Teslim olanlara demokrasi, savaşanlara hegemonya!

Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde ve sonrasında uygulanması gereken mücadele diyalektiğinin ne olduğunu, en sarih haliyle, tane tane yazmadan bazıları anlamakta güçlük çekiyor.

Türkiye’de yaşanan mücadele demokratik teamüller içinde yapılan mücadele değil. Hükümet muhalefet çatışması, partiler arası mücadele, hatta salt iktidar savaşı dahi değil.

Doğada, bir nehrin çıkış kaynağında olduğu gibi ilk menbalar, harekete geçirici ilk saikler, mekanizmaları ateşleyen ilk dinamikler daima ‘mestur’ olmuştur. Saklı, derinde, ağırbaşlı ve iddiasız biçimlerde konumlanmışlardır.

Detaylar bir kenara itildiğinde Türkiye’deki yaşanan sert çatışmaları yönlendiren dinamiğin ilk ve ana kaynağının felsefi perspektif olduğu görülür.

Pozitivizm ile İslam felsefesi arasında süre giden çatışmanın bir başka boyutu yaşanıyor şu an.

Cumhuriyet, laiklik, Kemalizm, ulusalcılık, liberalizm, Alevicilik, milliyetçilik, ezilen halklar doktrini, Solculuk, muhafazakârlık, milli irade, demokrasi, Milli Görüş gibi kavramlar hep bu iki olguyu ‘setrederler’. Bu ilk dinamiğin üzerini halka halka sararlar.

İki düşünce bloğu; dile getirirken ya da eylem ortaya koyarken bambaşka enstrümanlardan yararlanıyormuş gibi görünebilir, bu yanıltıcıdır.

Ülkede şahit olunan göçükler; lokal toprak kaymalarından ibaret değil artık tektonik büyük kütleler harekete geçmiş durumda, kıta kıta hareketlenme var.

Kadim Doğu ile kadim Batı bloğu arasında stres birikimi var. Asya jeopolitiği ile Avrupa jeopolitiği arasında. Ortadoğu halkları ile Anglo Saksonlar arasında.

Bugün büyük eksenler meydanlarda boy gösteriyor. Büyük felsefeler, büyük jeopolitik varlıklar, büyük gelecek tasavvurları, büyük tarihi algılar, en güçlü, en büyük, en derin fay hatları.

Yakın gelecekte bu dönemin olaylarını açıklamak için küçük ve lokal analizleri herkes terk edecek.

Örneğin, zaman içinde, herkes Batı’nın, zihin kodlarının en gerisinde yer alan Haçlı zihniyetini hiç terk etmediğine tanık olacak.

Türkiye’yi Pozitivizm bıçağı ile 1900’lerde ikiye böldüler.

Şimdi kendilerine ait parçanın yok olmasına mani olmaya çalışıyorlar. Bu nedenle bütün güçlerini seferber ediyorlar.

Türkiye’de Pozitivizm yeniliyor, Haçlılar yeniliyor, Batı yeniliyor, Avrupa ekseni yeniliyor. En önce Pozitivizm ta temelinden sarsılıyor.

Yok ettiklerini düşündükleri İslam felsefesinin hiç beklemedikleri bir zamanda ve biçimde yeniden dirilmesi karşısında şok yaşıyorlar.

Bu nedenle tek düşünceleri, Mısır’da ve Gazze’de olduğu gibi İslamiyet’i bir kez daha ama bu kez sonsuza kadar yok etmek.

Müslüman ülkelerin her birinde değişik yoğunluklarda bu mücadele veriliyor. Finanse ederek neredeyse hepsinde bir kez daha galip geliyorlar.

Türkiye’de ise yaptıkları her hamle biraz daha onlar için batışa sebep oluyor.

Türkiye’de yüzyıl önce kurulan Batı paradigması ısrarla çöküyor, her geçen gün daha fazla Pozitivizmin yüzündeki albenili boya dökülüyor.

Tek tipçi eski düzen yok oluyor, eski düzenin temel felsefesi çökünce bu temel felsefenin kurduğu yapıların artarda çöküşünü ise kimse durduramıyor.

Diğer taraftan bugüne kadar, kendilerinden olmayan hiç kimsenin demokratik hak taleplerini ciddiye almayanlar şimdi kendileri ve çevreleri için demokrasi dileniyorlar.

Bu demokrasi dilenme durumuna karşı uygulanacak diyalektik tutumda kimse tereddüde düşmemeli.

Eski düzen unsurları, öncelikle; dönüşen, değişen, normalleşen, barışa evirilen ve yeni bir anayasal düzen kurmaya çalışan devrimci kadrolara karşı “savaşmaktan” “vazgeçecekler.”

Onlar ülkenin yeni iradesine bir bir teslim olacaklar, yeni Türkiye’ye uyum sağlayıp rüştlerini ispat edecekler. Ancak böyle olunca demokratik şemsiyenin altında kendilerine ayrılan yere oturabilirler.

Eski düzen unsurlarından “savaşa katılmayan”; ideolojik, kültürel, sosyal, sanatsal, medya, ekonomik ve finans yapılarına karşı ise demokratik teamülleri uygulamakta sakınca yok.

Ancak savaştan vazgeçerlerse toplumun diğer öğeleri gibi demokrasinin içerdiği bütün özellikleri hak ederler.

Bu aşamada sisteme katılmalarına izin verilir. Kendi düşün ve duygu dünyalarını yaşamaları açısından kimse ile bir farkları kalmaz.

Kısasa kısas olacaktır.

Barışana barış, merhamet, izzet, katılım, adalet ve demokrasi.

Savaşana savaş, irade, kararlılık, cesaret, azim, dikta ve hegemonya.

omeraltass@gmail.com

twitter.com/omraltas

http://www.facebook.com/Ömer Altaş

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s