Varlık yoktur zaruret vardır. Örgüt yoktur sorumluluk vardır. Serbest dolaşım yoktur yörünge vardır. Mevcudiyette esas olan hikmettir.
Her olgu, bir ihtiyaca mebni doğar, mesuliyetini yerine getirmek üzere kendi yörüngesinde ilerler.
“Yaratılan her şey bir yörünge üzerinde yol alır” (Yasin Suresi)
Hayat, yörüngeden sapmama sanatıdır.
Tek başına ‘olgu’, bir değer değil, olguyu makbul yapan sorumluluktur.
Yeni Kabine kurulur, sorumluluğunu yerine getirmez, yörüngesinden saparsa anlamı olmaz.
Yeni Bakanlar Kurulu, kariyer değil bir inisiyatif merkezi. Bakanlar Kurulu, sırtında küfeyle yuvarlak masa etrafında oturan vekiller fotoğrafıdır.
Toplum, nice bedeller ödeyerek Kasım ayında mucizevi bir iş bölümü yaptı. Toplum, sade ve net bir kararlılık ortaya koydu. Bu kararlılığın yazılımını tamamlamak yeni kabinenin asli görevidir.
İşin şakaya gelir bir yanı yok. Millet ensede. Kamu, Demokles’in kılıcı gibi başucunda.
Toplum, vacip dönüşümün maliki. Bürokrasi vela. Velaya düşen malikin mülküne ihanet etmemektir. En iyi şekliyle tarlayı sürmek, ekin ekmek, verimi artırmak, hasadı toplamak ve ürünü değerlendirmektir.
Milletvekili, bu rolden memnun değilse mazbatasını bırakıp sıradan bir vatandaş olarak kamuya dâhil olma hakkına sahip! Bu işbölümüne talip oldularsa gereğini de yapacaklar.
Halk görevini tamamladı. Şimdi hepsinden ve her zamankinden çok sıra yeni kabinede.
Bakanlar Kurulu, yeni Türkiye’nin “ölümcül boşluğunun” tam ortasında duruyor. Bu boşluğun bir ucunda kurucu irade, diğer ucunda statükocu bürokrasi var.
Bayrak tam zirveye dikildi ama bürokrasi aşağıda sadece bekliyor. Zirveye tırmanma arzusu şöyle dursun teşekküllü dağcılık gereçleriyle kar, kaya, buzul demeden doğrudan zirve yapacakları algısı verip yalandan Alpinizm yapıyorlar.
Bürokratlar, durum ne olursa olsun oturup barış çubuğu tüttürmeye ahdetmiş devlet tanrıları.
Bakanlar Kurulu, öncelikli olarak, devletin çıpasına asılan parazit unsurları yok etmeli, hantal bürokratik yapıyı harekete geçirmeli.
Bakanlar, vatandaştan daha çok bürokrasiyi yormalı. Kamu kurumlarında, millet adına, millete hizmet için görev yapmalı. Bakanlar, Meclis’te uyuyanı, gelmeyeni, aksatanı, işleri yayanı, erteleyeni, ihmal edeni, burnu havada olanı, seçilmişlik hissine duçar olanı ve sivil devrimi anlamayanı manen idam fermanını imzalamalı.
Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın ortaya koyduğu misyonla milletvekilleri ve bürokrasi arasındaki uçurumu hızla kapatmanın yolunu bulmalılar.
Çıkılan bu zirvede en küçük hata ölümcül olacaktır.
Vekiller, Bakanlar Kurulu için adları açıklandığında önce indi ve nefsi ajandalarını bir tarafa bıraksınlar.
Kamu adına, kamunun da sahibi olan Allah adına vicdanları huzurunda asıl yemini etsinler.
Olabilecek kusurlar için O’na sığınsınlar.
“Deki; insanlığın rabbine, kamunun malikine, toplumun ilahına sığınırım” (Nas suresi)
Kalplerde kesin inanç, gözlerde kararlılık olsun.
Vatandaş onlara baktığında güven hissetsin.
“İnanan ve iyi fiiller yapanlar için Rahman kalplerde bir sevgi var eder.” (Meryem Suresi)
Formül budur.
Nefsin yörüngesi budur.
Siyasi yörünge ise birliktir.
St. Augustine’den ilhamla birlik, bireylerin günahlarının kefaretidir.
Evrende idarenin olduğu her alanda teklik esastır. İkiliğin olduğu yerde huzur olmaz. İkilik her şeyi ifsat eder.
Bilinenin aksine tabiatta ölçü büyüdükçe tekliğe olan ihtiyaç artar. Bir olma hali, sonsuzluk söz konusu olduğunda “mutlak” olur. Bu mutlaklık, aşağıya doğru indikçe gevşer.
İdari mekanizmaların, evrenden ve mavi küreden sonra en büyüğü devlettir. Devlet sadece birlikle baki olur.
Bugün devlet, Avrasya ve Atlantik’in kesişme alanında oluşan jeopolitik boranda yapayalnız kalan bir iradenin adı.
Bugün devlet, kabuğunu değiştirmek isteyen dünya düzeninin yeni binyılının eşiğinde aksaklıklarıyla yörüngesine oturmak istemekte.
Bırakın Başkanlığı başkası tartışsın.
Siz tereddüt etmeyin!
Onlar, başkanlığa Erdoğan’ı merkeze koyarak baksınlar siz konuya beka sorunu olarak bakın.
Tali ya da paralel yörüngeler oluşturarak ikilik çıkarmayın.
Anayasal boşluklar nedeniyle devletin idari kademeleri arasında kendini gösteren bağımsız yönetim alanlarına, lehinize bir aura oluşsa bile iltifat etmeyin.
Medya ve akademisyenler başkanlık sistemini, bölgesel demokrasilerin cilveleri başlığıyla tartışsın. Siz başkanlığı; devrimlerin ruhu, dönüşüm süreçlerinin kanunu bağlamında tartışın. Statükonun değil kendi literatürünüzle konuşun.
Tayyip Erdoğan’ın başkan olma durumunda güç temerküzüyle yaşayacağı ağır imtihan kendini ilgilendirir, bunu onun adına düşünüp tedirgin olmak yersiz! Onu kendi sınavıyla baş başa bırakın. Önce herkes eşi, ailesi, çevresi ve işinde dönüp kendi pozisyonuna baksın. Daha iyiyim diyen devleti yönetsin!
Tek yumruk olun. Birbirine kenetlenen tuğlalar gibi olduğunuzda kuşku yok ki ülke kısa zamanda Baltık Cumhuriyetleri gibi imar olur.
Başkanlık konusunda “asıl” tartışması değil “usul” tartışması yapın ki bu gerekli. Bilin ki; ‘vusûlsüzlük usulsüzlük nedeniyle olacaktır.’
Milletin verdiği açık çekin anlamına müdrik olun. Kitlelerin Bilgeliği kitabının yazarı James Surowiecki gelsin şunu test etsin; 1 Kasım seçimlerinde toplumun verdiği alt mesajların biri de buydu:
“Her şeyi halka sorun.”
İşte bugünün Türkiye’sinin yönetim felsefesi!
Süreçleri ıskalamayın, halkın sonuna kadar açtığı kapıyı fırsat bilip Doğrudan Demokrasi’ye geçin.
Devrimin yörüngesinden sapmayın.
Henüz Tayyip Erdoğan yaşıyorken…