politik duruşları ile gündeme geldikleri kendilerini rahatsız etmiyor mu?

Üst düzey insanlarından bazıları “her şey one minute ile bozuldu, Tayyip Erdoğan bunu hesabını verecek” sözlerini neden söyler?

Tek merkezden emir almadıkları sürece ağızlarını açmayan insanlardan ağabey düzeyin de olanların “kefeninizi giyin, mücadele başlıyor” demeleri neyi nesi oluyor?

Dünyanın dört bir tarafındaki ülkelerden telefonla evler ve ilişkili kişiler “uluorta” aranarak Erdoğan aleyhine bir kampanya yürütülmesine teşvik edilmelerinin nasıl bir izahı olabilir?

Gezi Parkı’nın arkasında olunmadığı, darbe olaylarına sessiz kalındığı, paralel devlet inşa edildiği, bürokrasi üzerinde vesayet kurulduğu, çözüm sürecinin yavaşlatıldığı, 7 Şubat’ta Hakan Fidan üzerinden Başbakan’ın tutuklattırılacağı, seçimlerde Ak Parti haricindeki partilerle işbirliği yapılacağı, Başbakan’ın odasına böcek konulduğu, Fethullah Gülen’nin neden Türkiye’ye dönmediği konularında 12 Ağustos 2013’de “Gündeme Dair” başlıklı onlar adına Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı tarafından uzun bir cevap yayınlandı.

Bu kadarı bile yeterince “irkitici” değil mi?

Bu ortamda kim kendini ne kadar güvende hissedebilir?

Dershanelerin kapatılması sürecinde olanlar ise işin “zıvanadan çıktığını” göstermiyor mu?

“Seçime kadar her şey ortaya çıkacak, siz bu ülkeyi terk edin, hepiniz göreceksiniz, bunu hesabını vereceksiniz, bir sabah kapınızda…” şeklinde yine yetkili insanların ağzından çıkan tehditler havada uçuşuyor.

Bir zamanlar Doğu’da Hizbullah adı kullanılarak diğer Müslüman unsurlara karşı yapılan akıl almaz baskılar, tehditler ve fiiller insanların “güvenini” tuzla buz etmişti.

Bugün Batı’da Hizmet adı kullanılarak Müslüman unsurlara karşı benzer faşist baskılar, tehditler ve fiiller gündeme gelerek “sinsi” bir korku yayılıyor.

Dikkat ediyor musunuz nedense “Müslümanların” gücü sadece “Müslümanlara” yetiyor!

Bunlar neden Müslümanlara karşı daima öfkeli ve umarsız olurlar da dışarıdaki elitlerin elini eteğini öperler?

O zaman kimin Hizbullah olduğu bilinmiyordu bugün ise gerçekte kimin Hizmet olduğu bilinmiyor.

Alıcı gözle bir bakar mısınız?

Sahi Hizmet adına konuşan, yazan, açıklama yapan kişilerin ve kurumların hangisi gerçekolabilir?

Herkesi sanal bir tiyatro oyununda rol almaya çağıran kim?

Topluma ve kamuoyuna bu zulmü kim, niye yapıyor?

Şia olmayana takiyye yapmak esastır diyen Şiilik ile Hizmet’ten olmayanlara takiyye yapılır diyen Sünniliğin insana verdiği değer ne üretebilir?

Hizmet “belirsizlik” olgusunun “güvensizlik” oluşturduğunu ve bunun yapıyı “tüketeceğini” bilmeli.

omeraltass@gmail.com

twitter.com/omraltas

http://www.facebook.com/Ömer Altaş

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s