Leyla Zana ve yemin krizi

TBMM’de dün 26. Dönem Milletvekili Yemin Töreni’nde HDP Ağrı Milletvekili Leyla Zana, kürsüye çıktığında, oturumu izleyen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a bakarak, Kürtçe, “Bi hevîya aşîtî kî bi rûmet ü mayînde”  (Onurlu ve kalıcı bir barış umuduyla) dedi.

Zana daha sonra yemin metnini okudu ve yeminde yer alan “Büyük Türk Milleti” ifadesini “Büyük Türkiye Milleti” olarak telaffuz etti.

Leyla Zana!

Dünkü yemin törenine, her zamanki melankolik duruşunuz ve devrimci tutumunuz damga vurdu.

Ülke değişti siz çeyrek asırdır aynısınız.

Sizi anlıyoruz.

Durumların farkındayız.

İçinizde bir kahramanlık güdüsü var.

Ama bu fotoğrafta artık kamuoyuna ilan edilmesi gereken başka bir anlam var.

Sabırla dinleyin.

Net ve keskin sözler duyacaksınız.

Bir, davranışınız sahici değil.

İki, rol çalıyorsunuz!

Onur.

Kalıcı barış.

Umut.

Bu kelimelerin içini siz boşalttınız.

Bu kavramları buruşturup bir kenara atan herze yapılara ses çıkarmadınız.

Şimdi çiğnediğiniz değerlerin üzerindeki salgıları temizleyip, iç güveysi alıcılara ucuza satmaya çalışıyorsunuz.

Biçimlendirilmiş bir Kürtlük var etmeye çalıştınız.

Öykünün sonunda Kürtlüğü tüketen ana enstrümana dönüştünüz.

Kürtlüğü benliğinize kurban ettiniz. Skala örgütlerin arzularını, tüm ulvi değerlerinize tercih ettiniz. Tarihi tekerrür etti, ‘davam için ölürüm’ diyerek davasına ihanet edenler kulübüne başkan oldunuz.

Gerçeklikten kopup, imitasyon bir mefkûre ürettiniz.

Şimdi bu sahteleşen davayı, önceki hakiki her değerin üzerine giydirmeye çalışıyorsunuz. Affedilmez kusur işlediği halde öğretmenine karşı hiçbir şey olmamış gibi şaklabanlık yapan öğrenciler gibisiniz.

Türk Solu, elinizdeki ülküyü alıp içini boşaltarak size posasını geri verdi. Hiçbir metabolik ihtiyacı karşılayamayan vitaminsiz bir besin oldunuz. Şekli bir davayla evcilik oynuyorsunuz.

Türk Solu, kendi kendine ne kadar gururlansa azdır!

40 yıldır eski devletin baş edemediği bir doktrinasyonu sekiz ay içinde paçavraya çevirdi.

Kürt Solu, kendi kendine ne kadar onurlansa azdır!

Nice bedeller ödeyerek elde ettiği birikimleri, budalalar gibi, mandacı, Türkçü, oligarşik medyanın sahifelerinde müzayedeye çıkardı.

Aklınızla övünün:

21 Mart Nevruz’unda dünyaya ilan edilen rasyonel tarihi fırsatı hasıraltı eden bir iradeniz var.

Kürt sorununda, Cumhuriyet tarihinin en sahici ve cesur açılımlarını, şehvete kapılıp bıçkın bir sloganla yerle bir ettiniz.

Küresel güçler basiretinizi alkışladı. Uluslararası medya ferasetinizi. Beynelmilel teorisyenler, çağdaş filozoflar, aydınlar, siyaset bilimciler, akademisyenler sizin dehanızla gurur duydu.

Onlar övdü, eski düzen övdü, emperyalist Batı övdü, gavur övdü.

Hileyi görmediniz. Artık hilenin kendisi oldunuz.

Siz çok önce kaybettiniz.

Diyarbakır meydanında, 21 Mart Nevruz gününde ortaya konan tarihi perspektife ve konjonktürel mutabakata ihanet etmeyecektiniz.

Sizi buraya kadar taşıyan demokratik Türkiye iradesini sırtından vurmayacaktınız.

Öyleyse şimdi kaderinize razı olacaksınız.

Ülkenin yeni serüveninde kategorik olarak üç varlık ve üç vizyon affedilmeyecek.

Cemaat.

Silvan’a hâlâ ‘sivil katliam’ diyen Doğan medyası.

HDP.

Bu dil, demokratik Türkiye’nin fazladan kışkırtılmış, gereksiz köpürtülmüş, militan, subjektif yüzü değil.

Bilakis bu dil, yeni Türkiye’nin en doğal refleksi, objektif yüzü olacak.

Olayların ruhu determinizm doğurur.

Hıyanet her zaman tasfiyeye mebnidir.

Sadakatsizlik, serbest bırakıldığında bile kendi kendini tüketen soyut bir biyolojidir.

Cemaat gibi, tabii bir program kapsamında biteceksiniz.

Sosyolojinin ve psikolojinin zaman mefhumuna uygun olarak suhuletle tükeneceksiniz.

İlk düğmeyi yanlış iliklediniz. Bundan böyle izleyin, her sözünüz boşluğa düşecek. Nadide sandığınız sloganlarınız eskiden olduğu gibi çeperlerde yankılanmayacak.

Hareket ettikçe ziyan olacaksınız.

Bir şansınız var:

Kürtlüğün yatağını değiştiren S. Demirtaş zihniyetini ve ekibini kendi ellerinizle tasfiye edin.

Kürtlüğe hıyaneti kendi içinizde cezalandırın.

Tufeyli, abacı Türk Soluyla yollarınızı ayırın.

Nevruz ruhuna geri dönün.

Barışı inşa etmek isteyen ve bunu deklare eden önderlik kurumunuzdan kamuoyu önünde özür dileyin.

Leyla Zana!

Silahlı siyasetin habitatında kibar ve makul simaların başında geliyorsunuz.

Yüzünüzü  Cemil Bayık’a, Duran Kalkan’a, Zübeyir Aydar’a, Beşe Hozat’a, Murat Karayılan’a cesaretle çevirip, itiraz etmediğiniz sürece, siz de hükümsüzsünüz.

İçinizdeki makullerin bile hükmü, aslında 6-8 Ekim barbarlığına karşı duramadığınızda bitmişti.

“Seni başkan yaptırtmayacağız” gibi süfli bir vizyona itiraz etmediğinizde, 7 Haziran’dan sonra ilk kurşunu masumiyete sıkan PKK’ya “alçaklar!” diyemediğinizde, PKK’ya karşı ölüm orucuna başlayamadığınızda hükmünüz tükenmişti.

Örgütlülük kör eder, acı gerçeğinizi, çelişkinizi bu nedenle göremiyorsunuz.

Değerli aydın Ahmet Özcan’ın tanımıyla bir ‘hegemonya paradoksu’ içinde çırpınıyorsunuz.

Yüzünüzü Reisicumhur’a değil Kandil’e dönün.

Sözünüzü sadece PKK’ya söyleyin;

“Bi hevîya aşîtî kî bi rûmet ü mayînde”

Onur ve kalıcı barış için umutlarımızı kurşunlama! Defol!

Devlet değil siz, bizzat kendiniz PKK ile açıktan savaşmadığınız sürece kabul görmeyeceksiniz. Emin olun bir gelecek inşa edemeyeceksiniz.

Elinizdeki her şeyi bir bir heba edip, anlı sürecinizi işte tam bu aşamaya getirdiniz.

Bize karşı söyleyeceğiniz tek bir harf bile yok.

Leyla Zana!

Gelinen noktada büyük dönüşümün kurucu iradesinden rol çalmaya çalışacak kadar mevzi kaybettiniz.

Faşizmi biz yendik. Demokratikleşme, sivilleşme ve normalleşmeyi biz ikame ettik. Tabuları biz yıktık. Bir devlet yeni bir ülkü üzerinden yeni baştan kuruluyor.

Meclis’teki yemin töreninde, eski hal cari gibi yapıp, çocukça bir hevesle kelimelerin yerini değiştirerek sadece kendinizi kandırırsınız. Bu kimseyi heyecanlandırmaz.

Biz kelimeleri değil olguları, şekli değil mahiyetleri, mevzuatı değil düzeni değiştiriyoruz.

1991 yılında yine Meclis  yemin törenindeki çıkışınız, Kürt sorunu aysberginin görünen yüzüne işaret ediyordu; yanındaydık.

2015 yılında Meclis’teki çıkışınız bir ezber. Yeni Türkiye aysberginin görünen yüzünün üzerini kapatıyorsunuz; uzağımızdasınız.

Siz etnik temelli siyaseti yok eden ve altını çizdiğiniz “Türkiye” ülküsünü bizzat inşa eden iradeye savaş açtınız. Şimdi sahnede sesiniz daha yüksek çıksın istiyorsunuz.

Bu Halime Kökçe’nin tanımıyla görgüsüzlük. Kleptomanik bir psikozla bize ait bir değeri açıktan çalmanıza izin vereceğimizi mi sanıyorsunuz! Rol çalma gayretinizi toplum algılamayacak mı zannettiniz?

Leyla Zana!

Yaptığınız yemin kökten fasit.

Devlete biatta yemin geleneğini, ilk defa Emevîler döneminde Haccac-ı Zalim olarak bilinen Haccâc b. Yûsuf başlattı. Bu yemin milletini iç düşman olarak kodlayanların refleksini çağrıştırıyor. Yemin sadece Allah adına yapılırsa anlam kazanır. Ayaklar altına alınmış, içeriksiz ve üretilmiş bir kutsallıkla “namus ve şeref” adına yapılan yeminin ne değeri var! Ülke çok geçmeden bu cahili absürd mevzuatları da sırtından atacak.

İçinizde bir kahramanlık güdüsü var. Yaşamınız o güdüyü takip ediyor.

Bugünün kahramanlığı yüzü Recep Tayyip Erdoğan’a çevirmek değil.

Günün kahramanlığı, HDP’deki hıyaneti deşifre etmektir. Barışa eblehçe kurşun sıkmaya devam eden PKK ile “fiilen” savaşmaktır.

Yeni Türkiye’ye değil PKK’ya sırt çevirmektir.

Sizin için makbul kabul edilecek tek reel siyaset bu.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s