‘Silahlanın Aleviler!’

Çocukları seviyorlar da yarını sevmiyorlar
Kömürü seviyorlar da sökeni sevmiyorlar
Fabrikayı seviyorlar da grevi sevmiyorlar…
Portakalı elmayı muzu viskiyi
İpekliyi seviyorlar da işçiyi sevmiyorlar
Bu gemiyi bu denizde baban mı kaydırıyor
Bu treni bu dağlardan anan mı aşırtıyor
Kim ekiyor bu pamuğu kim büküp kim dokuyor
Buğdayı kim tütünü kim patatesi kim
Kaynanan mı tarıyor bu denizi saç gibi
Kayaları baldır gibi metresin mi açıyor
Oynaşın mı ışıtıyor bu karanlık geceleri
Düşündükçe domur domur çoğalıyorum
Cephanelik oluyorum bunları düşündükçe
Ben bunlara insan diyemiyorum…
Hasan Hüseyin Korkmazgil

Türkiye’de Sol, temel çelişkisine doğru, dur durak demeden, hızla koşuyor.

Sol; baş çelişki-tali çelişkilerinin, yumuşak karın teorilerinin tamamını sırtından atıyor. Dengindeki yükünü attıkça gayreti ve sürati biraz daha yükseliyor.

Yığınlar, proleterler, işçiler, kitleler ve halklar tanımı üzerinden dogmatik paradigmalar oluşturduğundan Sol felsefe; Türkiye’de İslam (toplum) ile açık mücadeleye gir(e)medi.

Sol aslında, Batı emperyalizminin, Batı dışı toplumlar için sol taraftan yürüttüğü bir tür istila/ oryantalizm projesiydi.

Çünkü Sol, Batı’nın kendi karın gurultusuydu.

Batı; Pozitivist felsefi inkırazın patlamasını önlemek, strüktürelini daha güçlü inşa etmek, finansal dinamizmini geleceğe taşımak ve zenginleşme süreci dezavantajlarını kontrolü altında tutmak için ürettiği Sol’u, Doğu’da aynı amaçlar için değil bir asimilasyon olgusu olarak kullandı.

Batı’da Sol, toplumsal denge unsuru iken Doğu’da Sol, toplumları parçalayıp tersten Batıya bağlama amacına hizmet etti.

İşte, sözde Batı emperyalizmine, sömürgeleştirmeye karşı çıkarken Batı emperyalizminin en dinamik ajan-fikriyatı olmanın büyük öyküsü budur.

Türkiye’de Sol; Batı emperyalizmin kendisidir, ikinci yüzüdür.

Türkiye’de Sol, Batıcılığı iyi temsil eden, ödevini profesyonel şekilde yerine getiren ve şövalyeliğini en kararlı yapan sınıftır.

Tüm dünyada Sol; bütün kurum, kuruluş, devlet ve teorik birikiminin anahtarını tek tek Batıya teslim etti.

Bu nedenle Türkiye’de de Sol, çantasındaki miftahları sahibine, Batı’ya, Avrupa’ya, Anglo Sakson eksenine teslim etti.

Türkiye’de Sol; felsefi perspektifte -kripto ya da değil- varoluşsal Batı ajanlığıdır.

Sol örgütlerin, Sol partilerin, Sol aydınların, liderlerin, kanaat önderlerinin ve diğer bütün Sol taraftarların farkında olup olmaması bu gerçeğin üzerinden toz bile almaz.

Batı felsefesi, Doğu olgusuna, birinci pencereden, İslam esaslı bakar.

Batı; kendisi Hristiyan olmasa, ateist olsa bile bu durum değişmez.

Bu nedenle Batı kaynaklı bütün unsurların, örgüt, doktrin ve teorilerin, Doğu toplumlarında temel çelişkisi: İslam anti-İslam’dır.

Sol, İslam’a karşı, Batının Amok Koşucusu’dur.

Gözü kararmış Koşucu, İslam’a ait her şeyi yok edinceye kadar durmayacaktır.

Bu bir hastalıktır.

Sol, bu Amok virüsünü kapmış en kronik hastadır. Devası da yoktur.

Sol vazifesini icra etmek için Türkiye tarihi boyunca, Türkiye toplumuna, en uzak ve düşmanlığı fark edilemeyen cephelerden saldırdı.

Bu Sol’un kendine olan aşırı güveninden kaynaklandı.

Sol’un, çabuk sonuç alacağı inancı, toplumla face to face çatışmasını hep öteledi.

Rejim ile işbirliği gibi bir töhmet altında kalmamak ve dünya Solunun kazanım avantajlarını kaybetmemek için Kemalizm’e de karşı çıktı. Bu yapay bir karşı çıkıştı.

Diğer taraftan, Kemalizm’e muhalefet etmesi, asıl olarak Kemalist tasavvurun İslam ile varoluşsal, gerçekçi bir felsefi çatışmaya ve ölüm-kalım savaşına girecek kapasiteye sahip olamamasındandır.

Bu nedenledir ki, sonunda Sol, süzme Kemalist elitleri başarısız bulduğu için tasfiye etti ve Kemalizm şablonunun bütün oylumlarına kendi yerleşti.

Gözlerimizle tanıklık ettik ki, Sol, Kemalizm ile özdeşlik kurarken hiç zorlanmadı.

Çok sevdikleri özeleştiri sürecine bile girmeye gerek duymadı.

Ancak ortada onları bir sorun bekliyordu.

Sol geç kalmıştı.

Elinden Sünnicilik kozu kaçtı, Kürtlük kozu kaçtı, yaşam tarzı (Gezi Parkı) kozu kaçtı ve Solculuk iç dinamizmini yitirdi.

Laiklik ise militarize edilemeyecek kadar beyaz.

Sol’a; kavruk-esmer ve ajite edilebilir sınıflar lazım. Son birkaç yıl, özellikle son aylarda, düşünsel ve eylemsel enerji birikimini Sol; Alevi topluluklar üzerinden gerçekleştirmeye çalışıyor.

Düne kadar, inanç yapısını ve sınıfsallığını, feodalizm, gericilik ve yobazlığın en dip varyantı olarak tanımlayan Sol’un Alevilik aşkı gerçekçi değil.

Sol, Aleviliğin kullanımını; Batılılık ajandasının son sahifesi, Batı ajanlığının son toplumsal kozu, Batıcılık nöbetinin son muhkem kalesi olarak görüyor.

Bagajlarıyla Kemalizm şablonuna yerleşen Makyavelist Sol, şimdi bütün bileşenlerini Alevilik üzerine bu nedenle boca etmiş durumda.

Bugünlerde, bütün eski Solcuların Alevi hayranlığının nedeni budur.

Oysa, onların hiçbiri Alevi olmadı, sadece Alevici oldular.

Şimdi, Türkiye’nin dört bir yanında, Alevilere bizzat “silahlanın” talimatını onlar veriyor.

Komiteler kuruyorlar.

Sabahlara kadar toplantılar yapıyorlar.

İdeolojik, askeri, militarist, illegal, ajitatif, komploculuk, örgütçülük, şehir gerillası, kır gerillası gibi ciddi tecrübelerinin avantajlarının karşılığını da alıyorlar.

Fiskos lobisini harekete geçiriyorlar.

Alevi ontolojisinin; gıyl-u gal, sözler, efsaneler, anlatılar üzerinden oluşan formatına uygun biçimlendirilmiş dedikodular ve söylevler geliştiriyorlar.

Alevi kardeşlerimiz ve dostlarımız bizi ve herkesi uyarıyor, diyorlar ki; öyle kurgusal senaryolar anlatıyorlar ki, bir Alevi gencinin silahlanmaması ve sokağa çıkma isteği duymaması mümkün görünmüyor.

Hasan Hüseyin Korkmazgil’in 1956 yılında yazdığı yukardaki şiiri ve benzerlerini bugün yazılmış gibi dolaşıma sokarak “cephanelik oluyorum bunları düşündükçe” diyerek “Şivan Perveri kelebek etkisi” yaratmak istiyorlar.

“Eğer IŞİD Tayyip’i yıkarsa onlara bakış açım kesinlikle değişir”, bunu bir Solcu niçin der?!

Sol dünya, Aleviliği yeniden tanımlıyor. Aleviliği Sol felsefe kalıpları içinde yeniden yaratmaya çalışıyorlar.

Yerküre üzerinde tarih boyunca var olan muhalefetleri Ön-Alevilik olarak teorize ediyorlar. (Bkz. PSAKD Genel Başkanı, Müslüm Doğan)

Alevilerin; Ali severliğinin, İslami menasiklerinin, Ehli Beyt sevgisinin, Mistizm’inin, Kinizm’inin İslam’a karşı bir takiye olduğunu ispat etmeye çalışıyorlar.

Bu kabul edildiği an, tam olarak İslam anti-İslam çelişkisini üzerine oturacaklar.

Onlar, bunu artık tek çıkış yolu olarak görüyorlar.

Çatışmayı, bu çapraza, Müslüman aydınlar taşımıyor.

İlginçtir, bu temelde bir çelişki oluşturup çatışmaya dönüştürme eylemliliği içinde olan istisnasız bütün fertler Solculardan oluşuyor.

Solcu aydınlar da ellerine körük almış, bu tehlikeli ateş korunu harlıyorlar.

Kandil’e bunun için gidiyorlar.

Diyarbakır’da bunun için bulunuyorlar.

Alevi inancını ve dedelerini bunun için yüceltiyorlar.

Sol kendi varlık savaşına şimdi de masum ve mutedil Alevi topluluğunu kurban etmeye hazırlanıyor.

Var olsunlar!

Büyük hazırlığın, patlamaya neden olacağının bütün izleri, deprem öncesi artezyen sularının sıcak akması gibi, kendini gösteriyor.

Kobani olaylarına benzer Alevi toplumunda da bir taşma olursa, Türkiye’nin, çok önemli aydın ve kanaat önderlerinden olan, özgürlükçü İslam’ın kodlarını iyi bilen Reha Çamuroğlu, bunda, şahsi etkisinin ne kadar olduğunu düşünür acaba?

1 Kasım 2014’de bir gazeteye verdiği röportajda birbirinden ilginç, stres biriktiren ve el bombası gibi bu cümleler aynıyla ona ait çünkü:

“Yani her mahalleye bir Cemevi kursanız, her Alevi’ye devletten bütçe verseniz de artık Alevilerin memnuniyetsizliğini değiştiremezsiniz. Çünkü tarih boyunca ümmetten dışlanan Aleviler, son yedi yılda milletten de dışlandılar.”

“Cemevi bahçesinde bir Alevi sırtından vuruldu”

“Açılım en hafif deyimiyle inandırıcı olmaz. Alevilerin buna kanması için süzme salak olması gerekir”

“Cemevlerinin ibadethane olmasının hiçbir fayda sağlamayacağını da biliyorlar”

“Ama bir Alevi için Laik olmak Kürt olmaktan çok daha önemlidir. Bir Alevi’ye Müslüman Kardeşler hırkası giydirmeye kimsenin gücü yetmez.”

“Türkiye’de binlerce ağacı keserek böyle bir saray yapılmasına ne ihtiyaç vardı? Bütün bu sakilliklere bakıldığında, faturanın Müslümanlara kesilmesi kaçınılmaz. Çünkü her şeyi İslam adına yaptı bu hükümet.”

Alevileri, patlak vermesi olası bir kaos planından uzak tutma, en azından ben içinde yokum diyecek, bu tarihi sorumluluğu üstlenecek, haysiyetli Sol aydınlar çıkar mı bilmiyoruz.

Bardağın yarısı boş yarısı dolu iken, değil yarısı ”tamamı boş” demek bir aydına yakışmaz.

Gizli bir ajandaya işaret eder.

Ya da yükselişi durdurulamayan, karşı konulmaz toplumsal bir ivmenin/rüzgarın (Alevici ayaklanma ve kaos planı) önünde hafif sıklet bir nesne gibi kader kurbanlığıdır.

Alevilere “silahlanın!” talimatının verildiği bir müstevada öyle sanıyoruz ki, Sol aydınlara düşen, bu militarizmi ve utanç sürecini absorbe etmek olmalıdır.

Sol; Alevi inancını benimsemek istiyorsa buna amenna denilir, bu vesileyle yerlileşirler ve iyi olur.

Ama Sol, Alevicilik yaparak, yeni bir kalkışma leveli kurguluyorsa; gerici, yobaz, Batıcı, kolonyalist, faşist karakterini bir kez daha deşifre etmiş ya da pekiştirmiş olacaktır.

Solcular, Aleviler ve Müslümanlar tarih önünde “gerçekten” büyük bir sınavın eşiğindeler.

Yüreğimiz elimizde izliyoruz.

omeraltass@gmail.com

twitter.com/omraltas

http://www.facebook.com/Ömer Altaş

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s