Şefkat tepesine düşen ilk gölge

Sempatik yüzlü, güleç, tombul, cana yakın, anında kaynaşıveren, insanların gözlerine bakarak iletişim kuran bir müstahdem vardı.

Canlı-kanlı yanağında bir kesik alma hissi oluşturan müstahdem parlayan gözleri ile karşıda anında bir şeyler verme isteği oluştururdu.

İnsanlar onun yanında istem dışı ellerini cebine atar parayı verirken iyi bir şey yaptığından kuşku duymazdı.

Öyle bir “Allah razı olsun” derdi ki, muhatap “bu daha başlangıç devamı gelecek” telmihiyle borçlu bir şekilde yanından uzaklaşırdı.

Zaman içinde anlaşıldı ki orta boylu orta Anadolulu müstahdem bu durumun pekâl⠓farkındaydı.”

Tükenmeyen bir sermaye ile “iş” yapıyordu. Sol kolunu kırarak tuttuğu paspas ile bu ‘Küçük Emrah duruşlu’ müstahdemi kimse “boş geçemedi.”

Başlangıçlar daima masumdur.

Günah sonra gelir.

İstismar sonra gelir.

Bireyin en iyi özelliği en kötü özelliğe dönüşür.

Çoğunlukla bir yapının en güçlü yanı o yapıyı çökerten en önemli olgudur.

Her canlı zamana mutlaka yenik düşer.

Hayat karşısında dişil-eril bakire yoktur.

İnsan kirlenir.

İşadamı kirlenir.

Din adamı da kirlenir.

Tebaaya öncülük yapanlar, cemaati ile aralarında “yararlanma-parazit” sınavı ile yüzleşirler.

Bu sınav çoğunlukla verilemez.

Gün gelir din adamının; muhteşem performansı, inanılmaz samimiyeti ve tartışmasız takvası aynı kalır ama başka bir yola girer.

Müstağnilik sabit kalır fakat köprünün altında çok sular akmaktadır.

Aynı köprü altında zıt taraflara akan iki ırmak vardır.

Din adamı diğer meşruiyeti sorunlu ırmağın görülmemesi için bu kez “içtenlik” vurgusunu ve dozajını artırır.

Samimiyet artık “politika elbisesi” giyer.

Ruh çürür.

Cemaatin bunu görmesi yıkım olacağından imam, cemaat üzerindeki dini-imani-irfani baskısını artırır.

Din adamı artık enerjisini bu karmaşık süreci idare etmeye harcadığından nefsine ayıracak vakti kalmaz.

Masumiyet bir kez delindiğinden ve cemaatin hiçbir şey fark etmediği anlaşıldığından iki yola “ayna anda” devam edilir.

İstanbul’da yüz kızartıcı bir suça düşen popüler bir din adamının durumunda olduğu gibi.

Suç sabittir.

Cemaat oldukça büyüktür.

Ne olursa olsun bu cemaatin temiz ruhu yıkıma uğramamalıdır. İmam artık kendi durumunun değil sadece bunun derdindedir(!)

O nedenle yayınladığı açıklamada öyle bir yemin eder ve öylesine güçlü bir reddediş yazısı yazar ki inanmamak mümkün olmaz. Abartılı dindarlıktan abartılı yalan durduk yere çıkmaz.

Cemaat yıkımdan kurtulmuştur ama imam artık eski imam değildir!

Yolda “itibarsız bir insan” yürümektedir.

Kar ilk önce yüksek dağlara yağar.

Kişi ilk önce “en yüce” özelliğinden imtihan olur.

Bugünlerde Muhammed Fethullah Gülen Hoca, çok sert “ şahsi bir sınav” veriyor olabilir mi?

50 yıl sonra okunduğunda da anlaşılsın diye şunu ekleyelim.

Türkiye’nin dar Kemalist sistemi küreselleşen dünya sistemi gereklerini ve toplumun ağır yükünü taşıyamayarak tasfiye ediliyor. Bu tasfiyeye çok az bir grup hariç toplumun bütün kesimleri katılıyor.

Sonra bu kesimlerin üst yapıları ve üst insanları âdeta tasfiye olgusunu durdurmak, süreci tersine çevirmek için sıraya giriyorlar.

Gezi Parkı olayları oligarşik sermaye merkezli son saldırı olarak tanımlanırken yanılgı olduğu anlaşılıyor.

Gezi Parkı son olmuyor.

Fethullah Gülen hareketinin artık kendini gizlemeyerek yeni Türkiye oluşumunu karalamaya, itibarsızlaştırmaya ve hatta “yıkmaya” çalıştığı genel kabul gören bir olguya dönüşüyor.

Türkiye demokratikleşme ve normalleşme yönüne doğru büyük bir dönüşüm yaşarken bu sürece zarar verdiği apaçık belli olan birbiriyle ilintili Hizmet merkezli siyasal ve sosyal nice olay oldu, oluyor. Bu olaylar dizisi şu an iki zirve noktanın parantezinde salınıyor: 7 Şubat’ta Mit müsteşarı Hakan Fidan’ın içeri alınması ve 2013 Sonbaharında dershanelerin kapanması.

Bu hareket ‘makabline de şamil’ olacak şekilde sonunda kendine bir isim buldu: Hizmet hareketi.

Daha önce dışarıdan iki tanımla gündeme geliyorlardı: Cemaat ya da Fethullah Gülen hareketi. En kestirme tanımlama yapanlar “Fethullahçılar” diyorlardı.

Hizmet hareketi lideri Fethullah Gülen Hoca “dershane olaylarına” kadar hiçbir olayda kendini tam olarak öne çıkarmıyordu.

Konu ne olursa olsun Fethullah Gülen yara almadan çıkıyordu.

Hatta Recep Tayyip Erdoğan’ın Başbakan sıfatıyla kendine kamuoyu önünde, alenen “Türkiye’ye dön” çağrısı yaptığında büyük sorunlar olduğunu açığa çıkaran videolu cevabı bile çabuk unutulup gitti.

Hizmet ‘Gönüllüleri’ bu konuda daima dikkatli davranıyordu, kamuoyu da Gülen Hoca’yı olan bitenden ayırarak konuşuyordu.

Hoca efendilik, Masumiyet ve ‘Mehdiyet’ makamı hiç darbe almıyordu.

Hizmet adına konuşma yetkisi olduğu iddia edilen mecralar tarafından dershane tartışmaları sırasında paylaşıma sokulan bir video konuşması “bu algıyı tersine çeviren” bir süreç başlattı.

Söz konusu videoda her zamanki “Fethullah Gülen Hoca” Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a kasıtla Firavun, Karun, Belam gibi İslam literatürünün en şeni tanımlamalarıyla hitap ediyordu.

Ne oluyordu?

Üstelik karşısında bulunan kişi Türkiye’nin en önemli siyasi liderlerinden, seveni ve sevmeyeni ile bir fenomen, kabul edenleri tarafından dönüşen Türkiye’nin tartışmasız lideri olarak vasıflanan ve Başbakan olan Erdoğan’dı.

Bugüne kadar kamuoyuna yansıyan yüzünde, sadece ayet-hadis ve en önemlisi siyer anlatan, neredeyse her tiradında Allah rızası için ağlayan ve kendini tevazulukta ve Kıtmirlikte ayaklar altına alan Fethullah Gülen hoca hangi nedenle bir siyasi figürü dikkat edin “bir devlet başkanını” muhatap alarak bu sıra dışı sözleri paylaşıyordu.

Sadece Dünya lideri bir devletin yani Amerika Birleşik Devletleri’nin başkanı böyle hitap etseydi “anlaşılabilir”(!) bir olgu olurdu.

Gülen’in makamı ne ki mütekabiliyet olsun?

Koca bir şehir efsanesinin en önemli figürü “Hoca”, Müslüman bir devlet başkanını bu vasıfla tanımlıyor, kamuoyunu sarsan bu.

Fethullah Gülen Hoca neden bugüne kadar ardından bütün varlığını oluşturduğu “hoca” kimliğini bir tarafa bırakarak siyasi bir figür olarak arz-ı endam ediyor olabilir?

İllegal faaliyet göstererek siyasal talepleri dini taleplerinin önüne geçirmeye başlayan Hizmet Hareketi lideri Fethullah Gülen olgusu var orta yerde, farkındalar mı?

Üstelik hiçbir siyasi-politik talebi olmadığını yeminlerle ömrü boyunca kürsülerde anlatmasına rağmen.

Temel çelişki bu.

Baş çelişki aslında.

Hizmet Gönüllüleri, imamlarının böyle tanımlanmasına sebep olacak olaylar zincirinde bu kez neden dikkatli değil?

Hizmet hareketine gönül vermiş onlarca “aydın” bu konunun negatif derinleşmesinde neden herkesten daha aktifler?

Neden Nur cemaatleri bu makamsız olaylar karşısında toplu bir tutum takınma ihtiyacı hissetmezler?

Daha sonra, Firavun tanımlamasına karşı yapılan farklı açıklamalar olayı toplamak yerine daha karmaşıklaştırıp hatta derinleştirdi, bunu hissediyorlar mı?

Göz önünde gerçekleşen olaylar Hizmet hareketinde bir akıl tutulması olduğunu gösteriyor.

Denize düşen ve büyük bir telaş nedeniyle şuurunu kaybeden bir kişiye karşıdan esaslıca indirilen şefkat tokadı gibi içlerinde bunu yapacak basiretli insanlar yok mu uyarsınlar?

Desinler ki: “Ne yapıyoruz biz hocam, sahi iyi miyiz?

Tam olarak derdimiz ne, varsa anlatabiliyor muyuz?

Bizim gönüldaşlarımız kamuoyu önünde, 7 Şubat MİT krizinde Hakan Fidan’ı tutuklatmaya çalıştığımızı kabul ediyorlar, savunuyorlar. Bu bilgi öyle güçlü oldu ki Türkiye’nin neredeyse bütün aydınları bu referans üzerine yazıp çizip konuşuyor. Mısır darbesi, Barış süreci, Alevilik faaliyeti, Suriye olayları, Gezi olayları, KCK operasyonları, emniyet içinde ve yargıda faaliyetlerimiz öylesine karmaşıklaşıp ayyuka çıktı ki tam olarak devleti istila ederek teslim almaya çalıştığımıza dair bir algı oluştu.

Bunu mu istiyoruz?

Bunu bile bile mi yapıyoruz ey Pir-i Mugan?

Biz tasavvuf ehli değil miyiz, gönül ehli, insan yetiştiren ocak, Rızay-ı Bariye götüren yola sulük eden tarik?

Bizi hep böyle kodlamadınız mı, bu kadar politikanın içinde olmak doğru mu?

Kamuoyu sizi de tartışmaya başlarsa, masumluğunuz sohbet konusu olursa biz biteriz Muhterem efendim”

Fethullah Gülen “hoca” kimliğini bir tarafa koyup politik network içine sonuna kadar girerek ve bunu bertaraf edecek bir açıklama yapacağına tersten körükleyerek çıtayı öylesine yüksek yere koydu ki;

Ne olursa olsun Yeni Türkiye’nin aslında çok kötü bir şey olduğunu ve Recep Tayyip Erdoğan’ın ne Müslüman ne başbakan olarak kaale alınır bir değerinin olmadığını kamuoyuna ispatlaması gerekiyor.

Seçim öncesinde yolsuzluk dosyaları ve kasetlerin yağmur gibi yağabileceği gerçeği asla kurtarmaz. Sadace Tayyip Erdoğanlı bir faaliyet yürümek zorunda kalacaklar.

Fethullah Gülen, yarım yüzyıl boyunca sadece Allah rızası için insan yetiştirme canhıraşlarının dışına çıkarak çok tartışmalı politik serüvenleri “bizzat organize ettiği algısını” öyle güçlendirdi ki cemaatini buna, yine dini kavramlarla öyküleyip ikna etmesi gerekecek.

Fethullah Gülen, Çevik Bir devletinden esirgemediğini Erdoğan devletinden niçin esirgediğini, bugüne kadar tolere edilen Türkiye Müslümanlarını hiçe sayan açıklamalarını, Rızayı Bari’den başka kaygılarının olmadığı konuşmalarının tepeyi oluşturduğu devasa büyüklükteki ulusal ve uluslararası “politik aysbergin” nasıl oluştuğunu, Deniz Baykal’ın derinden sarsan hangi nedenle “buradan Pensilvanya’ya selam gönderiyorum” demiş olabileceğini, insanların neden ne olduğu belli olmayan bir yapı karşısında derin korkulara ve tehditlere mahkûm edildiğini Türkiye toplumuna izah etmesi gerekecek.

En önemlisi, sabah-akşam gerçek anlamıyla Allah rızası için uğraşan başka hiçbir menfaat beklemeyen Cemaat üyelerinin özverilerinin toplamının kirli bir politik çatışma girdabı içine kurban gitmek üzere olduğunu izleyerek “iki farklı sima ve iki farklı yol” bağlamında tarih, halk ve Hakk önünden kişisel “en büyük sınavını” verdiğine tanıklık edecek.

Bizim gibi çocuklarını kendi okullarına, dershanelerine, yurtlarına veren, akrabalarını, dostlarını yönlendiren, kurban bağışı yapan, maddi yardımda bulunan, Kimse Yok mu derneğine destek çıkan, fazla fazla Zaman Gazete’si alan, Herkül. org’ dan “Dua Başlıyor’u” cep telefonuna indiren, arabasında radyo frekansını kendisinin müstesna sesiyle verdiği hitapları dinlemek için Burç FM frekansına ayarlayan “uzak sempatizanların” burkulan yüreklerini de tedavi etmesi gerekecek.

Kamuoyuna “hoca efendi” olgusunu bu şekilde tartıştıran “kimler” ise onlara haber verin; artık kına yakabilirler!

omeraltass@gmail.com

twitter.com/omraltas

http://www.facebook.com/Ömer Altaş

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s