Yasak aşk!

Yasak ilişki olgusu, her yerde ve daima benzer özellik gösterir ve benzer iz bırakır.

Bu tür bir ilişki içinde bulunan bireyler ve yapılar, gözle görülür bir delil ellerinde olmadığı halde, nasıl herkesin kendileri hakkında gerçeği görmüş gibi kanaat sahibi olabildikleri noktasında şaşkınlıklarını gizleyemezler.

Yasak ilişkilerin ontolojisini en iyi ‘yasak aşk’ metaforu verir.

Türkiye siyasetinde, son dönemlerde, Hizmet Hareketi bağlamında açığa çıkan ve devam eden akıl almaz olaylar dizinini anlamanın en güçlü argümanı söz konusu bu yasak aşk projeksiyonudur.

Yasak aşk bir yakalanma durumudur.

Nedense her zaman istemeden gelir!

Bu aşkın oluşmasının ‘çok anlamlı’ nedenleri ve ‘çok anlaşılır’ gerekçeleri vardır.

Aşkı var eden ‘zorunlu’ nedenler bu büyük yanlışta iki tarafın kendini ikna etmenin en güçlü referansı olur.

Yasak aşkın semptomları şu vasıflarla araz olur: Yemin, inkar, tedbir, tedirginlik, beyefendilik, hanımefendilik, dindarlık, ahlakçılık, duygusallık, gizem, sırlılık, izole olma, melankoli, duygu nöbetleri, uç psikolojiler..

Güncel siyasetin anlamına uygun olması için bu yazının senaryosunda; normalde “iyi” olan bir birey, bir şekilde yasak aşka yakalanmıştır ve gereğini yaşamaktadır.

Bu kişinin, durumu ailesine, arkadaşlarına, çevresine ve topluma izah etmesi mümkün değildir.

Artık hayatı tamamen değişmiştir ama kimse bunu bilmemektedir ve ne pahasına olursa olsun bilmemelidir.

En küçük bir izhar “ölüm” demektir. Ya ölümü tercih edecektir ya da “ikiyüzlü” “profesyonel” bir hayatı.

Bu dilemmada insan türü istisnasıza yakın bir şekilde hep ikinci şık tercih etti.

Bu aşamadan itibaren kişi, varsa eşine yabancılaşmıştır. Ailesine mahcuptur. Arkadaş grubundan uzak durmaktadır, sosyal çevresinin yüzüne bakamamaktadır.

Kendini yapayalnız ve çıplak hissetmektedir.

Bu nöbet insan da kısa sürer. Kararını verir. Sonunda kişi alev alev yanan Benjamin butonuna basar, hayatını resetler ve yeni bir format içine girerek, akmaya başlar, kaldığı yerden yaşamına devam eder.

Yeni yolculuğunda “eşine” karşı aşırı tutkunluk ya da aşırı eleştiri ile kendini rahatlatır. Her yerde her fırsatta durup dururken ya över, hakkını ödeyemeyeceğini ifade eder ya da yerer, böyle bir sınavın yaşamını nasıl zehir ettiğini anlatır durur.

Ruhu bununla kendine bir yol bulur. Ailesine düşkünlük gösterir. Çevresinden hızla uzaklaşır. Cevval insan bir nedenle daima kayıptır. Bu kişi, insan ilişkilerinde daha fazla beyefendileşir ya da hanımefendileşir.

Duygusal bir insan olur, naif olur, yardımseverliği artar, fedakâr olur, herkesin yardımına koşar, anlamı zor özverilerde bulunur, temiz ve iyi giyinir. Dış görüntüsünü sempatik kılmak için elinden geleni yapar. Herkese iltifat eder.

Kritik durumlar söz konusu olduğunda büyük yeminler eder. Klasik yemin argümanların tamamını bir bir sıralar. Yetmez, bildiği bütün kutsal değerleri ayak önüne serer. Şaşırtıcı bir samimiyet görüntüsü içinde onun jest ve mimiklerine bakıp da inanmamak mümkün olmaz. Aslında kişi için bütün konu, ne olursa olsun o kritik ve tehlikeli durumu atlatmaktır, aksi halde her şey tükenişle burun buruna gelecektir. İçinde bulunduğu durumun hiçbir izahı yoktur, çıkış yolu da ve meşruiyeti de yoktur, gerçeğin farklı olduğu konusunda kendi ile ne kadar çelişirse çelişsin başarıya ulaşmak için her yolu denemek zorundadır.

Ruh bir kez kendi içinde bozulmuştur. İkiyüzlü hayat sürmektedir. Bu ana çelişki kişiyi yalana sarar. Bir zamanların iyi insanı, küçük bir hatada yüzü kızaran bu şahsiyet, artık her fırsatta fütursuzca yalan söylemektedir.

Yeni dünyasını korumak, yaşatmak, devam ettirmek ve deşifre etmemek için kullandığı en büyük silah; çalışılmış, uzun uzun düşünülmüş, kompakt, ergonomik yalanlar söylemektir. Aşamalı tedbirler almak, planlar yapmaktır.

Doğru yaşam, düzgün yaşam, iyi karakter, toplumsal kurallar, hukuk şartları, insani değerler hepsi ortadadır ama kendisi bütün bunlara ters düşmektedir. Aslında herkesi ve her şeyi aldatmaktadır. Ancak önce kendini, bazen en yakınını ve sırdaşını yeterince ikna etmiştir.

Onlar sadece kendi aralarında karnı doymuş bir hayvan gibi müsekkindirler.

Gece gündüz suç ortakları ile tatlı tatlı, hiçbir anlamsızlık yokmuş gibi, alan razı veren razı konuşur dururlar.

Bu çelişkili ruh hali, bir süre, sıtma nöbetleri gibi psikolojik sıkıntılara neden olur. Bu aşırılıklarla kendini gösterir. Bazen çok sevinçlidir, gururludur, kendine çok güvenir. Karşıdan bakıldığında inanılmaz bir özgüven patlamasına tanık olunur.

Bazen çok hüzünlüdür, tükenmiştir, bedende bütün enerjinin boşaldığı belli olur. Karşıdan bakan ona acır ve büyük ilgi gösterir. Kişi, bununla kendini toplamayı sağlayacak tutamağı bir kez daha yakalar. İnsanların iyi duygularını, düzenli olarak ve profesyonelce istismar eden bir kimliğe dönüştüğünü fark etmeyecek kadar aklı meşguldür.

Gerçek şu ki, bu gizem dolu, perde arkası olan, kapalı, loş ve sırlı hayatı devam ettirmek kolay olmaz.

Bu nedenle kişi yeni destek araçlarına ihtiyaç duyar. İlginç bir psikoloji gelir onu bulur. Sonuna kadar yanlış bir hayatın içindedir, ahlaksız bir tutuma sıkı sıkıya sarılmıştır ama her nedense dışa karşı hiçbiri yokmuş gibi bir algı verir. Gündem olduğunda, konuşulduğunda, bu tür ilişkileri şiddetle kınar. Bu tutumuyla iki şeyi aynı anda yapar: “Ben yaptım siz yapmayın” ile yine ve bir kez daha kendini kandırır ve bu işlerden uzak olduğu atmosferi oluşturarak kendince güvenlik tedbirleri uygular.

O normalde iyi bir insandı ama artık bu maskedir.

Düzgün bir aile babasıdır ama bunun içi boşalmıştır.

Çevresine duyarlıdır ama samimiyeti kaybolmuştur.

Dostlarıyla aynı sıcaklığı sürdürmektedir ama ortamlarda o “o” değildir.

Dindardır ama dindarlığı sakatlanmıştır.

Görüntü esasına dayalı dini değerlere herkesten çok düşkündür ama sahtedir.

Ahlaki değerleri el üstünde tutar ama büyük çelişki ruhunu çürütmüştür.

Kişi “tevbe etmeden” bu nifak halinden kurtulamaz. Vazgeçmeden normal olamaz.

Bilinmeli ki, sadece kişiler yasak ilişki geliştirmez bazen yapılar, oluşumlar, cemaatler, örgütler ve hareketler de yasak ilişkiler içine girerek “öz” haricindeki herkesi aldatırlar.

Yapıların yasak ilişkisinin, bir kişinin başına gelenden daha fazla ve daha anlaşılır gerekçeleri olur.

Bin bir özveriyle oluşturulan mütevazı yapılarını yokluğa terk edemeyeceklerini düşünürler, gelip kemiğe dayanan var olmak ya da yok olmak çelişkisinde tabi ki Dava için, Devrim için, Ülkü için, Canlar için, Allah için, Rızayı Bari için, tabi ki kendileri için değil gerideki şu masum insanlar için, o bütün güzel ve önemli hizmetleri devam ettirmek için bağrına taş basarak bir karar alırlar!

Yanlış bir ilişki başlatırlar, masum (!) bir diyalog talebini onaylarlar.

Yasak bir aşk başlatırlar, reddedilemeyecek kadar cazip özellikleri olan daha üst bir güçle yatağa girerler. Hem çok büyük imkânlar vermektedir, hem küresel güçtür, hem de çok kibar ve çok anlayışlıdırlar!

Ama artık yapı “o yapı” değildir ama bu yapı daima ve ısrarla “o yapı” olduğunu her zamankinden daha fazla tekrar eder.

Bunu göstermek ve ispat etmek için “aşırı dava savunuculuğu” psikozuna girerler.

Bazen Kürtlüğü, Türklüğü, Marksizm’i, demokrasiyi, Gezi’yi, Kemalizm’i, Aleviliği, Ermeniliği savunma yarışında açık ara önde olurlar, hatta öyle ki başka savunan yapılar varsa onları şiddetle eleştirir bir süre sonra aynı dava argümanlarını kullanarak “karşıyı” yok ederler.

Bazen herkesten çok dindar, herkesten fazla samimi, en mümin, en muttaki, en müstağni, bilinen tüm İslam büyüklerin tamamından daha fazla ibadet ettiklerini deklare ederler.

Peygamber sadece o yapıyı ziyarete gelir ama bu sapkınlık bile tatmin etmez.

Allah yeryüzüne iner(!), “vema halektu evlake” seviyesine ermiş bir şahsi maneviyenin âli ruhunda tecelli eder.

Ki o Zübde-i Kâinatın, bu tecelliyi kaldırabildiğini gösteren bütün deliller kamuoyu ile paylaşılmıştır. “Gizim gizim” gizli kalması gereken bütün nafile ibadetlerin tamamı toplum huzurunda deşifre edilerek aslında ne büyük bir “tanrı parçasına” karşı gelindiği ve eyvah ki bunu nasıl yapabildikleri ortaya konulmuştur.

Oysaki çatal değnek yere batmaz, biri kırılır.

Bozuk çaprazda yol alınmaz, uçuruma düşülür.

Yasak aşk gizlenemez, inkâr edildikçe ispatı daha güçlenir.

Yasak ilişki bir aldatma durumudur, aldatan ise hiçbir haliyle iflah olmaz, düşman iflah olur aldatan iflah olmaz.

İyi insanlarız diye Allah adına, Muhammet (AS) adına, Kuran adına, sünnet adına, hizmet adına, ayetlerle, hadislerle, veciz sözlerle, ağlayarak, sızlayarak, haykırarak, yalvararak her türlü yöntemi kullanırlar da kendileri dışında bir kişiyi ikna edemezler.

Garip bir tecellidir; bağımsız ve özgür olduklarını söylerler ama nasıl olur bilinmez herkes tersine inanır.

Bütün yasak ilişkiler inkâr, yemin, yalan ve ahlakçılıkla ‘mutlak’ koruma altına alınır, hiç iz bırakılmaz ama herkes asıl durumun ne olduğunu tam olarak bilir ve ‘vahiy almış gibi’ öyle davranır.

Yasak ilişki sürdükçe her kutlu ve kutsal davranış beyhudelik çatısı altına toplanır.

Yasak ilişki kişileri ve yapıları “maymun eder”.

Tek çare daha fazla yalan daha fazla dindarlık daha fazla masumluk değil sadece tevbedir.

omeraltass@gmail.com

twitter.com/omraltas

http://www.facebook.com/Ömer Altaş

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s