Herkesi şoke eden 1 Kasım 2015 seçim sonuçlarının 1000 anlamı var.
Her bir anlam tek tek haftalarca konuşulacak. Aydınlar, bir kez daha meşreplerini haklı çıkaran bakış açılarına sarılacaklar.
Biz 1001. anlama bakalım.
Bu seçimin belki de en dramatik sonucu, dünden bugüne bir devlet aklının olmadığı tezinin ilk defa bu kadar savunmasız kalması, diğer bir ifadeyle devlet aklının olayları sevk ettiğine dair bu kadar güçlü bir karinenin ortaya çıkması.
Yapılan analizi, güzelleme değil bir anlama çabası olarak kodlayıp devam edelim.
Devlet, bir kurgu değil, içgüdü. Devlet, ortak aklın insiyakı.
Devletin ve toplumun, kritik zamanlarda ortaya çıkan reflekslerinin orijinalliği ve isabetli oluşu işte bu ortak aklın insiyakı ile mümkün oluyor.
1 Kasım sonuçları için; “oylar, partilere elle dağıtılsaydı ancak bu kadar iyi dağıtılabilirdi?” diyenlere ilham veren ruh bu.
Seçim sonuçları, her şeyden önce devletin uluslararası güçlere bir cevabı olarak okunmalı.
Bu seçimle devlet, Türkiye’yi ‘bir nesne’ olarak gören küresel ve bölgesel aktörlere cevap verdi:
“Varım, buradayım, yolumdayım!”
“Jeopolitik bloklar, bundan sonra bölgede Türkiye’nin bu gerçeğine göre at koştursunlar!”
Bu aklın bir de arka planı var…
Yakın tarihte Atlantik ekseninin; Cemaat üzerinden emperyal emellerle kurguladığı yeni Türkiye projesini devlet; Tayyip Erdoğan liderliğiyle ellerinden alarak yerli bir projeye dönüştürdü.
Gezi Parkı olaylarıyla organize edilen kumpasa karşı Devlet; Abdullah Öcalan kartı ile oyunu bozdu.
7 Haziran seçim darbesini, PKK’ya operasyon kararı alan Ordu’yla boşa düşürdü.
Suriye savaşıyla, uluslararası platformda köşeye sıkıştırılıp oyun dışında bırakılan Ülke, mülteci krizi kartıyla pozisyon üstünlüğünü ele geçirdi ve tekrar oyuna girdi.
Bir yolunu bulup Kürtleri, oldu-bittiye getiren ve HDP öncülüğünde kurnazca planlanan küresel çapta bir darbeye karşı Devlet, MHP kartını ustaca kullandı.
Devlet Bahçeli, devletin, Bahçeli’nin bile farkına varmadığı bir enstrümanı.
7 Haziran seçiminden bugüne Devlet, Devlet Bahçeli ile ülke üzerinde oynanan oyunları bozarak inisiyatifi ele geçirdi.
Dünyanın ortasında asılı duran Türkiye’de iç siyaset olmaz. Türkiye’nin, uluslararası ilişkileri ve bölgesel jeopolitik kasılmaları olur. Her iç siyaset karesi, bir dış siyasetin gölgesine tekabül eder. Uluslararası ilişkiler, ulusal siyasetin daima ana belirleyicisi olur.
Küresel güçler, ülkenin yeni bir irade ortaya koyma isteminden bu yana her fırsatta Türkiye’ye yoklama çekiyor, devlet ise her yoklamaya bir reaksiyon ile cevap veriyor.
Öyle anlaşılıyor ki, yeni devlet, NATO devleti formunu koruyor görünerek özelde kendi ajandasını uyguluyor.
Bu döngü sürüp gidiyor.
1 Kasım seçiminde devletin, dostunu ve düşmanını bir kez daha gördüğünü sanıyoruz.
Devlet, Sol’un, nihayetinde Batı’nın Truva atı olduğunu, Solculuğun felsefi anlamda Batı ajanlığına karşılık geldiğini gördü. Objektif olarak Solculuk, oksimoron hissi veren batıcı, ajan bir ideolojidir.
Devlet; Türkçülüğün ülkeyi, paçasından tutup aşağıya çektiğine kani oldu, etnik Türkçülüğün devrini kapadı.
Kürtçülüğün; İran, İsrail gibi bölgesel güçlerin elinde IŞİD ayarında işlevsel bir kart olduğunu fark etti; etnik Kürtçü enerjinden ümidini kesti.
Eski rejimin temel ideolojisi olan Kemalizm’in miadını doldurduğunu kabul edip onu bir folklor olarak kodladı.
Gelinen noktada anlıyoruz ki Devlet, Müslümanlığı, devletin ana omurgası olarak benimsedi.
Nitekim 1 Kasım seçimi, devletin yeni motor gücünün Müslümanlık olduğunu bir kez daha test etti.
Müslüman Kürtlerin önemli bir bölümü, devletine geri döndü. Öngörebiliriz ki, yakın gelecekte Kürtlük, devletin güven ve istikrar alanında daha fazla toplanacak.
Şimdi Devlet; Türklüğü, Kürtlüğü, Ülkücülüğü, Laikliği, Cumhuriyeti alt bir form olarak yeniden tanımlayıp içselleştiriyor. Devlet yeni yolunu adım adım inşa ediyor.
Yüzyıllık ters duran devlet üçgenini düzeltiyor.
Türkiye bugün, felsefi olarak Türklüğü, Kürtlüğü ve Cumhuriyeti ihtiva eden yeni bir üst ülkü/Müslüman ülkü inşa ediyor.
Yeni dönemde AK Parti, bu ülküyü her alana taşıyan devrimci bir güç olarak konumlanmalı.
Devlet gibi kendinden daha büyük bir olguyu dönüştüren AK Parti, bu yeni duruma uyum göstermekte zorlanmamalı.