10 Kasım 2014 anısına
Ülkemizde, önemli bir noktayı hep birlikte ıskalıyoruz.
Türkiyede, yaşam/yaşam tarzı çatışması yaşandığı için felsefi ve kuramsal tartışmalar yapılamıyor.
Kimsenin daha iyiyi bulmak gibi bir kaygısı zaten yok, buna vakti de yok. Herkes kararını bir asır öncesinden vermiş durumda.
Kesin inançlılar cenneti, yakin içindeki müminler ülkesinde yaşıyoruz.
Her sınıf, sadece kendisinin olan en iyi için ölüm-kalım savaşına girmiş durumda. Bu telaş; büyük bir stres ve öfke birikimine sebep oluyor. Herkes kendinden olmayanı, iki kelime ile tanımlayıp, bir kenara bırakıyor.
Türkiyede bu nedenle retorik var, içerik yok. Devasa dönüşümler, tarihi kırılma eşikleri, tektonik değişimler birkaç kelimelik hazır, ezber, ideolojik tanımlama ile sonuca ulaşıyor. Bu durum, kaçınılmaz bir sonuç ve bu süreç, bundan sonra da aynısıyla hatta daha da şiddetlenerek devam edecek.
Zira, bu ülkenin en yüksek tepesinde, Batının; ileri sınır nöbeti tutuluyor.
Yine Doğu; bu ülkenin burçlarında Batı’ya karşı direniyor.
Medeniyetler, bu sınır hattı üstünde tarihi savaşı sürdürmeye devam ediyor.
Bu nedenle güç savaşı, Doğunun bütün stratejik bölgelerini kan gölüne çevirmiş durumda.
Esasında I.Dünya savaşı devam ediyor.
Batı paradigması, Osmanlıyı tamamen yok etmediği için İngiliz aklına küfrediyor
Tabi, bu savaş doğası gereği güncellenmiş moral değerlere de ihtiyaç duyuyor.
Yok etmek üzerine kurulu düzen, bu ihtiyaç nedeniyle kendini ön-temel çelişki arkasına saklıyor: Batılılık ve İslamlık.
Batı, demokrasi; Doğu, İslam üzerinden bilek güreşini sürdürüyor.
Soğuk savaş ve sonrası, Demokrasi ve Kapitalizm inancının pozitif anlamda pekişmesine, zirve yapmasına neden olmuştu.
Arap devrimlerinin siyakı ve sibakı ise, Batının, demokrasi ve özgürlük konusunda samimiyet zaafının dip yapmasına sebep oldu.
Batı müktesebatında; nesnel, objektif ve her koşulda uygulanabilir bir değer olmadığı anlaşıldı, Batı; bugün, kurumsal ve kuramsal olarak; ikiyüzlü olarak kabul ediliyor.
Kendine bakan yüzü ile dışarıya bakan yüzü arasındaki büyük boşluk, kendi tarftarlarında bile hayal kırıklığı yaratmış durumda.
Bir zamanlar üstünlük/ üst-insan konusunda, Doğu toplumlarını da ikna etmiş olan Batı, bu mevziisini(demokrasi) kaybetti.
Bu nedenle medeniyetler tarihi açısından ve dünya düzeni temelinde bunalım var bugün. Dünya kamuoyu, Batı orjininden dünya barışı tezinin bir serap olduğunu gördü.
Ancak Batı, alternatifinin çıkması nedeniyle çökmüyor. Kendi iç infisahı nedeniyle irtifa kaybediyor.
Doğu; kendi dinamikleriyle cephe savaşlarını kazanmıyor. Alternatifinin görece inhitatı nedeniyle ilerliyor.
Bu nedenle Arap devrimlerinde bir rölativite var.
Yeni Türkiyede de bu anlamda izafiyet var.
Gereği yapılmadığında, Yeni Türkiye bir serap olabilir.
Bunu bilen Batı, Doğu’ya karşı hile düzeni kuruyor.
Yeni Türkiyeye, sadece dini retoriklerle inşa edilmeyi dayatıyor.
Bu şekilde kuru bir din devleti inşa edilecek, ekonomi, sanat, edebiyat vs. medeniyet dinamikleri ıskalanacak.
Bu nedenle, sürekli İslami duyarlılığı “kaşıyorlar”.
Bu nedenle, Siyonizm Mescid-i Aksaya saldırıyor. Anglo Sakson ekseni, aynı anda Boko Haramı, IŞİDi, Selefiliği ve Şiizmi körüklüyor. Almanlar, Aleviciliği organize ediyor. Medeniyetler savaşında yolumuza dizilmiş Bubi tuzağı bunlar.
İslami hassasiyetleri harekete geçirerek değerlerin içini boşaltıyorlar, ağır tahrikle, radikalizm yaratarak gerçeklikten koparmak istiyorlar.
Ahmet Davutoğlunun açıkladığı Ekonomide Yapısal Dönüşüm Paketi yeni Türkiye kurucularının bu anlamda da iyi bir gelişme gösterebileceklerine dair umut ışığı verdi. Toplumu, inanç konuşarak konsolide etme yanlışına düşülmeyeceğinin işareti olabilir bu.
Yeni Türkiyeyi içi boş bir olgu mantığında ele alarak işe başlamalıyız.
Yeni Türkiye olgusunun, bir gerçekliğe dönüşmesi -palyatif değil-topyekûn yapısal bir dönüşüm ile mümkün olur.
Devlet tinini baştan aşağı yıkmalı aksi halde Yeni Türkiye inşa olmaz.
Devlet yıkılacak, ‘Toplum’ kurulacak.
Batının yenildiği, başaramadığı nokta; çıkış yapacağımız ana basamak olmalı. Batı; demokrasiyi de, laikliği de, özgürlüğü de devlet olgusuna kurban etti. Devlet erki, Batı felsefesini yuttu.
Yeni Türkiye de devlet tinine/ruhuna yenilebilir.
Bunun işaretleri var.
Olgusal olarak devleti yıkıp yeni baştan, devlet yerine toplum ikame edilmezse geri sarma gerçekleşir.
Devlet yıkılmazsa; Müslüman Kemalizm kapının arkasında.
Bu nedenle cesur olun devleti yıkın!
Devleti yıkın ki, Çözüm Süreci ancak o zaman tam olarak başarıya ulaşır, toplumsal barış tesis edilir, milletin gücü, kendini tutan en önemli prangadan (devlet) kurtulur.
Metin olun, “toplumu” inşa edin!
Aksi halde, Müslüman demokrasiyi inşa edelim derken kucağımızda nur topu gibi bir Müslüman Kemalizm bulabiliriz.
Doğrusu şu ki, devlet, topluma ait bir alt unsuru olmalı.
Ta ki; elde edilen varlıklar; elitler arasında devredip duran oligarşik bir sistem oluşturmasın (Bakınız, Haşr Süresi 7. Ayet)
omeraltass@gmail.com
twitter.com/omraltas
Pwww.facebook.com/Ömer Altaş