Bir cenaze, bir slogan, bir uyarı

Kaşları çatıyorlar.

Gözlere derin anlamlar yüklüyorlar.

Yüzleri kararıyor.

Tabutun üzerinden ayet yazılı şalı alıyor yerine PKK bayrağını koyuyorlar.

Sol ellerini kaldırıyorlar.

“Faşizme karşı omuz omuza!” diye bağırıyorlar.

Ne kötü bir fotoğraf!

Onlar ne Tahir Elçi’nin ne de Leyla Zana’nın feryadının gerçek anlamını idrak edemezler.

Barış için çarpan yürekleri savaş bayrağı altında boğarlar,  omuzlarında taşırlar. Sahtelikleri trajedilerin altına gizleyip yürürler. Her onursuz örgütçünün aklından sadece bu geçer:

“Kalabalık bayağı iyi”

Tahir’in yürek yakan cenazesine Kürt ve Türk solunun tüm fraksiyonları katıldı. Birbirlerine amansız düşmanlık besleyen örgütler buluştular.  Bir iradeye karşı aynı “büyük” sloganla öfkelendiler.

Küresel büyük sözleri bir kez daha boşluğa bıraktılar. Gelinen noktada neye dönüştüklerinin farkında bile değiller.

Kürt ya da Türk bir bütün olarak Sol, Türkiye toplumunun en dramatik grubu.

Sol metodoloji, mensuplarını, oyunun sonunda ‘ruh hastası’ yaptı.

Ne olursa olsun ruhları yatışmıyor. Yaşamdaki her aktivasyona aynı güdüyle tepki veriyorlar. Çoraklar, verimsizler, kadükler.

Bir gün devrim yapıp iktidarı ele geçirirlerse yine sokaklarda yürüyüş yapacaklar:

“Faşizme karşı omuz omuza!”

Genetik kodlarının yetmezliği nedeniyle, konu, bağlam,  sebep ve sonuç,  ne olursa olsun aynılar. Zira bu ülkede, bu toplumda her şey onlara karşı. Haksız değiller, çünkü kendileri, bu topraklarda her şeye karşılar!

Şark’ta Sol’un yazgısı bu.

Kolonyalist bir enstrüman olmak, Doğu’yu kendi içine çökertmek aslında Sol’a has bir özellik değil. Batıcılık illeti metastazla, Batıcı/Anti-Batıcı tüm ideolojilere sirayet etti.

Laiklik,  Atatürkçülük, milliyetçilik, liberalizm, İslamcılık, Sağcılık vs. bundan beri değil!

Zira “hegemonya”; her şeyi yeniden yaratır. Dominant güç, Doğu’daki her yapıyı yeniden kurguladı.  Bu toprakların organik renklerini kendi rengine boyayarayıp evine döndü.

Şark’ta her örüntünün iki anahtarı var. Biri mutlaka Batı’nın elinde.

Bu ülkede, özeleştiri yapıp boyut değiştirmemiş her siyasal hareket son tahlilde Batıcı.

İdeolojik İslamcılık dahi batıcılıktır.

Türkiye devrimi, İslamlık üzerinden konsolide oluyor ancak bu, ideolojik İslamcılığın bir Batı formu olduğu gerçeğinin üzerini kapatmıyor.

Günümüz Türkiye’sinde ‘toplum’ inisiyatif kullanıyor.

Öyle görünüyor ki, toplum, eski düzen yapılarını tek tek organik olanla değiştirecek.

Yaşanan krizleri tetikleyen temel gerçek bu.

Doğu, kendini ikame edinceye kadar bölgede kriz bitmez. Toplum özünü inşa edinceye kadar çatışma devam eder. Millet iradesi, tüm olguları kendi rengiyle boyayıncaya kadar çabalar durur.

Bu dönemde önemli olan devleti tüm yönleriyle toplum iradesine teslim etmek.

En anlamlı entelektüel faaliyet bu. Ülkenin siyasal yelpazesi, bu devrimci tutumun bilincinde olmalı.

İdeolojiler, bu şuura ya ulaşır ya da sürüklenirler!

Daha iyi anlaşılsın diye ana fikre bir kez daha vurgu yapalım:

Paradigma değişiyor; Batıcılık ve Pozitivizm ikliminde var olan her olgu, bundan sonra Doğu ve Müslümanlık ikliminde var olacak.

Varlıklarını sürdürebilmek için kökten değişecekler.

CHP, MHP ve HDP’nin şu anki reflekslerine bu gözle bir bakın.

Gelecekte var olmak isteyen eski yapılar, şuna kulak versin:

Bundan böyle Sağcılık, kendine Müslümanlık içinde bir form bulduğunda kalıcı olur.

Solculuk, kendini Müslümanlık içinde yeniden kurguladığında hatta Laiklik, Müslümanlık süzgecinden geçtiğinde yaşam şansı yakalar.

Bilmeliler ki yeni Türkiye, ‘yeni Türkiye koşullarında’ ‘yeni bir muhalefet’ var edinceye kadar etkili bir aktör olamayacaklar. Siyaset de kendi doğal yatağında akmamış olacak.

Müslümanlık bu bağlamda kendi bağırsaklarını temizliyor, herkes yapmalı.

İslamcılık, 7 Haziran ve 1 Kasım parantezinde kimliğine renk veren Batıcılıkla yüzleşti.

Batı’nın matruşka disiplini içinde büyüyen entelektüel İslamcılık, son virajda kendini ele verdi. Ruhen mücadeleden çekildi. Yenilgi zamanında, inancını yitirdi, nihilizme kapı araladı.

İslamcılık; bir tür Pozitivizm, tevekkülsüzlük ve kuru ülkücülük.  İslamcılık, bir ideoloji formu olarak Şark’taki Batı’nın son anahtarı.

İslamcılık da süreçte kaybetti. Müslümanlık ayakta kaldı. ‘Sade Müslümanlık’ toplumun yegâne kurucu harcı. Annelerin yaşam tarzı, babaların dini, Anadolu Müslümanlığı bu toprakların kaderi.

Bu aşamadan sonra Batı; İslamla çalışacak(!), ülkedeki diğer partnerlerini yüzüstü bırakacak.

Solculuk yalnız kalacak. Her fırsatta “bu daha başlangıç mücadeleye devam” diyen Marx bıyıklılar, tükenmekte olan sosyal bir tür olacaklar.

Etnik milliyetçilik yalnız kalacak. Tükenmişlik ve geç kalmışlık sendromu yaşamasına rağmen slogan atmaya devam edecek.

Laiklik yalnız kalacak. “Hani biz tarihin sonuyduk. Her şey bir serap mıydı? Tanrılar bize yanlış söylemiş olamaz!” diyecek.

Solculuk, Milliyetçilik  ve Laisizm travma yaşayacak, sosyal anksiyete içinde ömür tüketecek.

İdeolojiler, yapılar ve partiler İslam’la barıştıkları oranda güçlenecek.

Bu kader nedeniyle eskinin ülküleri, geç kalmadan “topluma” katılmalı. Yabancı düşünce disiplinleriyle iltisaklarının köküne makas vurmalı, kıblesini değiştirmeli, dış güçlerin ajandasını uygulamaktan vazgeçmeli.

Ülkenin öncelikli konusu ve temel çelişkisi bu.

Solu, ontolojileri  tüketiyor.

Tahir Elçi’nin cenazesinde atılan slogandaki varoluşsal çelişki fark edilmedi.

Kendilerine bağırıyor, kendi vicdanlarına basa basa yürüyorlar.

Bir cenaze.

Bir slogan.

Bir uyarı.

Son karar kendilerinin!

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s