Hayat, her şeyi kaydeder ve lazım olanları geleceğe aktarır.
Hatta ‘lazım olanlar’, bir sebeple kendini hatırlatır.
Şimdi onlardan biri bu makaleye tutunuyor.
28 Kasım 2015’te, Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Sözcülüğü, Türkiye’deki muhalif medya ve gazetecilere yönelik baskıdan kaygı duyduğunu açıklamıştı. Bu açıklama tarihiydi, şaşırtıcıydı, onur kırıcıydı. Beyaz Saray kendini saklama gereği hissetmeden Türkiye’nin iç işlerine müdahale etti. Bu, son elli yıllık teamülde yeri olmayan bir davranıştı. Sonraki günlerde ABD’nin bu müdahalesini olağandışı bulan Nicholas Burns gibi devlet adamları oldu.
Türkiye ve bölgede her ne yaşanıyorsa, hiç kimse artık kendini gizleme gereği duymuyor.
Antiemperyalist(!) Türk solu ve Kürt solu bloğu da öyle.
HDP Eş Başkanı S. Demirtaş, bir kez daha bağıra bağıra Amerika Birleşik Devletleri’ni ziyaret etti.
Türkiye’nin bütün devrimcilerini çatısı altında toplayan HDP dört gözle gezinin sonuçlarını bekledi, şimdi heyecanla kritik ediyorlar.
Anlaşılıyor ki, Demirtaş 7 Haziran seçimlerinden önce olduğu gibi Amerika’dan elinde bir yol haritasıyla döndü. Böylece, Demirtaş ve aynı topa gönüllü giren HDP, seçimden sonra gidip gelen akıllarına bir istikamet çizmiş olacaklar. 1 Kasım seçiminden sonra kekeme olan HDP, bundan böyle sarahatle konuşacak:
“Hükümet savaş yanlısı, biz barış yanlısıyız. Hükümet devletçi, biz halkçıyız. Hükümet baskıda ısrar ederse biz de direnişte ısrar ederiz.”
Yapılan açıklamaların şifresi çözüldüğünde HDP’nin yeni dönemde de savaş terminolojisiyle konuşmaya kararlı olduğu anlaşılıyor.
HDP, kendini mutlak olarak ‘PKK yanında’ konumlandırıyor.
En temel kritik tutum bu.
HDP’liler bundan sonra gündeme gelecek barış söylemlerinin tamamını bu çelik bobinine saracaklar.
Demirtaş’ın açıklama yaptığı aynı gün KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Bese Hozat, Fırat Haber Ajansı’na şu röportajı verdi:
“ Bu savaş, adım adım tüm Türkiye’ye yayılacak. AKP’nin savaş politikaları, Türkiye’yi de Kürdistanlılaştıracak. Bu kaçınılmaz bir sonuçtur. Kürdistan’da savaş bütün vahşetiyle devam ederken Türkiye bundan azade kalamaz. Kalması mümkün değildir. Bu savaş herkesi saracak ve içine alacaktır. Halklar birlikte direnir ve ortak bir direniş geliştirirse bu felaketin önüne geçilebilir. Aksi halde iç savaş Türkiye’nin kaderine düşen “şey” olacaktır. Zaten şu anda yaşanan da aslında biraz budur. Bu durum önümüzdeki günlerde ve aylarda tüm Türkiye’yi içine alarak bütün şiddetiyle devam edecektir.”
Her ışık kendi izine düşer.
Detayları görmeyip izdüşüm alındığında HDP, PKK’nın bir alt kümesi.
Bu algı ve gerçek dilemması, HDP’yi ikiyüzlü bir karaktere dönüştürüyor.
HDP, 7 Haziran’dan sonra kendini geri saran ana olgunun bu ‘nifak’ olduğunun farkında değil.
Olay olay, gün gün, HDP’nin çift karakterli hali, mürai yüzünü daha fazla gösterecek.
Selahattin Demirtaş hem kendini, hem partisini ve HDP seçmenini bir kez daha ateşe atıyor. Kürt’ün geleceğini garanti edecek ülkülerin peşinden gideceğine, maliyeti artırıyor.
Bu vizyonla HDP büyümeyecek, küçülecek. Doğası HDP’yi marjinalleştirecek.
HDP, benzer oyun planıyla Cemaat’in yaşadığı akıbete doğru koşuyor. Beyaz Saray, HDP’yi kriminal bir kulvara sürüklüyor.
Demirtaş, bu akışa karşı kendini muhafaza edemeyecek kadar naif bir duygu dünyasına sahip görünüyor. “Ne de olsa benim başıma gelen herkesin başına gelecek” gibi insani güdüyle kendini rahatlatıyor.
Demirtaş genç ama HDP’nin deve dişi aktörlerinin de mi basireti bağlı!
HDP, Şark’ta daha fazla hareket sahası açılacağı vaadine kurban ediyor kendini. Bölgesel jeopolitik gelişmelerin PKK ve HDP’yi bir aktör yapacağı tezine inanıyor.
HDP, habire üzerine üşüşen ABD’nin Suriye politikasının bir enstrümanı olma hissini kovmaya çalışıyor. Suriye konjonktürünün domine edeceği kuvvetle muhtemel yeni bir dalgayla Batı, Türkiye’de elbette dokusu seküler bir partinin iktidarını tercih edecektir kanaatine yer açıyor.
Amerika gezisinin siyaset kuramı şu: Devleti tutun hükümete vurun. Ordu’yu tutun iktidara vurun. Geçen dönem olmadı, bu dönem olacak, olmalı!’
Sonuçta kurgu gider realite kalır.
PKK, artık konjonktüre bağlı siyasi bir hareket değil. Sebepsiz sonuçsuz, bagajsız, duygusuz, ilkesiz var olma hakkı kazanan bir üst yapı o. Bu örgütlülüğün nirvanası! Fena fi’l örgüt oldular, aştılar.
PKK aklı, kendini sanal bir devlet olarak kodluyor. Kürt sorununu var eden koşullar ortadan kalktığında kendine yeni bir rota çizmemesinden çıkarıyoruz bunu.
PKK, bir devlet olarak Türk (!) devleti ile savaşıyor. HDP’den en fazla bu bilincin üzerini kapaması için yararlanılıyor. Objektivitede HDP aslında bu demek.
Dava artık Kürtlük davası değil.
Ceylanpınar’da sıkılan o ilk kurşundan sonra paradigma kökünden değişti, PKK bir çeşit Kürt hareketi olmaktan çıktı.
Referans gerçek bu.
PKK, milliyetsiz, inançsız, ilkesiz, adi bir suç devletine dönüştü, IŞİD gibi.
Trans Atlantik bloğu ve Avrasya bloğu elbirliğiyle PKK’yı IŞİD’leştirebilir sonra ‘biz yapmadık kendi doğallığı içinde var oldu’ diyebilirler.
Yönü barışa dönük olmayan yapıların, şiddeti tırmandırmaktan başka seçeneği kalmaz. HDP, bunun adını koymasa bile sosyoloji ve siyaset bilimi PKK’yı bu kulvara sürükleyecek.
Davanın hâlâ Kürtlük davası olduğu izlenimi veren tüm göstergeler, çölün içine akan bir nehir gibi bu realite içinde yok olacak.
Dönüşüm iradesi, yanlıştan döndü. Kürt sorununu PKK ile özdeşleştiren ve bölgeyi örgüte havale eden sonuç odaklı siyaseti bıraktı.
Devlet bundan böyle Kürtlerle ilgili demokratikleşme projelerini çözüm odaklı olarak sonuna kadar götürecek.
Kürtle barışacak.
Yeni Devlet mutlaka kendi Kürt’ünü var edecek.
Kürt bunu dileyecek. Kürtün bu istenci devleti mecbur kılacak.
Başka bir deyişle Kürt, devleti bu noktaya çekmek için her yöntemi deneyecek; devlet de, kendi Kürt’ünü var etmek için açılımlar icra edecek.
Devlet, PKK ve HDP’nin elindeki tüm kartları alacak. Kürt’ü alacak “suçu” orada bırakacak.
Biraz safdillik yaparak yine de HDP’nin ikinci yüzüne hitaben konuşalım: HDP yol ayrımında.
Bu oyun planı, onları her geçen gün biraz daha PKK’lılaştıracak. Türkiyelilikten uzaklaştıracak. Bu çapraz onları un-ufak edecek.
Bu, siyaset biliminin bir determinizmi.
PKK; Bese Hozat, Cemil Bayık zihniyetini ve HDP, Demirtaş ekibini tasfiye ederse yol alırlar.
Demirtaş siyasetine, üst düzey bir PKK yetkilisinin anısını hatırlatmalı. Abdullah Öcalan İmralı’daki, ilk dönemlerinde kendini ziyaret eden heyete: “Selahattin’e söyleyin, buradan görüyorum, liderlik hevesinde sağı solu çok oynuyor. Amerika’ya da çok güvenmesin, yarı yolda bırakırlar!” diyor.
Ortadoğu’da siyaset üretemeyen, bir yörüngeye oturamayarak telaşa kapılan Atlantik devinin HDP’ye sunacağı yol haritasının sağlıklı olmayacağını da bilmek gerekir.
Ancak doğası ve misyonu, Müslümanı “yabancı uyruklu” yapma olan Sol doktrinin kanaat önderlerinin bu öngörüye sahip olacaklarını bekleyemiyoruz.