İhanet, yolsuzluk ve ‘yargı’

İnsanlar her ne kadar görmezlikten de gelseler yaşamın içinde başka bir dil başka bir sistem işler durur.

Güncel, sıcak ve karmaşık, sosyal ve politik olayları bir başka perspektiften gözlemlemek mümkün.

İhanet, haksızlık, kin, nefret, seçkincilik, yalan, dolandırıcılık, yolsuzluk, kamu hakkını yemek, irtikap, rüşvet, mafyacılık, hukuksuzluk, istismar, iltimas, nepotizm, kibir, zulüm, hırsızlık, fuhuş, çirkinlik, bağiy, tuğyan, bozgunculuk, bencillik, çıkarcılık, şantaj, komplo, iftira, dışlama, ötekileştirme, yok sayma, itibarsızlaştırma gibi çağdaş kötülükler karşısında insan “türünün” yeri bellidir.

İnsan her yerde ve her zaman kötüye kötü der.

Pozitivist felsefeler ve modern sistemler dine karşı konumlarına devam etmelerine rağmen aynı fikri paylaşıyorlar.

Öyleyse, din, insanı tahkim eden ve tekamül ettiren sistemin adıdır.

Bazı işgüzar dindarlarda görüldüğü gibi tersine insanın dini güçlendirmeye çalışması bu nedenle beyhudeliktir.

Bütün inanç sistemleri, yaşamın pratik ve karmaşık yapısı içinde kişiyi değer merkezli bir eğitime tabi tutar. Öğreti budur. Bu nedenle inançlı bir insan inançlı olmayanlardan bir kat daha fazla iyi olmalıdır.

Tekrarla, bir “mümin” insanlık karşısında diğer “normal” insanlardan bir kat daha fazla sorumludur.

Sorumluluk bilinci kişinin imanının ve insanlığının reel tek göstergesidir.

Özellikle son aylarda Türkiye’de inançlı insanlarla birlikte anılan kötü niteliklerle şaşırtıcı sertlikte yüzleşiyoruz. Bir travma hali var.

İdeolojik, doktrinel ve çıkara dayalı örgütsel kavgalar bir trajediyi gözler önüne seriyor: Kötülüklere kötü demenin önü kesiliyor.

İnsanlar, tarafını korumak için bütün değerler sistemini ters yüz edecek savunulara giriyor.

Her tarafın elitleri kendi taraftarlarını bir yolunu bularak ikna ediyor.

Öylesine güçlü kompakt savunma sistemi ile huzura çıkılıyor ki taraftarı fazlasıyla tatmin ediyor.

Bu ikna oluşu ve itminanı gören “önderler” huzurla koltuklarına yaslanıyorlar.

Bu zavallı bir yanılgıdır.

Herkes günahı ölçüsünde deşifre olacaktır.

Öncüler; insanları, kamuoyunu ve hatta taraftarlarını kandırdığı oranda itibarını kaybedecektir.

Bir insan insanlığa verdiği zarar kadar zarar görecektir. Bir Müslüman ise insanlığa verdiği zararın iki katı zarar görecektir. Eğer zararı veren bir din adamı, İslam referansı ile konuşan herhangi bir kanaat önderi ise, onlar değerler sistemini darbeliyorsa, kamuoyu ile oynuyorsa, taraftarlarını aldatıyorsa behemehal “rezil” olacaklardır.

Zelil olacaklardır.

Kamuoyu önünde olacaktır bu. Görüyoruz ki Sünnetullah, Allahın kanunları, insanlık bilinci, kamu ruhu böyle işliyor, bu nedenle kaçış yoktur.

Çözümlenebildiği kadarıyla, bu ilahi sistemde, bir kişi eğer sadece kendine zarar veriyorsa son ana kadar affediliyor.

Kişi, ne zaman ki haddini aşıp dışarıyı etkilemeye başlarsa, hatası müzminleşirse başka bir tabirle günahını yaymaya başlarsa o kişi günahıyla deşifre oluyor, cezalandırılıyor. Burada ceza günahın açığa çıkmasıdır.

Din adamlarının ve dini yapıların çirkinliklerine ne zaman ki insanlar tanıklık etmeye başlarlar ya da kendileri bunu yayar, kurumlaştırırlarsa mutlaka kamuoyu önünde hesaba çekilecek ve mahkûmiyet alacaklardır.

Hele hele kötülük dolaylı ya da dolaysız savunulursa geri dönüşü olmayan bir sonuçla karşılaşıp esfeli safiline (en olumsuz insan derekesine) düşeceklerdir.

İnsanlar ve dindarlar yanlış ve eksik bir inanışla Mahşer’in sadece Ahiret hayatına ait olduğunu düşünürler.

Mahşer, dini literatürde ilk insandan ruhunu teslim eden son insana kadar tamamının tek ve çıplak olarak toplandığı devasa, mutlak bir hesap alanını ifade eder.

Hukukla hakkını alamayanlar, ihmale gelenler, sırasını bulamayanlar, gözden kaçanlar, unutanlar, unutulanlar, yarım kalan hesaplar, kimsesizlerin, yetimlerin, öksüzlerin, gariplerin, yaşlıların, çocukların haklarının tamamını alacakları mutlak adalet alanıdır mahşer.

Mahşer öyle bir alan ki sonbaharda birbiri üzerine düşen yapraklar arasında altta kalan yaprakların dahi hesabı görülür. Orada deniz suyunu sert döven gemi pervaneleri bile gündeme gelir. Mahşerde, sokakta omuz yiyerek sendeleyen, yüzünü bile dönmeden çekip gidene bakakalan, dizleri güçsüzleşmiş ihtiyarlar da söz alır. Hasta, mağdur, zayıf, yoksun, güçsüz ve yenilenleri inceden alaya alanlar, onlara bıyık altında güldüğünü sadece kendinin fark ettiğini sananlar da hesap için oradadırlar.

Oysa Mahşer sadece Ahiret hayatında kurulmaz.

Mahşer bir de maşeri vicdanda kurulur.

Mahşer icazla kamuoyudur.

Mahşer toplumdur, insanlıktır, en-nastır, maşerdir, sosyolojidir.

Mahşer insanlığın ortak bilinci, vicdanı, aklı ve kalbidir.

Mahşer dünyada her gün yeniden kurulur.

Kamuoyu insanlığın yeryüzündeki mahşeridir.

Bu mahşerde herkes neredeyse tek tek hesap verir.

Bu adalet saraylarında yargılanmaktan öte bir şeydir.

Herkes günahı oranında hesap verecektir.

İzleniyor ve görülüyor ki bu durum hiç sekmemektedir.

Toplumsal organizasyonun mikro ve makro plandaki tüm ölçeklerinde bu sonuçlar doğacaktır.

Aile değerlerine yanlış yapan günü gelir aile önünde hesap verir, devlet değerlerini istismar eden bir gün toplum huzurunda hesap verir.

Cemaatini aldatan bir din adamı ölmeden önce mutlaka ve illa faş olur, bir cemaat “yanlış işler” ve “ihanet senaryoları” yapıyorsa bunu profesyonel yöntemlerle saklasa bile devran döner gerçekler ortaya dökülür.

Devlet gerçekliği ölçüsünde itibar görür. Bir devlet adamı samimiyeti, temizliği, doğruluğu kadarıyla takdir alır, günahları ölçüsünde mutlaka itibar kaybına uğrar, bir din adamının ahlaki üslubu, dini samimiyeti, bütün hücreleriyle uluhiyeti haykırması, yapıp ettiği hiçbiri şeyi saklayamaya güç yetiremez, yazarlar ve aydınlar yanaşmacılıkları, iki yüzlükleri ya da nesnellikleri kadarı ile yüzleşirler.

Aceleci olan insandır. Mahşer ve maşeri vicdan acele etmez.

Kamuoyu mahşeri herkesin hakiki yüzünü açığa çıkaracaktır.

Siyasetin, toplumun, örgütlerin ve cemaatlerin önderleri, kamuoyuna karşı ne söylerlerse söylesinler sonunda “hak ettikleri” kadarını (hakka kadrih) alacaklar.

Kafa karışıklığı, söz kalabalığı, şantajlar, gizlemeler, üzerini örtmelerin hiçbirinin faydası olmayacaktır.

Kamunun tek güvencesi budur.

Kamu bir mahşer alanıdır, ön ahirettir.

Kamu mahşerinden korkmak Allah’tan korkmanın bir cüzüdür.

Sözlerin en güzeli Fecir 14’tür:

“Şüphesiz rabbin sürekli gözetlemektedir”

omeraltass@gmail.com

twitter.com/omraltas

http://www.facebook.com/Ömer Altaş

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s