Devletin ağırlık merkezi değiştiğinde

“PKK ile savaşmak demek devleti anlamayanlarla savaşmak demektir”
Abdullah Öcalan – İmralı notları

 

Bazen filmin sonunda bir fotoğraf ortaya çıkar ve her şey silinip baştan alınır.

Her zaman ‘çatışma’, devletin merkezinde yaşanır, sonra halka halka yayılır. Son halkadaki çatışma odaktakinin devamıdır.

PKK’lı bir militan, kendi özgür iradesiyle, Kürdistan için silahlı mücadele yürüttüğünü sanır. PKK’nın Kürdistan hayalini kontrol altına almak için eski devlet tarafından kurulduğunu bilmez.

Solcu, sokakta sol yumruğunu havaya kaldırdığında özgür bir devrimci, alnı açık bir antifaşist olduğundan emindir. Devrimci Sol örgütlerin NATO’culuğun emniyet subabı olarak devlet eliyle idare edildiğinin farkında değildir.

Bir İslamcı, infilak eder gibi getirdiği tekbirin kendini sonsuza uğurladığına ve hür iradesiyle buna karar verdiğine safiyane inanır. Bir Hizmet gönüllüsü dünyanın bir ucuna okul açma motivasyonunu veren duygunun sadece sohbet kasetleri olduğunu ikna edilmiştir.

Mafya elemanı bile ‘devlet – dışı’ alanda öz bir mücadele verdiğinden şüphe duymaz.

Devletin merkezindeki çatışma ‘gerçek’, dışında kalan her çatışma bir ‘kurgudur’.

Sınır boylarında ve paralelle savaşta devlet “kendi parazitlerini” temizliyor. Kendi adına biçimlendirilen ama zaman içinde ipin ucunun kaçtığı ya da her hangi bir nedenle inisiyatifi kaçırdığı illegal kirli işlerini toplamaya çalışıyor.

Su yüzüne çıkan çatışmalar, kesin inançlı saf üyelerin boyunu fazlasıyla aşıyor. Özellikle de liseli ve üniversiteli gençlerin boyunu…

Devlet kubbesi altındaki her yapı objektif olarak devletin bir minyatürü.

PKK realitelere dayalı bir devlet kurgusudur.

Devrimci Solculuk kurgu, Türk Solu kurgudur.

Alevicilik kurgu, Ulusalcılık kurgudur.

Hizmet grubu kurgu, İslamcılık kurgudur.

Mafya bir kurgudur.

Hepsi, devlet ya da devlete birinci dereceden bağlı birimler tarafından organize edilir. Her birinin eline aynı coşkunlukta bir ülkü, aynı kutsal zirveye dikelecek farklı renkte birbirinden forslu bayrak verilir.

Örgütün önderliğine bir aktör hazırlanır, o karakter  büyütülür ve parlatılır. Çoğunlukla önderin yanında hem muhalif hem sadık iki ayrı koldan iliştirilmiş, iş bitirici icracılar bulundurulur. Bu tipler, maymuncuk gibi her kilidi açar.

Formül E=m.c2 gibi nettir:

Durup dururken çatışmaya giren her örgüt devletindir.

Doğası gereği organik hiçbir yapı, eline silah almaz.

Toplum illegal olmaz. Halk yeraltına inmez. Vatandaş militan yazılmaz. Aile devletle savaşmaz.

Bizim gibi ülkelerde sorunlar, devletin ağırlık merkezinin değişmesinden dolayı çıkar.

Söz konusu olan devlet içi çıkar çatışmasıdır.

Örgütlerin bağlıları, bu saf çıkar çatışmasını samimiyetle sırtlayıp, cahilce büyütürler.

Gün gelir,  bir sebeple devletin ağırlık merkezi değişir. Kartların tamamı yeniden karılır.

Yeni irade, hızla personel değişimine, eski gücün kritik isimlerinin tasfiyesine başlar. Her yapıya daha hızlı nüfuz etme kabiliyetine ulaşmaya çalışırlar.

Bazı durumlarda kurban vermek gerekir, devletin eski personellerinden bazıları harcanır. Kalbi kırılanlar, ihmal edilenler hatta unutulanlar olur.

Dolayısıyla sıradan bir vatandaş, örneğin Gezi olaylarını uzaktan izlediğinde bir tarafta hükümet, diğer tarafta mücadeleye gönül vermiş amansız bir muhalefet olduğunu sanır.

Aslında Gezi son dönem devlet içi çatışmanın açıktan ilk büyük kapışmasıydı.

Gözden düşen, iktidar alanı daralan ya da yok olan, yeni süreçte unutulan ya da bizzat tasfiye edilen, bölgesel ya da uluslararası yabancı istihbaratlara devletin sırlarını servis eden gizli hücrelerin kusmuk alanı.

Celal Kazdağlı’nın tabiriyle ‘eski masa şeflerinin’ yeni düzenle hesaplaşması.

Bazıları; Gezi Parkı, Paralel yapı ve HDP’ de öne çıkan, son dönem medyadan içeri düşen ya da kamuoyunda sivrilen isimleri, tek başına birer kahraman olarak görebilir. Ama onlar kendi nevrozlarını teskin etme peşinde olan hücre elemanları.

Mercek altına alındıklarında çoğunun bir koldan devletin eski döneminin ağırlık merkezleriyle hâlâ iltisaklı oldukları görülür.

Ya yeni düzende yer kapmak ya da yeniden ağırlık merkezinde olmak için çırpınırlar.

Hiçbirinin, devletin kendisine bir garezi yoktur, her biri devletin sadık bir bağlısıdır. Sorun devleti anlama ve tanımlama biçiminden kaynaklanmaktadır.

Bir âmâ gibi canhıraş bir şekilde kaybettikleri devleti aramaktadırlar.

Filler böyle tepinir, Gezi’de nice genç kendi davası için(!) ölür, yaralanır, sakat kalır. Nice sıradan şakirt vatana ihanet damgası yer. Nice Kürt genci dağlarda ve şehirlerde telef olur. Bir o kadarı hapse düşer. Nice İslamcı genç içerde hala ömür tüketir.

Yabancı güçlerin müdahalesine hem açık hem teşne olan üçüncü dünya ülkelerinde  iktidar elden ele dolaşır.

Birden bire bazı isimler, yapılar ve ideolojiler şaşırtıcı bir hızla yükselirken, bazıları inanılmaz bir hızla gözden düşer.

Devletin en hassas organları bile bugün farklı ekiplerin yuvalanmasıyla yamalı bohça gibidir.

Öyle ki devletin mahreminde ülkeye yetecek kadar ‘ham yakıt’ üretilebilir, zira takatten düşen her irade üst üste binerek bu mahrem yerlerde çürüyerek fosile dönüşmüştür.

Abdullah Öcalan ve PKK üst düzey yönetiminin bir kısmı eski devletin personeli. Hatta Barış sürecini sabote edenler aldatılmışlık duygusunu en üst düzeyde yaşayan eski devletin unsurlarıdır. Devlet onlara yeni kurguda bir yer vermediği sürece kendi devletlerini kurmakla tehdit etmekten vazgeçmeyecekler. Onlar yabancı istihbarat servisleriyle ilişki kurarak aslında kendi devletini yola getireceğini düşünüyor. Kendini göstermenin en kaba biçimi. HDP’nin kaderi de PKK ile aynı. Fethullah Gülen ve Cemaat’in üst düzey yönetiminin bir kısmı eski devletin, Gladio’nun adamıdır.

Formül değişmez.

Çatışmaların merkezi devlettir.

Olan biten her şey devletin ağırlık merkezini ele geçirme savaşıdır.

Bugün devletin ağırlık merkezi kökünden değişti. Bilinen çelişkilerin ötesinde sıra dışı bir durum var. Toplum bir aktör olarak sürece dâhil oldu. Ağırlık merkezi ilk defa topluma geçti. Bugün savaş bu çaprazda sürüyor.

Yeni paradigmaya karşı ulusal ve uluslararası eski hücrelerin tamamı birleşti.

Tabanları birbirine zıt yollara sürülmüş yapılar, yeni sürece karşı mücadele etmek için aynı yörüngede buluştu.

PKK’ nın, HDP’ nin, Sol’ un, Paralel ’in, İrancı ve diğer bazı İslamcıların, istekleri yerine gelmesine rağmen savaşı ‘gerekçesiz olarak’ olarak sürdürmelerinin nedeni de bu.

Gençler, bu son fotoğrafı görsünler yeter!

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s