Başbakanın belirlenmesi ve devrimin ruhu:
Rutin kelimesi, bilindiği gibi, görüldüğü gibi, yaşandığı gibi anlamına gelir. TDK, rutini, alışılagelmiş düzen içinde yapılan şeklinde tanımlar.
Sadece entelektüel hegemonya değil, Ak Partili hâkim politik perspektif bile Türkiyede yaşanan sosyal ve siyasal dönüşümü bir rutin olarak görmeye devam ediyor.
Onlara göre, her şey rutin ama geçici bir kriz ortamı söz konusu.
Oysaki Türkiye rutinin dışına çıkmış durumda.
Açık davranmak ve tereddütsüz olmak gerekiyor.
İki yol var.
Türkiyede olan bitenin ne olduğunu bilenler, buna göre davrananlar ve diğerleri.
Yaşananları devrim perspektifi ile düşünen, gören, anlayan, konuşanlar ve diğerleri.
Devrim perspektifine sahip olmayanlara, ülkenin inşa sürecinin hiçbir aşamasında kurucu bir sorumluluk ya da kritik görev verilmemeli.
Türkiye, demokratik devrimin kurucu liderini 2014 Ağustosunda Cumhurbaşkanı yapmaya hazırlanıyor. Ancak, geride kalan koca boşluk, demokratik devrimin temel dinamiği olan toplumu ve toplumu domine eden kanaat önderlerini sarsıyor.
İlginçtir, bugün yaşanan bütün gelişmelere rağmen devleti oluşturan hiçbir kurum gerçek anlamda devrim bilincine uygun davranış göstermiyor.
Cumhurbaşkanlığı seçimi ile birlikte, ısrarla belirtmek gerekir ki, yeni Türkiye olgusu ilk defa kendi ile sınanıyor.
Recep Tayyip Erdoğanın, Türkiyede anayasal olarak başkanlık sistemi olmamasına rağmen bir başkan gibi davranacağını ifade etmek kehanet değil ama bundan sonraki süreçte “tek başına kalması” yeterli olmayabilir.
Başbakanlık makamının ve Ak Parti başkanlığının direk müdahalede bulunacağı çok büyük bir alan mevcut. Türkiyede bürokrasinin ne demek olduğu bir kez daha düşünüldüğünde bunun anlamı daha iyi idrak edilir.
Bu yeni dönemin en önemli sınavı Ak Parti başkanlığının ve hükümetin kime teslim edileceği gerçeğidir.
Doğru tercih yapılmadığında demokratik devrimin geriye saracağını tahmin etmek sıra dışı bir analiz olmaz.
Ak Parti içinde başbakanlığa aday gösterilenler arasında devrim bilincine sahip olan kişi sayısı o kadar az ki!
Ülkenin yakında tarihte verdiği sınavları başarıyla geçen Ak Partililer o kadar az ki!
Dikkat edilirse tema sadece Ak Parti kurucularından ve kurmaylarından ibaret.
Ak Parti kurmaylarının çoğu iki büyük imtihanda başarısız oldular. Gezi Parkı olayları ve Hizmet Hareketinin karşı devrim kalkışmalarında dengelerini kaybettiler.
Birinci olayda korkup ellerinde ne varsa bırakıp kaçtılar, başkasını suçladılar, ikinci olayda tırstılar, bu psikoloji ile düşmana yanaştılar, onları koruyup kolladılar, arka odalarda desteklediler ve onlarla hiçbir şekilde cephe savaşına girmediler.
Toplum, her seferinde kuşku duymadan 2010 referandum perspektifinin devamından yana tavır koyunca (yani Recep Tayyip Erdoğan yenilmeyince) yeniden Erdoğanın çevresine halka halka yerleştiler.
Yeni Türkiyenin kuruluş sürecinin hiçbir makamında ve karar merciinde işte bu suni halkalarda yer alan Ak Partili yöneticilere ve kurmaylara sorumluluk verilmemeli. Hele de bu başbakanlık olursa.
Türkiye, demokratik devrim dinamiğine güç veren bütün sınavları siyasal İslam perspektifi ile verdi, başarılı oldu.
Türkiyenin yeni kurucu felsefesi siyasal İslamdır.
Eski kafalılar ülkeyi inşa eden temel felsefenin siyasal İslamdan ibaret olduğu tespitinden her ne kadar ürkseler de siyasal İslam ülkenin zorunlu dönüşümünü bugüne taşıyan ve geleceğe taşıyabilecek dinamiklere sahip tek bilimsel ve sosyolojik gerçek.
Gerici aydınlar dahil bir gün herkes bu gerçeğin takdir edildiği müstevaya ulaşacak.
Siyasal İslam tanımını, kendi analizimiz olarak değil, batıya ve batıcı gerici Türk aydınlarına gönderme yapmak için kullanıyoruz.
Siyasal İslam, küresel güçlerin ve yerli networkun; ülkenin yeni durumunu karalamak, bir mecraya mahkûm etmek ve küçümsemek için kullandığı oryantalist bakışı ifade eder.
Ortada söz konusu olan samimi Müslümanlıktır.
Başkasının tanımı ne olursa olsun samimi Müslümanlık (siyasal İslam) noktasında zafiyeti olan hiç kimse ne başbakan ne de devletin diğer önemli kurumlarının tepesine getirilmeli. Askeriyenin, istihbaratın, emniyetin, hükümetin başına samimi ve devrim bilincine sahip Müslüman yöneticiler gelmeli, getirilmeli.
Türkiyenin yeni başbakanı Türkiyenin dönüşümünün bir devrim olduğunu algılayan, yeni Türkiyeye karşı mücadele eden yapılara özellikle paralel yapıya karşı iyi sınav vermiş, Recep Tayyip Erdoğanı Türkiyenin yeni kurucu önderi olarak kabul eden, onunla aynı ‘hatta’ olan ve demokratik devrimin bütün kazanımlarını ileri aşamaya taşıyacak, güçlendirecek, zenginleştirecek savaşçı biri olmalıdır.
Sosyoloji, siyaset bilimi, uluslararası ilişkiler ve ülkenin içinde bulunduğu jeopolitik konum gözden geçirildiğinde yeni dönemin başbakanında olması zorunlu olan vasıflar bunlardır.
Ak Partinin rutinci kurmayları, yeni dönemde yerlerini devrim bilincine sahip olanlara bırakarak ülkenin arkasına aldığı rüzgârı heba etmesinler.
Kendi istekleri ile geri çekilirlerse şık olur.
Aksi halde süreç onları, gözlerinin içine baka baka tasfiye edecek dinamiğe ve çapraza sahip görünüyor.
omeraltass@gmail.com
twitter.com/omraltas