Siz kenara çekilin ‘orta yolcular’!

Oportünizmin diyalektiği

Bu ülkede 2013 yılında, insana, insanın ruhuna dair çarpıcı olaylara tanık olduk.

İnsan denen varlığın aldanma sınırlarının hangi uç noktaya dayanabileceğine dair bulunmaz nitelikte örnekler yaşandı.

Yoğunlukla pornografik görüntü ve diyaloglar içermesi, genel ahlaka aykırı, çocukların ve gençlerin ruh sağlığını etkileyici olumsuz örnek oluşturan görüntü ve etkiler içermesi nedeniyle Türkiye’de gösterimi kurulca bile oybirliği ile yasaklanan ‘Nymphomaniac’ filmi etrafında yapılan tartışmalar da bu bağlamda değerlendirilebilir.

Türkiye insanı; bir filmi tartışmaktan çok, filmin kendi bağnaz dünyasına katkısını ve filmin üzerine basarak gerçekleşen izan dışı ideolojik savaşları konuştu, tanık oldu.

Psikopat bir kadının sapık cinsel ilişkilerini, insan olgusuna düşmanca, estetik olmayan bir görsellik ve anlatım tarzı ile senaryolaştıran hardcore bir film, içinde erkek ve kız çocuklarını figüran olarak kullanmaktan çekinmeyecek kadar aşağılık olan böyle bir yapım beklendiği gibi ilgililerini tam ortadan ikiye böldü.

Konumuz bu iki taraf da değil, daima cephelerin tam ortasına yerleşipyüksek anlayış abidesi gibi duran insan tipolojileri.

3 Mart 2014’te, Twitter fenomeni Hakan Tuna ilginç bir ‘Mandrake’ tweeti attı:

“Şimdiden söylüyorum. Lars von Trier’in, gösterimine izin verilmeyen porno filmi ‘Nymphomaniac’ üzerine Dücane Cündioğlu bir savunu yazacak.”

Öngörüsü çıkmıştı.

Bahse girdiği yazar aynı gün tweet atmakta gecikmemişti:

“Pornografi hakikatsiz tezahür demektir. “Nymphomaniac” belki müstehcen ve fakat kesinlikle pornografik bir film değildir. Yasağı kınıyorum.”

Bu mesajın ‘demogojisi’ ve amiyaneliği bir yana, bir ayağı kendi yerinde diğer ayağı ve ruhu sürekli karşı yerde olmanın en çarpıcı örneklerinden biri olmuştu.

Aynı anda iki farklı yerde olma gücü.

Bu bir mucize idi. Bir keramet. Yıllarca yoğunlaşmanın bir ödülü. Orijinal bir ruh hali.

Bir tür tasnifle insanlar ikiye ayrılırlar, tarafını belli edenler ve ne olursa olsun tarafı olmayanlar.

“Tarafı olmayanların” en önemli özelliği belki bu tanımın yerine ikame edilecek kadar güçlü olan “tam ortada durmaktır.”

Solcu, sağcı terimlerinin çağrıştırdığı anlamıyla “orta yolcu” olmak.

Herhangi bir tarafı, esasta kimliği olmadığı için orta yolculuğu felsefe halinde, Marksist bir teori ciddiyetinde sunanlar.

Orta yolculuk hangi olay içinde bitiverir öngörülemez değil. Onlar, her ne olay vuku bulursa bulsun, yaz şartlarında ya da kış koşullarında ortaya çıkan canlılar gibi anında kendini gösterirler.

İki kişi kavga eder, haklı-haksız önemsemeden arayı bulurlar.

Bir genç yaşlı bir acuzu tartaklar onlar ikisine de nasihat verirler.

Hırsız evsahibine yakalanmıştır “bu yaptığınız ayıptır, niye kavga ediyorsunuz, bak insanlar uyuyor” derler.

İhanet edenle ihanete uğrayanı bir araya getirmeye çalışırlar.

28 Şubat darbesinde mağdurlara “tamam askerler biraz sertama siz de beceremediniz” derler.

Suriye’de tarihin en deni diktatörüyle en şeni halk katliamı yaşanır, onlar “keşke böyle şeyler olmasa, Müslümanlar niye böyle yapıyor, İran’ı da anlamak lazım, bak Türkiye’de biraz fazla burnunu soktu sanki” derler.

Küresel güçler, Mısır’da seçilmiş Cumhurbaşkanı’nın ellerini kelepçeler, sadece yürüyen masum insanlara kurşun sıkar, 5000 insan ölür, onlar General Sisi taraftarlarının çokluğuna dikkat çekerek “orada da inanmış insanlar var, dikkat etmek gerekir” derler.

Gezi Parkı’nda iki tarafa güzelleme yapar ya da iki tarafa öğüt verirler.

“Nymphomaniac” filmi tartışma yaratır, “belki müstehcen ve fakat kesinlikle pornografik” değil derler.

“Cemaat” olarak adlandırılan bir üst yapı; büyük bir ihaneti kurumsallaştırmıştır, en şerir küresel güç bloğu ile aynı paralele düşmüştür ya da onların sözcülüğünü yaptığı algısını vermiştir, toplumu, ülkeyi, milleti, ümmeti, değerleri sırtlarının tam ortasından hançerlemiştir, onlar “Müslümanlar kardeştir, niye böyle yapıyorsunuz, gelin barışın, yaptığınız iyi bir şey değil” derler.

Bunlar Asrı Saadet’te yaşasalardı inancı nedeniyle ağır işkence gören Ammar b. Yasir’e “sen de abartmış olabilirsin” derlerdi.

Ayetlerle muhkem Bedir savaşında “galiba gereksiz yere kan döküyoruz” diye kulis yaparlardı.

Beni Kureyza Yahudilerinin ihanetinde “bak onların da çoluk-çocuk ve ocakları var, insaf etmeliyiz” derlerdi.

Hudeybiye anlaşmasında Hz. Peygamberin ve tüm sahabenin başlarının öne eğildiği bir esnada kendilerini tutamaz alana çıkıp “göbek atarlardı.”

Bunlar tavır almayı ve tutum belirtmeyi öneren bazı ayeti kerimeleri okurken ruhları daralan insanlardır.

Bunlar aslında belki de bir karakter türüdür, saf karakterliler türü.

Bir de saf olmayan hatta bilinçle ‘ortalayanlar’ vardır.

Saflar ve bu saflarla da alay eden nifak ruhlu, rehin karakterli, emanet kimlikli, dilimiz varmıyor ama sanki bedeli ödenmiş söylev sahipleri vardır.

Ana çatışmalarda temel çelişkilerde, en iyi işi bu güçlü kalemler çıkarıyor: “Hükümete bakıyorsun böyle diyorlar, cemaate bakıyorsun böyle diyorlar” diyerek ortaya dökülen detay olumsuzlukları düzgün cümlelerle sıralayarak asıl çaprazı ‘profesyonelce’ gizlerler.

Onlardan bazıları bilinen argümanları, bazıları da daha kötüsünü yaparak ve aslında bir tarafta yer alışını gizleyerek ayetleri ve hadisleri peş peşe sıralar, sosyal medya tabiriyle en hafifinden “geyiğe sararlar.”

Bunlar İslami kökenli aydınlardır(!) Bunlar dabir sınıftır. Her iki tarafı da çok iyi bilirler!

Zamanın ruhuna çok uygundurlar, nadir bulunurlar, herkesten iyidirler, ‘malzeme çok’ altını da doldururlar.

Türkiye’nin büyük dönüşümü, barış süreci, demokratik açılımlar, askeri vesayetin kalkması, 12 Eylül’ün yargılanması, Alevilerin, Ermenilerin, İslamcıların, Kürtlerin önünün açılması, tektipçi, totaliter sistemin geriletilmesi, beyaz Türklerin mutlak hâkimiyetine son verilmesi, ekonomik büyüme, sektörsel iyileştirilmeler gibi devrim gibi dönüşümler karşısındasanki hiç yaşanmamış gibi yapmakta mahirdirler.

Üzerlerine gidildiğinde “ sizi daha ne kadar övelim, bizi köle mi yapacaksınız” diyerek aniden patlayan öfkelerini gizleyemezler.

Onları takip ettiğinizde ülkede yaşanan her şey adidir, normaldir. Metroyla her gün işe gidip gelmek gibi sıradandır. Olağanüstü bir durum hiç yoktur, hiç de olmamıştır.

Saf olmayan, bilinçle orta yolculuk yapanlar ise dini anlamıyla belkideğilama Arapça kelime manasıyla münafıktırlar, Marksist terminolojiyle oportünisttirler.

“İkiyüzlüdürler.”

Her zaman ikiyüzlüler, devrimlere ve savaş cephesine herkesten çok zarar verir, dönüşüm evresini uzatırlar.

Bir kış koşulları çiçeği olan kardelen, mevsimi sonrasında nasıl yok oluyorsa, çatışma sonrası dönemde de orta yolcular kendilerini var eden şartları kaybedecekler.

*Not: Her şeye rağmen yürekten çırpınan gerçek çabaları tenzih ederiz.

omeraltass@gmail.com

twitter.com/omraltas

http://www.facebook.com/Ömer Altaş

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s