Organik Ülkücüler, Kürtçüler, Solcular, Atatürkçüler: Milletin nöbetine!

Türkiye’de temel belirleyici olan, devlet ile Batı bloğu arasında oynanan oyundur.

Diğer sosyal ve siyasi olaylar, teferruat.

Alt çelişki ve çatışmaların tamamını, objektif olarak bu esas var eder.

Batı bloğunun nihai içgüdüsü; I. Dünya Savaşı sonrası, yaralı iken işini tam bitirmediği, bu nedenle elinden kaçırdığı, Doğu-Batı ekseni arasında en stratejik geçiş coğrafyası olan, Avrasya kuramı potansiyeline sahip tek ülke olan Türkiye’yi ikinci ve son kez tam teslim almak.

Devletin nihai insiyakı ise; devletin iç kalelerine bile nüfuz etmiş I. Dünya savaşı işgal unsurlarını ve ardıllarını kökünden temizlemek.

Türkiye; bu iki iradenin çatışma sahasını tanımlayan bir tabela.

Biri yenilmeden, yenisinin asla inşa olmayacağı bir kader örgüsü bu.

Yüzyıllık devletin ömrü, Batı’nın hamlelerine karşılık vermekle geçti.

Ama devlet bu süreçte savunma sanatını öğrendi.

Tıpkı acımasız savaşlarda çıplak elle kalan Japon ustaların, kılıç kuşanmış düşman karşısında, mucizevi dövüş sporlarını geliştirmesi gibi.

Bu yeteneği nedeniyle devlet, her zamankinden daha özgüvenli.

Önceki zamanlarda Batı’nın savletlerinden sonra ayağa kalkmak uzun zaman alırdı.

Şimdi devlet, darbeleri savuşturmak bir yana darbe vurma ve hatta oyun kurma istidadı gösteriyor.

Bugün, iç ve dış siyaseti, devlet ile Batının dalaşı belirliyor.

Profesyonel güreşçiler; rakibinin zihninde geçeni okur, ters hücumla hamleyi daha çıkış aşamasında iken önler. İçlerinden biri açık verinceye kadar müsabaka devam eder. Bu nedenle profesyonel güreşçilerin müsabakası seyirciye zevk vermez.

“Devlet neden duruyor, neden sessiz?” denildiğinde olayın aslının öyle olmadığından emin olun!

Devlet uyumaz.

PKK-HDP olayı, Suriye savaşı bu tezi en net şekliyle test eden iki büyük serüven.

Pazarlık sonucu Batı, 1999 Şubat ayında Abdullah Öcalan’ı veriyor, 1999 Mart ayında Fetullah Gülen’i alıyor. İyi alışveriş derken ileride iki tarafta pişman oluyor. Makro planda değişiklikler nedeniyle Batı, Selahattin Demirtaş’ı oyuna sokuyor. HDP bir rüzgar yakalayınca, “Kürt Baharı”nın(!) fitilini ateşlemek için PKK’yı silahlı mücadeleye bizzat çağıror. Devlet tuzağa düşmeyip, çözüm süreci ruhunu bitirmeden ve halkla terörü eşitlemeden karşılık veriyor.

Devlet, Tahir Elçi’yi Kürtlerin başına hazırlarken Batı bu planı görüyor, onu Diyarbakır’da öldürerek ön alıyor.  PKK devletin eline geçen bir kart olunca Batı, Salih Müslim’i satın alıyor. Suriye’de inisiyatif Türkiye lehine gelişince İran ve Rusya’ya Irak’ta ve Lübnan’da yaptığı gibi koridor açıyor. Batı; HDP içine hapsolan Türk Solunu ve sosyo-psikolojisi dönüşen ülkücülüğü kendi lehine tahkim etmek için Can Dündar’ı kullanıyor ve Meral Akşener’i liderliğe hazırlıyor. Batı Deniz Baykal’a kumpas kurup tasfiye edince Devlet, CHP’yi meşrebi bir kulvara sıkıştırarak yeni düzeni tersten tahkim ediyor. Batı; Gezi, Paralel gibi bloke edilen teşebbüslerin devamında Hendek ve Özyönetimi PKK’ya dayatınca; devlet, gönüllü olmamasına rağmen askeri kışladan çıkararak iç kamuoyundaki de-moralizasyonu ve kafa karışıklığını düzeltiyor. Devlet milleti tahkim ediyor.

Yüzyıldır oyun bu tür karşılıklı hamlelerle sürüp gidiyor.

Oyunun bir enstrümanı olan bazı basiretsiz Cemaatler, örgütler, vekiller ve kitleler de kendi kaderlerini kendileri belirliyorlar(!)

Ve hala bazı Türk entelektüeller olayları AK Parti hükümetine veya kişilere indirgeyerek okuma yapıyorlar.

Batı ve Devlet, I. Dünya savaşının bitmediğinin bilincinde. Cihan harbi boyut değiştirerek devam ediyor.

Batı yenemedi.

Devlet de yenilmedi.

Devlet, yüzyıl sonra elindeki kartları açarak oynamaya başladı.

Devlet, Batı’nın bu kez mutlak gücünü yitirdiğini biliyor. Bu, devletin sırtını dayadığı en büyük avantaj oluyor.

Devlet, dünya düzeninde oluşan jeopolitik boşlukta daha fazla inisiyatif alıyor.

Ülkenin “yerli” ve “fikir namusuna” sahip bütün kanaat önderleri ve ideolojileri bu gerçeğe odaklanmalılar.

Erdemli Solcular,

Hakiki Ülkücüler,

Organik Atatürkçüler,

Araftaki Kürtçüler,

Yüzyıl önce; Şeyh Said ayaklanmasını bile objektif olarak İngiliz ajandasına yazan duygunun benzerinin bu kez kendileri için yaşandığını bilmeliler.

Yüzyıl sonra devletin ve milletin en kritik zamanında bu kavga, bu çatışma ve bu ayaklanmalar niye?

Cumhuriyet’in ilk dönemi bugün yaşananlardan daha çetin ve travmatik koşullara sahipti.

Buna rağmen Osmanlı bakiyesinin organik hiç bir cemiyeti Cumhuriyeti “düşman” koduyla kodlamadı.

Şeyh Said isyanı olarak tanımlanan olaylar zinciri bile yoldan çıkanları uyarmak anlamında “ıslah” esasına dayanıyordu.

Kuşçubaşı Eşref, Fahrettin paşa, Mehmet Akif gibi Osmanlı sivil-asker devlet kadroları Bediüzzaman, Süleyman Hilmi Tunahan, Ömer Nasuhi Bilmen, Seyyid Abdülhâkim Arvasi, Ahıskalı Ali Haydar efendi, Elmalı Hamdi Yazır, Mehmet Zahit Kotku hazretleri gibi münevverler; ara rejimin bütün kışkırtmalarına rağmen Cumhuriyet’in içinde yer alarak “Devlet”i “düşman” tanımıyla ele almadılar.

İslam uleması ‘burası artık Daru’l Harptir’ fikrini işlemedi. (80 sonrası samimi ama derinliksiz genç İslamcıların fikri düzeyinde rolü hariç)

Millet, Kemalizm üzerinden geliştirilen na-haklılıkları ve mefsedeti sabırla göğüsledi.

Bütün muhalif duruşlarına rağmen, gavura hizmet etmemek adına; Devlete isyan etmeden, tek kurşun dahi sıkmadan ve milleti parçalamadan sağduyuyla geleceğe yöneldiler.

Nöbet tuttular.

“İslamcılar” devlete ve millete karşı imtihanını en iyi şekilde verdi.

Son büyük sınavları, faşizmin zirve yaptığı 28 Şubat darbesiydi. Bu darbeye en büyük tepkileri, Topkapı’dan Beyazıt’a uzanan “el ele tutuşma yürüyüşü”ydü.

Türkiye’de, “organik” hiçbir İslami hareket beline silah takmadı.

Şimdi sıra, bu toprakların “organik” Solunda, Ülkücülerinde, Atatürkçülerinde, Kürtçülerinde.

Yeni mücadelenin artık devletin istikameti olduğunu bilmeli.

Yeni’yi “düşman” koduyla algılayan, Batı oyuncusu, ajan örgütlere ve silaha karşı mutlak mesafe koymalılar.

İşbirlikçileri ayıklamalı, Batıcı muhayyileden ayıklanmalılar!

Batı’nın değil milletin nöbetini tutmalılar.

Aksi halde, sosyoloji, HDP’yi erkenden sürüklediği gibi; kendi elleriyle onları, en fazla beş yıl içinde, milletin düşman koduyla algıladığı kampın içine bırakacaktır!

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s