AK Parti’den vekil olmak

İnsan beyni nasıl çalışır? Bu sorunun en güzel cevaplarından birini Umut Sarıkaya verdi. Bir karikatüründe, dondurmacı müşteriye soruyor, dondurmaya sos ister misin abi? Müşteri, bakıyor kendine önerilen bedava ve ekstra bir gıda hemen evetdiyor.

Satın alınandan çok bedava ürün nedeniyle mutlu oluyoruz. Hediye kupalar, satın alınması zorunlu olmayan nice ürünü, ev hanımlarının kredi kartı ekstresine ekledi. Bedava ürün, mutluluğun kişinin yüzüne yansımasına neden oluyor. O anın fotoğrafı çekilse, bundan tipik bir mutlu insan profili oluşturulabilir.

Şu sıralar Türkiye’de, benzer karelere politika dünyasında rastlıyoruz.

2015 Haziran ayında genel seçimler var. Bu seçimde Milletvekili olmak için başvurusunu yapan özellikle Ak Parti aday adayları; AVM’de sürpriz hediyeyi aldıktan sonra evine dönen kadınların yüzüne yansıyan mutluluğa benzer bir güleçlikle kendilerini tanıtıyorlar.

Fotoğrafları hep mutlu. Gözleri ışıl ışıl. Aşmışlar. Öyle bir duygu var ki, insanoğluna dair çetrefilli ve netameli bir durum yanlarına hiç ilişmemiş!

Bir varmış bir yokmuş… Dünya bir ters bir düz dönmüş. Devrilenler arasında bir şey bir şeye değmiş; Türkiye’de şartlar değişmiş. Adeta bir oyun gibi üsttekiler alta, alttakiler üste gelmiş. Toplumda unutulmuş bir kesime gün doğmuş. Genel seçimlerde aday adayı olma, aday olma, meclise girme ve devletin en tepesine çıkma imkânı yakalamışlar.

Onlardan biri, herkes uyurken gecenin bir vaktinde aniden uyanmış:

Neden ben de aday olmayayım? Yapanlar benden daha mı iyi!demiş.

Gece; -gerçeğe en yakın ruh halinin açığa çıktığı bu zaman diliminde- kendi kendine söylediği cümleleri, gündüz olunca arkadaşlarına da söylemiş:

Neden biz de aday olmayalım? Yapanlar bizden daha mı iyi!

İki cümle arasında küçük bir fark varmış. Ben yerine biz kullanmış. Kişisel durumunu kolektif bir bilinç kipinde sunmuş. Nüansı kimse fark etmeyince, üstüne bir de onay alınca kulislere başlamış. Cesaretini toplayarak söylemini bir perde daha yükseltmiş.

Biz, neden geri duruyoruz ki. İslam ümmetinin durumu ortada, kan ağlıyor. Bu ülkede her taraftan bize saldırıyorlar görüyorsunuz. Davamız için bir şeyler yapmak gerekiyor. Bu ilk ve son şansımız.

Telefon rehberinde kim varsa hepsini tek tek aramış. Üniversite yıllarında çeyrek asır önce orda bıraktığı ve hiç görüşmediği dostlarla bir yolunu bulup iletişim kurmuş. Tweetleri üç katına çıkarmış. Facebook sahifesinde her zamankinden daha aktif olmuş. Yazmış, çizmiş, konuşmuş, anlatmış, meclislere girmiş-çıkmış. Adaylık başvurusunu gerçekleştirmiş. Siyasilere fotoğraf çekimi yapan bir stüdyoda, kendini olmadığı kadar yakışıklı gösteren vesikalık, ayakta, oturarak ve yan profilden fotoğraflar çektirmiş. Fotoğrafçı ile birlikte titizlikle, bilgisayar ekranında en iyi kareleri tek tek seçmiş.

Fotomda çok rötuş yapmanıza gerek yok, doğal görünmeyi seviyorum ben.

Fotoğrafçı; yüzüne yansıyan ifadeden onun da iyi görünme psikolojisine yenik düştüğünü anlamış.

Yakışıklı çıkmışım değil mi, ne dersin?

Zaten öylesin abi.

Bu güzel söz üzerine aklından neler geçmemiş ki? Memleketinden milletvekili seçiliyor, el üstünde tutuluyor, arkadaşları, anne-babası, kızı, kardeşi, akrabası herkes gururlanıyor. Siyah arabalara biniyor, memleketinden uğurlanıyor, meclise giriyor, bakan oluyor. Günü geldiğinde neden ben başbakan olmayayım? Bu arada fark etmemişim başkanlık sistemi fena fikir değil!

Bir zamanlar, devletin alt düzey bir yöneticisinden dahi referansı olmayan, yenilgiyi kader bilmiş olan ve ruhunu 28 Şubat’a çiğnetmiş bu insan şimdi devletin tepesine çıkmayı hâyâl ediyor.

Sadrından şaşırtıcı bir enerji sudur oluyor. Kendi katkısı olmadan, engelleri kaldırılmış, çukurları kapatılmış geniş sosyo-politik alanda ibretlik bir koşturmaca içine giriyor.

Oysa vekil adayı, aynı duyarlılığı Gezi olayları sırasında göstermedi. Çözüm sürecinde dinlendi. Suriye’de kafası karıştı. 17 Aralık’ta korktu, sindi, saklandı. Kobani olaylarını izledi. Çeyrek asır boyunca, bencilce, kendi hayatını yaşadı. Şimdi o, yüreği imanla dolu dolu, bıçkın ve bilge kahraman. Hasbi dava adamı. Amansız Paralel avcısı. İslam adına necip milletin yakasına yapışan şer odaklarına karşı savaşıyor. Kucak açmış bekleyen mustağrep, yetim ümmete doğru koşuyor.

O siyasete İslamcı kontenjanından giriyor.

Utanmıyor.

Kendine göre sadece tek kusuru var, mütevazı yürümeyi bilmiyor. O, bunun müeddep bir ruh hali değil bir şekil sorunu olduğunu sanıyor.

Ülkenin son referans noktasını (İslamlık) hoyratça harcamak için sıraya giriyor.

Kat edilen mesafeyi kendinden menkul sanıyor. Bilinsin ki; Erdoğan rüzgârının satın aldığı siyasal kazanımların yanında bedava ve ekstra alacağı vekilliği bir süre sonra kendi malı olarak görecek, kuşkunuz olmasın başa kakacak.

Bedelsiz kazanılan bir makam, sahibinin yüzünde neşenin harelenmesine sebep olur. Vekillerin tanıtım broşürlerinde, çalışılmış fotolarında, gülümsemelerin gizleyemediği, o pişkin ifadenin sırlı öyküsü budur.

Küresel Jeopolitik boşluğun, ülkenin ekonomik ve diğer reel dinamiklerinin var ettiği yeni Türkiye olgusunu tek başına İslamla izah ederek, dini kavramları dilinden düşürmeyerek meselenin özünden ne kadar uzak olduğunu açık ediyor. Yanlış frekanstan bağlanıyor, hareket halindeki trene acemice atlıyor. Bugüne kadar evinde ve işyerinde bir değer üretemeyen kinaye vekil adayı mecliste bir mucizeyle değer üretecek, büyük projelere imza atacak!

En tehlikeli milletvekili tipimiz hayırlı olsun!

Bu prototipe oy verin diye önümüze koyanlara da yazıklar olsun!

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s